ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ (I)

ABONE OL
18:46 - 01/10/2020 18:46
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Hiçbir düşünce veya inanç sistemi eleştiriden muaf değildir. Hiç kimse mükemmel değildir, kusursuz değildir. Eleştiri insanı geliştirir, dolayısıyla kültürleri geliştirir.

Eleştiri: Bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit…

Öz eleştiri: Bir kişinin kendi davranışları üzerine yönelttiği yargı, otokritik… (Türk Dil Kurumu Sözlüğü)

Eleştirileri dikkate almayan kişi; yerinde sayar, gelişemez, mutlu ve huzurlu olamaz, dar bir çevrede yaşar, toplumsallaşamaz, insanların kendisiyle ilgili değerlendirmeleri onu hep tedirgin eder, kaygılarla yaşar ve yalnızlığa mahkûm olur. Ona göre eleştirilmek; yargılanmaktır, küçük düşürülmektir, dışlanmaktır, mahkûm edilmektir.

Eğitimciler, ustalar, anne-babalar, peygamberler insanlardaki bu eksiklikleri gidermek isterler. Bu süreci doğru değerlendirenler, soğuğa-sıcağa, yağmura-çamura, fırtınaya-kasırgaya, hileye-sahtekârlığa, yalana-dolana, şeytani her türlü alavere-dalavereye karşı dayanıklı olurlar.

Turgut Çiftçi böyle başlamış eleştiri kültürü konulu yazısına ve devamla şu tespitleri yapmış:

Allah insanlara ilahi kitap göndermekle, o kitaba sahip çıkanları eleştiri kültürünü en üst perdeden yaşatma göreviyle de sorumlu tutmuştur. Yaşadıkları dünyada haksızlıklara, yolsuzluklara, adaletsizliklere, zulme karşı sabah-akşam sözlü ve fiili olarak karşı duruşlarını ortaya koyacaklardır. Bu batağa batanları, bu bataklıklardan kirlenenleri uyaracak ve eleştirilerini ortaya koyacaklardır.

Şeytani güçler, bu ilkeleri ve değerleri anlamsızlaştırmak isteyecek, insanları ilkesiz bir yaşama, ahlak temelinden yoksun dini ritüellere mahkûm etmek isteyecektir. Bu anlayışın öncüleri insanları hak etmediği durumlarda alkışlayacak, ödüllere boğacak hak ettiği durumlarda görmezlikten gelecektir. Bu şeytani oyuna pek çok kişi alet olacak, “kalbi kırmama, gönlü hoş tutma” adına hak söz gereksiz bulunacak, boş işler ve davranışlara gıptayla bakılacaktır.

Eleştiri kültüründen yoksun büyüyen insanlar, gerektiğinde bu ilahi değer karşıtı oyunlara gelmekte ve söz konusu saçmalıkları bir malzeme olarak kullanmaktadırlar. Filan grubun veya cemaatin ya da topluluğun insanları birbiriyle çok tatlı geçinmekte ve aralarında olumsuz sayılabilecek bir şeyin geçmediğini iddia etmektedirler. Eğer böyle bir topluluk varsa, bilinmelidir ki bu toplulukta, ya aralarındaki yüksek çıkar ilişkisinden dolayı yaşanan haksızlıklara ve sorumsuzluklara göz yumulmaktadır veya topluluğun üyeleri bu yolla uyutulmakta ve uyuşturulmaktadır ki ileride onlar kendi kötü emelleri için kullanılsın. Ayrıca özlemi duyulan insanlarla birlikte yaşamaktan onları alıkoyan ne vardır ki!

“Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla baş başa bırak. Bir de ahirete inanmayanların kalpleri ona meyletsin de ondan (bu yaldızlı ve içi çarpık sözlerden) hoşlansınlar ve yüklenmekte olduklarını yüklenedursunlar.” (6En’am: 112-113)

İlahi değerler insana ideal kişilik kazandırmayı amaçlamaktadır. Tüm peygamberler ve onların dostları uyarı görevlerini hayatları boyunca hem de en üst perdeden sıklıkla yapmışlardır.

“De ki: “Hakikatin en güvenilir şahidi (kanıtı, delili) kimdir?” De ki: “Allah benim ile sizin aranızda şahittir; bu Kuran bana vahyedildi ki ona dayanarak sizi ve onun ulaşabileceği herkesi uyarabileyim.” Siz, Allahtan başka ilahların olduğuna gerçekten şahitlik yapabilir (kanıt gösterebilir) misiniz? De ki: “Ben (böyle) şahitlik yapamam!” De ki: “O, tek bir ilahtır ve bakın, sizin yaptığınız gibi, Allah’tan başka şeylere ilahlık yakıştırmak benden uzak olsun!” (6En’am: 19)

Evet, yukarıdaki ayette bazı insanların hoşuna gitmeyecek ifadeler vardır. Demek ki ilahi din, her zaman gönül alma dini değildir. O yüzden Kur’an’ın bazı muhatapları, hak ve adaletten yana olanlara karşı küstahlık yoluna gitmiş ve şiddete başvurmuşlardır.

Uyarılara kulaklarını tıkayanlar, mutsuz ve huzursuz yaşamlarıyla kaybetmişler, uyarıları sahiplenenler ise gelişim ve ilerlemenin öncüleri olmuşlardır. Evet, ilahi din, başlı başına bir uyarıdır, ihtardır, ikazdır. Bir itirazdır; yanlış bilgiye itiraz, yanlış davranışa itiraz…

Kur’an bir zikirdir; bir hatırlatma, bir uyandırma… Hatırlatma da eleştiriyi tekrar gündeme taşımaktır:

“…Hatırlatma ancak hakka inananlara yarar sağlar.” (51Zariyat: 55) Çünkü ilahi değerlerin önemine ancak onlar inanırlar.

“Hatırlatma yarar sağlayacaksa öğüt verip hatırlat.” (87A’la: 9) ilahi buyruğu bireylerdeki davranış frekans farklılığını ifade etmektedir. Ki o bireyler o yaşa gelinceye kadar o davranış bütünlüğünü kendileri tercih etmiştir.

Muhatabınızın eksikliklerini, yanlışlarını ve yanılgılarını görmezlikten gelmek, bu konulardan söz etmemek değerleri rafa kaldırmaktır, pollyannacılık oynamaktır*; çekilen acılara, haksızlıklara göz yummak, kısaca kayganlaşmaktır.

*Pollyannacılık: Elimizde olmayanlara üzülmek yerine elimizde olanlara sevinmektir. Elimizdekilerle yetinip, mutluluğu kendi içimizde aramaktır. Bütün olumsuzluğuna rağmen inadına yaşamak, sevinmelerimize bir neden bulmaktır.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.