ELÇİLİKTE ALEVİ İFTARI

ABONE OL
18:13 - 01/10/2020 18:13
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ELÇİLİKTE ALEVİ İFTARI


T.C. Berlin Büyükelçiliği tarafından Alevi iftarına davet edildim. 

B1 numaralı masada oturmam gerekiyor. Muavin Konsolos Süleyman Güzel ve eşi Firuzan Hanım da B1 numaralı masada oturuyorlar. Üç kişi daha var masamızda. Biraz geç kaldığım için T.C. Berlin Büyükelçisi Sayın Hüseyin Avni Karslıoğlu’nun konuşmasını kaçırmışım. Çorba servisi yapılmış. Masamız suskun değil, muhabbetimiz canlı. Yemekler Alevi iftarı mantığına uygun. Az az konulmuş her bir yemekten. Alevi iftar yemeğinin İslâm’ın iftar yemeği ruhuna daha uygun olduğunu burada söylemem gerekiyor. Abartı yok. Dolayısıyla tıka basa yemeniz mümkün değil. 

Biraz sonra Alevi deyişleri okunmaya başlandı. Hz. Hüseyin‘in başına gelenler ney ve Saz eşliğinde okundu. Duygusal bir hava, başlar öne eğilmiş, huşu ile okunan deyişler içselleştirilmeye çalışılıyor. Okumalar bitince alkış yapıldı. Birdenbire o havadan koptuk. Alkış olmasa daha hoş olacaktı. 

Nesimi‘nin „Melamet Hırkası“ da okunan deyişlerin arasındaydı.  Nakarat değiştirilmiş. Sıfat olarak kullanılan „Haydar” yerine „Yar Ali Yaratan Ali/ Can Ali cana can katan Ali” mısraları konmuş. Her şeyin orijinali güzeldir. Keşke orijinali değiştirilmeseydi. Büyük bir hata yapılmış. Belki anlamı üzerinde düşünülmemiş, sadece kafiye esas alınmış ama yine de uygun değil. “Ali Yaratan” olmuş, “cana can katan” olmuş. Ali bu durumda Allah olmuş ki, doğru olmamış. Vahdet-i Vücud anlayışı bile bu yanlışı kurtaramaz. 

Daha sonra Kur’an okundu ve anlamı verildi. Okunan ayetler günün mana ve ehemmiyetiyle mütenasip değildi. Bu iftar yemeğinde Ehl-i Beyt’in önemini vurgulayan ayetler seçilmeliydi.

Tüm bu hatalara ve eksikliklere rağmen, olması gereken olmuştu. Aleviler ile Sünniler yıllar sonra bir araya gelmiş ve Alevi iftarında buluşmuşlardı. Özlenen bir tablo. Alevi açılımını başlatarak bu tür güzel tabloların yaşanmasına vesile olanlar bundan doğan sevaptan mutlaka paylarını alacaklardır. Alevilerin ve Sünnilerin de vefa görevlerini yerlerine getireceklerine olan inancım tamdır. 

10 Muharrem’de ne olmuştu?

Hz. Hüseyin’in davasında yüzde yüz haklı olduğuna kalpleriyle inanan Kûfeliler onun yanında yer almadı. Bir bölümü korktular; bir bölümü iktidarın yanında yer alarak çıkar sağladılar, bir bölümü de “Neme lazım, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” dediler.”

Babası Muaviye’nin ölümünden sonra Yezid biat almaya başladı. Hz. Hüseyin tepki gösterdi. Ortada haksızlık vardı. Antlaşmaya uyulmamıştı.  Çünkü Hz. Hasan’la Muaviye’nin yaptığı anlaşmaya göre Muaviye’den sonra hilafet Hz. Hasan’a veya Hz. Hüseyin’e geçecekti.

Kûfeliler Hz. Hüseyin’i, Kûfe’ye davet ederek bu haksızlığa son vermesini istediler. Kendisine biat ettiklerini beyan eden mektuplar yazdılar ve elçiler gönderdiler. 

Hz. Hüseyin de Kûfe’ye gitmek üzere yola çıktı, yolda ünlü şair Ferazdak’a rastladı. Ferazdak ona geri dönmesini söyledi: “Onların kalpleri seninle ama kılıçları sana karşı olacaktır!” Hz. Hüseyin Ferazdak’a inanmamış olacak ki, yoluna devam etti. Azibu’l Hicanet denen yere geldiğinde, Hz. Hüseyin dört atlıyla karşılaştı ve onlara Kûfeliler’i sordu. Onlar da Ferazdak’ı doğruladılar: “Kûfeliler’e bol miktarda rüşvet dağıtıldı, sana destek vermeyecekler.” dediler.

Hz. Hüseyin, bir kere azmettiği için “Allah’ın dediği olur.” deyip yine de yola devam etti. Yol boyunca onu Hür bin Yezid’in komutasında bin kişilik bir ordu takip ediyordu. Derken bir süre sonra Kerbela denen mevkide Sa’d bin Ebi Vakkas’ın oğlu Ömer bin Sa’d’la karşılaştı.  Sad’ın 4 bin kişilik ordusu vardı.

Hz. Hüseyin durumun ciddiyetini geç de olsa anlamıştı. Ömer’e üç seçenek sundu: 
a) İzin verin geri döneyim; 
b) Yezid’le konuşarak ihtilafı çözelim; 
c) Sınır bölgelerinden birine gideyim.

Ömer bu teklife sıcak baktı, kendisini bilgilendirdiği Yezid’in Kûfe Valisi İbn Ziyad da, teklifin işe yarayacağını düşündü ama danışmanı Şimşir bin Zi’lcuşan, ele geçirilmişken Hüseyin’in infaz edilmemesinin vahim bir hata olacağını söyleyince İbn Ziyad, Ömer’e şu talimatı gönderdi.
“Önce Yezid’e biat etsinler. Hüseyin ve arkadaşlarına su vermeyin. Nasıl Osman mahrum kaldıysa onlar da bir damla sudan mahrum kalsınlar. Emirlerim açıktır, teslim olursa bana canlı olarak gönder, direnirse kanını dök, hak ettiği şekilde vücudunu parça parça et, cesedini atlara çiğnet, çünkü o bir asidir ve cemaati terk etmiştir.”

Haber Kerbela’ya geldiğinde Hz. Hüseyin bir kez daha askerin karşısına çıktı ve şöyle dedi: “Ben kimin canına kıydım ki, beni öldürmek istiyorsunuz? Kimin malını gasp ettim? Söyleyin, suçum nedir?”

Bu konuşmadan sonra, İbn Ziyad’ın talimatı ve Ömer bin Sa’d’ın kararlılığı anlaşıldığında, onu Kerbela’ya kadar takip eden Hür bin Yezid, vicdanı infiale uğramış vaziyette “Allah’a andolsun cennetle cehennem arasında seçim yapıyorum, vücudum lime lime olsa da bunu günahlarımın keffareti sayıyorum.” deyip, ordudaki görevini bırakıp Hz. Hüseyin’in tarafına geçti, 

Hz. Hüseyin’in davasında yüzde yüz haklı olduğuna kalpleriyle inanan Kûfeliler onun yanında yer almadı ve  57 yaşındaki Hz. Hüseyin hunharca şehit edildi. Kafası kesilerek Müslümanların halifesi(!) Yezid’e götürüldü. Bu vahim olay, Müslümanların temel dini meselelerinin kodlarını belirlemiştir. Yönetimler de, halk da değişik biçimlerde yüzyıllarca aynı refleksleri göstermektedirler.

İşte Muharrem Orucu, Kerbela’da Yezit tarafından katledilen Hz. Hüseyin ve yanındaki 71 kişi için tutulan oruçtur, aslında bir yas ibadetidir ve İmam Hüseyin’in şahsında bütün mazlumlara adanır.
Bu vesile ile Hz. Hüseyin`in şahsında Ehl-i Beyt’e, Ehl-i Beyt’te temsilini bulan insanlık değerlerine bağlılık vurgulanır. Yezid’e ve Yezid’de sembolleşen bütün kötülüklere lanet edilir.

Muharrem Orucu nasıl tutulur?

Kurban Bayramı’nın 1. gününden başlayarak 20 gün sayılır. 20. günün akşamı Muharrem Orucu için niyet edilir ve oruç başlar. Gün doğumu ile gün batımı arasındaki sürede hiç bir şey yenilmez ve içilmez. Gün batımında iftar edilir. 12 gün sürer.
Oruç süresince;  düğün, nişan, sünnet ve benzer törenler/etkinlikler yapılmaz, hayvan kesilmez, et yenilmez, banyo yapılmaz, tıraş olunmaz, çamaşır yıkanmaz, sigara, içki içilmez, soğan-sarımsak-yumurta yenilmez, ağaç kesilmez, böcek öldürülmez, koku kullanılmaz, cinsel ilişkide bulunulmaz, süslenilmez, aynaya bakılmaz, türkü söylenmez, oyun oynanmaz,  cem yapılmaz. Kerbela Şehitleri’nin çektikleri susuzluğu hissetmek için su içilmez, vücudun su ihtiyacı diğer sıvı içeceklerden karşılanır. İftar sofralarında abartısız yiyecekler olur.

Muharrem orucunun on ikinci gününden sonra, On iki İmamlar’ın ve bu yolda şehit olan bütün Alevi canların anısına on iki çeşit gıdadan Aşure Çorbası pişirilerek o yılki Muharrem Orucu noktalanır.

Muharrem orucuna niyet duası:
Bismişah Allah, Allah
Hak Muhammed Ali aşkına
Şehitler serdarı İmam Hüseyin aşkına
Kerbela meydanında şehit düşen masumların aşkına
On iki İmam, On dört Masumu-u Pak, On yedi Kemerbest efendilerimizin hürmetine
Hz. Fatma Ana’nın şefaatine
Hazır, gaip gerçek erenlerine himmetine niyet ettim yarın matem orucunu tutmaya
Niyetimiz kabul ve makbul ola
Hak dergâhına yazıla
Evliya kerimine, İmam Hüseyin demine Allah eyvallah
Gerçeğe Hû.


Not:

Kahve çay standının önündeyiz. Sefa’ya dedim: ”Kahvenin yanında lokum yok, su yok. Çay da Rize değil?” 

Sefa: ”Hocam, Aşurenin yüzü suyu hürmetine bu sefer görmezden gelelim…”

Biz de öyle yaptık…

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.