EMPATİ SANATI

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Elif Şafak son kitabı İskender ile ilgili bir söyleşide

”Edebiyat, bana göre kalpten kalbe bağlantılar kurma ve empati sanatı” diyor.
Roman ve öykü yazabilmek becerisi empati duygusu ile iç içedir.
Daha doğrusu beğeni kazanmak, çok okura ulaşmak bu beceri ile ilgili.
Yazar kitabında yaşayarak, kendisini kahramanlarının yerine koyarak yazmış. Yalnız ruhen değil dış görünüş olarak da bu duyguya vurgulama yapmış. Kapaktaki resmin yazarın kendisi olduğu hemen anlaşılmıyor, resmi iyice inceledikten sonra fark ediliyor, kalıpları kıralım diyen bir kapak.
İskender’in yetiştirilmesinde adım adım ana babanın akrabaların, nihayet toplumun ve çevrenin yaptığı hatalar çok güzel anlatılıyor. Türk toplumunda, kırsal kesimde erkek çocuklarına verilen sorumluluk, yanlış namus anlayışı İskender’i anti kahraman ve katil yapıyor.
Boşanma ve ayrılmalarda kadına tanınan kısıtlı anlayış, erkeklere verilen yeniden hayata başlama, sevme şansı tanımıyor.
Elif Şafak, İskenderElif Şafak’ın kitaplarına dikkatimi çeken öğretmen kızım oldu. Alman basınında dikkati çekilmiş. Son kitabı önce İngilizce yazılmış, dedi. Kızım Türkiye’ye gelmeden bu kitabı alamamıştım henüz piyasada yeni çıktı.
Romanın hikâyesi Fırat nehri kenarı ile Londra arasında geçiyor. Ama bu bir töre anlatısı değil. Bireylerin hayatı birleştirince bir bütün ortaya çıkıyor.
Anlatış çok akıcı, kitabı eline alınca insan bırakmak istemiyor. Hemen bitirmek istiyor sonunu merak ediyor okur.
Göçmenlikle ilgilenen veya başından geçenler romanda kendi tarihinden, yaşamından ortak noktalar buluyor. Yurtdışında yaşayanları olduğu kadar, Türkiye’de yaşayanlara da önyargısız bakmayı öğretiyor bu roman.
Sınırları aşabildiği, başka kültür ve yaşam biçimlerini çok güzel anlattığından dolayı çok okunan bir yazar. Genç yaşta çok okunduğu gibi, otuz dile çevrilmiş eserleri. Bu büyük başarı zaman zaman kıskançlıklara, çekememezliklere sebep olabiliyor.
İkili ilişkiler çok etraflı anlatılmış. Ana oğul, baba oğul ilişkileri. Birbirini çok seven insanların yine birbirlerini incittiğini, üzdüğünü okurken, aile cehennemi bilinçli olarak sergileniyor.
Okurken çok dağılmış gibi görünen birey hikâyeleri romanın sonunda bir bütün oluşturuyor.
Tutunduğunu zaman zaman düşünürken tutunamıyorlar aslında. Aile paramparça oluyor. Ama her olumsuzluğa rağmen bir ışık, bir umut var.
İnsanı insan yapan tesadüflerin kuralı. İskender hapiste yaşlı Zişan’la karşılaşmasaydı umut olmayabilirdi. Meditasyon yapmayı, ağlamayı, hatta düşünmeyi, kavgasız şiddetsiz yaşamayı ondan öğrendi.
Aile dağılınca son iki çocuk yatılı okullara verilerek, sosyal devlet kavramı ile kendilerini kurtarmışlar, iyi bir tahsil yapıp meslek sahibi olabilmişlerdi.
Batı Avrupa’da artan ırkçılık ailenin Londra’daki hayatlarında uyumu oldukça zorlaştırıyor.
Altmış, yetmiş yıllarında yurtdışına giden işçilerin çoğu, yani ilk nesil yılın büyük bir bölümünü Türkiye’de geçiriyorlar. Büyük bir çoğunluk bunun farkına varamadı. Halâ Avrupa’daki Türk düşmanlığı ile birinci nesli suçlayıcı önyargılar var. Romanda ırkçılık tarihe bağlanıyor diyebiliriz.
Ekonomi şartları, işsizlik artırıyor. Amerika’nın Irak politikası ile Türk düşmanlığı yerini İslam düşmanlığına bıraktı. Zira komünist rejim bitince yeni bir düşman gerekti, silah ticareti yoksa nasıl devam edecekti.
Yüksel Pazarkaya, bir araştırmasında yetmiş yıllarında Türk işçilerin evlerinde konuşulan Türkçe kelime hazinesinin ancak üç yüz kadar olduğunu söylemişti. Günlük alışkanlıkları geçmiyor bu konuşmalar. Bu romanda da aile fertleri hem çok yakın, hem de çok uzak birbirlerine. Çünkü konuşmayı, birlikte sorunlara ad koyup, çözüm aramayı öğrenmemişler. Her aile ferdi yalnızlık çekiyor, ama aile fertlerinin sorumluluğunu yükleniyorlar.
Elif Şafak Pinhan, Araf ve Aşk romanlarında olduğu gibi İskender romanında da tasavvufa bir kapı aralıyor. Kendi içinde bir yolculuk yaptırıyor. Kin, nefret, kıskançlık gibi negatif duyguların insana ağırlık verdiği, sevgiye güzel duygulara yer bırakmadığını.
Berlin’de bazı toplantılarda uyum konusunda artık tolerans-hoşgörü sözünün yetersiz kaldığını söylüyordum. Bugün Türkiye’de de bu kelimeler tartışılıyor. Artık katlanmak yerine kabul etmek, varlığına saygı göstermek, diye konuşuluyor. Bağırmaması uyarılan bir simitçi bile ermeni kelimesini küfür olarak kullanıyorsa, yapılacak çok iş var. Türkiye’de dâhil tüm dünyada.
Tasavvuf kibir tanımadığı gibi insan ile evreni çok iyi bağlıyor. Kendini tanımayı öğrenen birisinin, diğer insanlarla ilişkisi sağlıklı olur. Tasavvuf felsefesi bir zaman dilimi ile sınırlandırılamaz. Tüm insanlara eşit haklar tanır, kadın erkek, hangi dil ve dinde olursa olsun kabul eder, varlığına katlanmaz, saygı gösterir. Medeniyet zengin çeşitliliğinde bir bütündür.
Birçok felsefe kitaplarında batı felsefesi yalnız felsefe olarak anlatılırken, yarısı, doğu felsefesi dışarda bırakılıyor. Kültür, medeniyet gibi felsefe de insanlığın birlikte kazandığı doğu batı ayırımı değil, bir toplamdır.
İyi okumalar!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
 
Kitap tanıtımı:
Elif Şafak, İskender, Doğan Egmont Yayıncılık, 2011
ISBN 978-605-09-0251-8

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.