EKONOMİ’DE RİSK VE BELİRSİZLİKLER

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Dünya Ekonomik Forumu tarafından dünyada aynı anda açıklanan Küresel Etkin Ticaret Ortamı Raporu 2010’a göre, Türkiye 14 sıra gerileyerek 125 ülke arasında 62’nci sırayı aldı.

Et ithalatı kararı, enflasyon oranının çift haneli hale gelmesi, risk ile belirsizlik arasındaki farklılıkların önemini artırmış durumda. Gerçekten de piyasalarda sanki risk ve belirsizlik aynı şeylermiş gibi algılanıyor ama değil. Risklerin ne olduğu ve nasıl bir tahribata yol açacağı konularında belli bir ölçüye kadar tahminler yapmak mümkün.

Böylece riskler mükemmel olmasa da fiyatlanabiliyor ve bu fiyatlama karşısında riskler alınıp satılabiliyor. Belirsizliği alıp satmak daha zor. Çünkü ne olduğu ve nasıl bir tahribat yaratacağı bilinemiyor. Bugün global ekonomik dengesizliklere yönelik endişeler belirsizlikten ziyade risk olarak algılanmaktadır. Ve risk iştahı yüksek yatırımcıların karşılığını alarak bu riskleri aldıklarını gözardı etmemek gerekir.

Dengesizlikler Azalıyor ve Piyasalar “Decoupling” Senaryosunu Fiyatlara Yansıtıyor… Dengesizlikleri vurgulamak zorunda olan teorisyenlerin yanında dengesizliklerin sürdürülebilirliğinden para kazananların görüşü de önemli. Dengesizlikler olsa da bu dengesizliklerin giderek azaldığı ve uzunca bir süre daha sürdürülebilir durumda olduğu görüşü ağırlıklı olarak benimsenmektedir.

Gelişmiş ülkelerdeki para politikaları şu anda büyüme ve enflasyon ikilisi açısından tam olması gerektiği gibi (ne çok sıkı ne de gevşek). Bu görüş tüm para birimlerinin analizde yer aldığı Taylor kuralı ile yorumlanabilir. Taylor kuralı eski ABD Hazine Bakan Yardımcısı ve Stanford ekonomisti John Taylor’ın ortaya koyduğu basit bir para politikası kuralı.

Bu kurala göre uygulanan para politikası, eğer enflasyon hedefin üzerindeyse ve/veya ekonomi potansiyelinin üzerinde büyüyorsa merkez bankasının faiz yükseltmesi gerektiğini gösteriyor. Ne kadar yükseltmesi gerektiği de enflasyon ya da büyümeden hangisine ne kadar ağırlık verdiği ile belirleniyor.

Birçok ekonomistin kendi varsayımlarıyla dünya ekonomisi için uyguladığı kural bugün global faizin doğru bir yerde olduğunu ve bu faizin öngördüğü enflasyon düzeyinin de bugünkü enflasyon seviyelerine çok yakın olduğunu gösteriyor.

Yine global arz fazlasının ölçümü de önemlidir. Buna göre; ekonomistlerin işin kolayına kaçıp uyguladığı istatistiki yöntem olan Hodrick-Prescott (HP) filtresini kullanarak bir büyüme trendi belirleniyor ve mevcut üretimin bu trendin neresinde olduğuna bakılıyor. Bu analize göre, dünya ekonomisinin toplamında aşırı bir arz açığı olmadığı tespit edilebiliyor. Ve buradan yine mevcut durumda global faiz düzeyinin uygun olduğu ve faizlerin yükseltilmesine gerek olmadığı sonucuna varılıyor.

Taylor kuralı ve HP filtrelerini Türk ekonomisine uyguladığımız da ise 2006 ortasından itibaren Türk ekonomisindeki arz açığının hızla artmaya başladığı ve bu nedenle de gecelik faizin (Fed Funds faizinin) olması gerekenden yaklaşık 100 bps daha yukarda olduğu görülüyor.

Global dengesizliklere Türkiye’nin dış açığı ve finansmanı tarafından yaklaşıldığında da yine dengesizliklerin artmaya başladığı anlaşılıyor. Türkiye’nin cari açığı ile Türkiye dışı global cari denge arasındaki farkın ABD hariç dünya üretimine oranına bakıldığında 2000’li yıllarda zirve yapıp 2006 yılında sıfırlanan oranın yeniden artış trendine girmiş olmasını dengesizliğin azalmaya başladığı şeklinde yorumlamak mı gerekiyor? Aynı şekilde sermaye dengelerinde de durum benzerdir. Türkiye’ye gelen yabancı sermaye ile Türkiye dışı global cari denge arasındaki farkın, ABD hariç dünya üretimine oranının artmaya başlaması dengesizliğin arttığının bir başka göstergesi.

Sonuç; global hisse senedi fiyatlarının (MSCI Free endeksi bazında) şirket kazançlarının, faizlerin ve enflasyonun öngördüğü fiyatların altında bulunuyor olması (bu değişkenlerden yarattığı bir fonksiyonla fiyat tahmini yapıp kıyaslama yapılabilir).

Birincisi, piyasaların global bir resesyondan ziyade yumuşak iniş senaryosuna oynadığını ve decoupling, yani dünya ekonomisinin ABD bağımlılığını azaltması senaryosuna prim verdiği. İkincisi, hisse senedi piyasaları diğer piyasalara göre daha ucuz olup daha hızlı yükselerek arayı kapatabilecek. Burada şirket kazançlarının ve iş yatırımlarının yavaşlıyor olması bu yükselişin önündeki risklerdir.

Makro ekonomi alanında İleri ülkelerin ekonomisinin işleyiş tarzının doğru anlaşılması Türk ekonomisindeki değişim ve gelişimin de hangi yolda olabileceğini öngörmede yardımcı olacaktır.

Ha sahi Türkiye’nin gündeminde neler konuşuluyor?

GüNüN SözÜ: İstemesen de gerçeklerle bir gün karşılaşırsın.

Prof. Dr. Nurullah Aydın
Gazi Ü. İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.