EMPATİ BİRLİK VE BERABERLİĞİN ÖNKOŞULUDUR

ABONE OL
11:49 - 23/10/2020 11:49
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

EMPATİ BİRLİK VE BERABERLİĞİN ÖNKOŞULUDUR 

15 Temmuz CAI güdümlü FETÖ darbe girişimi, Türkiye`de demokrasiye, ülke bütünlüğüne sahip çıkma ve teröre karşı ortak tavır alma konusunda yeni bir zorunluluğu beraberinde getirdi.

Başta Cumhurbaşkanı olmak üzer siyasi parti liderlerinin birbiriyle didişme ve zıtlaşma yerine, uzlaşma ve asgari müştereklerde anlaşma politikalarına gereksinim olduğunu ortaya koydu. Gerçekten de siyasi liderler ve Cumhurbaşkanı bir araya gelerek, ulusal çıkarlar eksenli birlik ve beraberliği görüşmeye başladılar. İstanbul Yenikapı’da 3 milyondan fazla insanın katılımıyla, T.C. tarihinin en büyük gösterisinde birlikte konuşmalar yapıldı. Bu ortak akıl ve ortak tavır artık kaçınılmaz oldu.

Ne var ki, özellikle Cumhurbaşkanı bu ortak akla, uzlaşma kültürüne ve birlikteliğe kuşkuyla bakılmasına neden olan, bazı tavırlarını ne yazık ki sürdürüyor. 

BUNA BİRKAÇ ÖRENEK 

Yeni Adli  Yılın açılışının, daha önceki yıllarda da olduğu gibi, yargı bağımsızlığına gölge düşürülmeyecek bir yerde yapılması gerekirken ve bu nedenle bir otel yeri belirlenmişken, Cumhurbaşkanı bu toplantıyı Beştepe Sarayında ve burada kendisinin de konuşma yapma kararını aldı. Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ve Ana Muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu, buna tepki göstererek sarayda yapılacak bu açılışa katılmayacaklarını açıkladılar. Bu tepkinin geleceğini, Cumhurbaşkanı ve danışmanlarının düşünmemiş olmaları olası değildir. Bilinen bu tepkiye karşın, Erdoğan’ın isteği doğrultusunda Beştepe’de yapılması ise, bu yeni uzlaşmacı ortak yaklaşımla bağdaşmamaktadır.

Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanan Prof. Dr. Yusuf Şevki Hakyemez’in hazırladığı bir raporda, Anayasa’nın değişmez ilk 3 maddesini hedef aldığı, Anayasa’dan “Türk” ifadesinin çıkartılması gerektiği ve  “Devletin ideolojik tarafsızlığı ilkesi ile çelişen Atatürkçülük, Atatürk milliyetçiliği ile Atatürk İlke ve İnkılapları gibi ifadeler kullanılmamalıdır” görüşünü savunduğu biliniyordu. Oysa CHP ve MHP anayasanın bu maddelerine asla dokunulmaması gerektiği konusunda kesin bir tavır sergilemektedirler. Böyle bir kişinin Anayasa Mahkemesi yeni üyeliğine atanması, bu yeni uzlaşma anlayışıyla tamamen çelişmektedir.

Olağanüstü Halin Kanun Hükmündeki Kararnamelerle, orduda yapısal ve köklü değişiklikler yapılmaktadır. Bunların  anayasaya aykırı olduğu ve mecliste ayrıntılarıyla tartışılması gerektiği, çok doğru olarak CHP, MHP ve konunun uzmanı yetkin kişiler tarafından önemle belirtilmektedir. Bu konuda “ben bilirim ve yaparım” anlayışıyla, yine eski  tavırla politika izlenmektedir.
Gülhane Askeri Tıp Akademisine (GATA)  Abdülhamit`in isminin verilmesi, yukarıdaki örneklerden de görüleceği gibi, Cumhurbaşkanı ve AKP’nin empatiden nedenli uzak olduklarının en açık örneğidir. “Kurduğu acımasız istibdat rejimiyle dönemin aydınlarına ve aydınlanmacılarına kan kusturan kişidir. Özgürlük tarihimizin en kötü despotlarından biridir.” … “Osmanlı sultanları içinde  (1,5 milyon kilometre kareyle), en fazla toprak kaybeden padişahtır.” diyor Oktay Ekşi olayı değerlendirmesinde (Aydınlık, 29.8.2016).

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini, ilklerini, ve çağdaş demokrasiyi savunan herkesin, 33 yıllık baskı, zulüm ve katliamla anımsadıkları bir kişinin isminin GATA’ya verilmesi anlayışı, asla kabul edilemez. Bu politikaların, yeni uzlaşmacı, birlik ve beraberlik yaklaşımıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Eğer sayın Erdoğan ve AKP uzlaşma ve birliktelik ruhunda gerçekten samimi iseler, bu  yanlışlardan ivedi olarak vazgeçmeleri ve bunların derhal düzeltilmeleri gerekmektedir.

CHP VE DİĞER MUHALEFET PARTİLERİNE DÜŞEN SORUMLULUK 
Ana muhalefet partisi olarak özellikle CHP’nin ve diğer muhalefet partilerinin, bu ve benzeri konularda çok kesin ve ısrarcı tavır koymaları ve belli ilkelerde yazılı anlaşma sağlanmasını istemeleri gerekmektedir. Muhalefet partilerinin görüşleri alınmadan  ve politik duyarlılıkları empatiyle göz önünde bulundurulmadan, Cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından alınacak kararların asla kabul edilemeyeceği, Cumhurbaşkanına ve Başbakana kesin bir tavırla söylenmeli ve bu politika kamuoyuyla da gereğince paylaşılmalıdır.

CHP nihayet salı günkü gurup toplantıları konuşmalarıyla yetinmeyerek, 30 Ağustos ‘da Ankara’da, 15 Temmuz faşist darbe girişimine karşı İstanbul ve İzmir de yaptığı kitlesel yürüyüşlerle, siyasi tavrını geniş kitleleri harekete geçirerek sokakta da ortaya koymaya başladı. CHP gerçek demokrasi, laik ve hukuk devleti  için, her türlü darbeye ve teröre karşı politikalarında diğer siyasi partiler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarıyla da uzun hedefli iyi bir işbirliği ve dayanışma sağlamalıdır. 
15 Temmuz sonrası temel ilkelerinde anlaşılmaya çalışılan “Mini Anayasa”da, yargı bağımsızlığının, basın ve fikir özgürlüğünün, laikliğin, keyfi yorumlara ve uygulamalara açık kapı bırakmayacak bir biçimde, anayasal güvence altına alınması gerekmektedir. Öte yandan zaman zaman tartışma konusu yapılan anayasanın değişmez ve hatta değişmesi bile önerilemez ilk dört maddesine ilişkin, ortak uzlaşma ve anlaşmayla, bu maddelerin tartışılamayacağı da kesin olarak açıklık kazanmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamenter demokrasiye  bağlılığı, bu nedenle de başkanlık sistemi tartışmalarına artık girilmeyeceği de, yapılacak “mini anayasada” uzlaşma ve ortak anlaşma olarak metinde yer almalı ve ortak bir basın konferansıyla Türkiye kamuoyuyla paylaşılmalıdır!

Akıl almaz açıklamalarıyla Meclis Başkanlığını asla hak etmediğini bir kere daha kanıtlayan İsmail Kahraman’a Che`ye ilişkin hak ettiği yanıtı, Bekir Coşkun 31.8. tarihli yazısında vermektedir. Herkesin okumasını önemle öneririm!

Prof. Dr. Hakkı Keskin                            

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.