EĞİTİM NEREYE?

ABONE OL
11:45 - 23/10/2020 11:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

EĞİTİM NEREYE?*
 
Değerli katılımcılar, başta Uğur Mumcu ile Muammer Aksoy olmak üzere yitirdiğimiz tüm yurtsever aydınlarımızın önünde saygıyla eğiliyor ve sizleri dostlukla selamlayarak sözlerime başlıyorum.
 
Tüm Öğretim Elemanları Derneği olarak düzenlediğimiz açıkoturumumuzun adı “Türkiye Nereye?” Değerli arkadaşlarım sağlıkta, hukukta, ekonomide nereye gittiğimizi anlattılar, ben de eğitimde nereye gittiğimizi özetlemeye çalışacağım. Ülkemizde eğitim alanındaki devrim karşıtı ilk hareket 27 Aralık 1949 tarihinde imzalanan Fulbright Anlaşması ile başlamıştır. Fulbright Anlaşması, emperyalizme teslimiyetin en önemli belgelerindendir ve eğitimimizin bugün getirildiği durumun başlangıcıdır; bunun bilinmesi çok önemlidir.
 
Ülkemizde birçok alanda olduğu gibi geleceğimize yön veren eğitim-öğretim alanında da, 10 Kasım 1938 tarihinden bu yana geriye doğru gidiş söz konusudur. Eğitim sistemimiz özellikle günümüz siyasi iktidarı tarafından toplumsal yaşamı parçalayıcı ve gericileştiren bir niteliğe büründürülmüştür. Ülkemizde yıllardır ve sistemli bir şekilde laik eğitim terk edilmektedir. Sürekli imam hatip lisesi ve ortaokulu açarak, aydınlanma çağına ulaşacaklarını sananlar, şeriat yolunda hiç bir şeye aldırmadan hızla ilerlemektedirler. Bunun yanında son yıllarda çok sayıda özel okul açılması da, kamusal eğitimin hızla terk edilerek, eğitimin özelleştirilmesi anlamına gelmektedir. Ülkemizin şiddetle bilime, teknolojiye ve üretime ihtiyacı varken, teknik meslek liselerini kapatarak, yerine imam hatip okulları açılmaktadır. Laik eğitim sistemimiz hem gericileştirilmenin, hem de özelleştirmenin kıskacı altına alınmıştır.
 
Demokratik ve laik cumhuriyetimizi dinsel kurallarla yönetmeyi hedefleyen siyasi iktidarın hazırladığı yeni öğretim programıyla çocuklarımızın aydınlanmacı, bilimsel ve laik eğitim hakları yok edilmektedir. Siyasi iktidar, düşünmeyen, sorgulamayan dindar ve kindar nesil yetiştirme projesi ile bilimsellik yerine inanç temelinde eğitime yön vermektedir. Böylece biat kültürü yaygınlaştırılacak, bakanlığın yetkileri dinci tarikatlara, cemaatlere, Ensar, Türgev gibi vakıflara geçecek, zamanla karma eğitime son verilecek ve Öğretim Birliği Yasası da ortadan kaldırılacaktır.
 
Evrim teorisi çıkarılarak bilimsel içeriği yok edilen öğretim programıyla, cihat kavramına övgüler yapılmakta, Osmanlı hayranlığıyla yoğrulmuş bir tarih teziyle de cumhuriyet düşmanlığı yaratılmaktadır. Bazı ders kitapları şiddet, kadın düşmanlığı ve şeriat ile yoğrularak, bilimsel gerçeklere ve evrensel değerlere karşı bilgilerle doldurulmuştur. Siyasi iktidarın laik ve bilimsel eğitim anlayışına, cumhuriyet değerlerine, Atatürk ilke ve devrimlerine savaş açtığı bilinmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, milli eğitimdeki etkinlik listesinden Atatürk’ü kaldırmış, 19 Mayıs, 23 Nisan, 29 Ekim ulusal bayramlarımızı çıkarmıştır.
 
Milli eğitimde ilk, orta ve lisede dini içerikle yetişen nesiller, üniversiteye gelince de farklı olamıyorlar. Bu nesillerden bazıları üniversitede akademisyen olarak görev yapmakta, çeşitli idari görevlerde bulunmaktadırlar. Bugün birçok üniversitelerde bilimden uzak şekilde eğitim verilmektedirler.
 
12 Eylül 1980 darbesinin 6 Kasım 1981 tarihinde çıkardığı 2547 sayılı yeni yasa ile kurduğu YÖK kurumuyla birlikte çağdaş ve özerk üniversite yok edildi. YÖK yasasıyla birlikte yöneticiler atamayla gelmiş, üniversite harçları arttırılarak, eğitimin özelleştirilmesinin yolu açılmıştır. Okutulacak dersleri ve programları YÖK belirlemiş, sakıncalı bulduğu kitaplara yasak getirmiştir. YÖK, her türlü eleştiriye karşın 37 yıldır üniversitelerimizin üzerinde balyoz gibi durmaktadır. Zaman içinde yasanın birçok maddesi değiştirilmiştir ama yine de, yasanın üniversiteler üzerindeki baskıcı havası kırılamamıştır. Ve özellikle 2002 yılından sonra üniversitelerde liyakat yerine, din temeline dayanan atamalar yapılmış, laik ve bilimsel eğitim büyük yaralar almaya başlamıştır. Şimdi bunlarla ilgili örneklere bakalım:
 
İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Türkiye Cumhuriyeti Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cezmi Eraslan, 1995 yılında İstanbul’da toplanan Bediüzzaman Said-i Nursi Konferansı’na sunduğu bildirisinde, Said Nursi’yi överek Türk devrim tarihini alt üst etmeye çalışmış, Said Nursi’ye Kurtuluş Savaşı’ndan paye vermiş, diğer taraftan Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki rolünü azaltmayı amaçlamıştır.
 
Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Sarıoğlu’nun, çocuk pornosu arşivlediği ortaya çıkarılmıştı ve bu akademisyenin yabancı dergilerde tek bir yayını olmadan Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üyeliğine atandığı belirlenmişti. Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı: “Devletin birincil görevlerinden biri sorgulayan, haddini bilen, dünyayı okumayı bilen, Kuran’ı bilen, taklitçi olmayan, aklını kullanan ve özgür düşünen din adamı yetiştirmektir.” demiştir.
 
Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Rifat Okudan, insanın cinsel ilişki sırasında ‘şeyhini’ düşünmesi durumunda, şeyhin güzel ahlakının, bereketinin doğacak çocuğa geçeceğini savunan makalesini Tasavvuf dergisinin Haziran 2003 tarihli 10. sayısında yazmıştır.
 
28 Şubat 2009 tarihinde Habername internet sitesinden bir alıntıdan söz etmek istiyorum. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Orhan Çeker; “Müzik için haram diyemeyiz ama helâl de diyemeyiz. İçeriği İslâm’a uygun olmalıdır. Ama kadın sesi içeren müzik kesinlikle caiz değildir.” Daha sonra Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne geçen Prof. Dr. Orhan Çeker’in söylemleri insanın kanını donduracak niteliktedir: “Kadın yüzünü de kapamalı, Kadının evden çıkması caiz değil, Saç boyama caiz değil, Parfümlüye cennet haram, Dekolte giyinen, tahrik eden kadının tecavüze uğraması sürpriz değil.”
 
Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bertil Emrah Öder, “Yeni Anayasa’dan Türklük kalkmalı. Anayasa’nın temeli din olmalı” demişti. CHP parti meclisinin eski üyesi ve Anayasa Hazırlık Komisyonu çalışma grubunda olan Bertil Emrah Öder, laiklik kavramının tartışmaya açılmasıyla özgürlükler alanının genişleyeceğini ileri sürmüştü.
 
Kendisi de akademisyen olan Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, üniversitelere cami yapılması için kampanya başlattı. Böylece bilim yuvalarına, ibadet yerleri yapılması için düğmeye basıldı ve üniversiteler cami yapma yarışına başladılar. Prof. Dr. Mehmet Görmez’in; “sekülerizm dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekün bir savaşın içine soktu” söylemi aklı örümcek ağıyla sarılmış bir ilahiyat profesörü için normal görülebilir. Ama bu görünüm ülkemizi hızla ortaçağ karanlığına sürüklemektedir. Mehmet Görmez, katıldığı bir Bakanlar Kurulu toplantısında; “medreselere yasal statü kazandırılması, üniversitelerle denkliklerinin sağlanması, medrese mezunlarının pedagojik formasyon almasını” önermiştir.
 
Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı, okuma oranı arttıkça, üzüntüsünün de arttığını söyleyerek, cahil ve okumamış halka daha çok güvendiğini belirtmiştir. İşte son yıllardaki üniversitelerin kafa yapısı böyledir.
 
Sabancı Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, türbanın ilkokul öğrencileri tarafından takılmasının sorun olmayacağını söylemişti. Anayasa Mahkemesi kararlarına göre siyasal İslam’ın simgesi olan türban ile bugün yükseköğretimde derslere girmek yasaktır. Bu konuda Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da, siyasal İslam’ın simgesi olan türbana geçit vermemektedir. Ancak bu yasak, hukuksuz bir şekilde delinmiştir. Buna karşın Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü, türbanlı öğrencileri sınıfa almadığı gerekçesiyle açılan davada, iki yıl bir ay hapis cezasına çarptırılmıştır. İşte zamanımızın üniversitelerindeki özgürlük anlayışı budur.
 
Uludağ Üniversitesi, Bursa Anakent Belediyesi ve Bursa Müftülüğü ile birlikte Kutlu Doğum Haftasını için düzenledikleri etkinliklerde, çadır kurularak içine Kâbe maketi konmuş ve etrafında tur atılmıştır. Üniversite yerleşkesindeki caminin çevresinde sürekli ilahiler okunmuş ve Diyanet Yayınları’na ait dini kitapların satışı yapılmıştır. Düzenlenen kermeslerde Kuran kurslarına ve dinci yurtlara bağış toplanmıştır.
 
Harran Üniversitesi Veteriner Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gürbüz Aksoy, helal kesim üzerine yaptığı bilimsel araştırmada, besmele çekilerek yapılan kesim sırasında hayvanların acı çekmediğini kanıtlamaya çalışmıştır. Helal kesim sırasında, yani besmele ile yapılan kesimde, hayvanların ağrı dindirici ve sakinleştirici etkisi olan beta endorfin hormonu salgıladıklarını ve bu hormonun morfinden 30 kat daha etkili olduğunu ileri sürmüştür.
 
Yalova Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Ebubekir Sifil, deve idrarı içmenin şifalı olduğunu bildiren hadisin doğruluğunu savunmuş ve deve idrarının şifalı olduğunu söylemiştir. Ancak, sadece damızlığa çekilen deve idrarının tüketilmesi gerektiğini söylemektedir.
 
Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hayrettin Karaman “oruç tutmayan, namaz kılmayan memur olmasın” demektedir. Kendi internet sitesinde ise “ülkemizde Hanefî mezhebine göre müziğin icrası da, dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin, bir çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulması bile bu hükme dahildir ve haramdır” hükmünü aktarmaktadır.
 
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren; “Çalgı aletleri, bunları çalmak, satmak ya da şarkı söylemekten para kazanmak, nefsi azdıran, örneğin diri bir kadının ya da şarabın heyecan verici niteliklerini anlatan şarkılar (çalgısız dahi olsa) caiz değildir” demektedir.
 
Akademisyenlere cüppe yerine sarık öneren Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ağırakça’nın yayın yönetmenliğini yaptığı, Şamil Yayıncılık tarafından yayımlanan 6 ciltlik Şamil İslam Ansiklopedisi’nde skandal açıklamaların yer aldığı bilinmektedir. Ansiklopedide, Müslümanlığı bırakıp başka bir dine geçen anlamındaki “mürted” kelimesi “Kâfirlerin uydukları İslâm dışı ideolojilerin doğru olduğuna inanmak; anıt, mezar ve ölülere tapınmak; Yahudilik, Hıristiyanlık, Komünizm, Kapitalizm, Demokrasi, Sosyal Demokrasi vb. şirk düzenlerini doğrulamak” olarak açıklanmıştır. Ayrıca “Müslüman olduktan sonra, bu şekilde düşünmeye başlayan kimse irtidat etmiştir (İslam’da dinden çıkma). Mürtedin cezası, eğer tevbe etmezse öldürülmektir” denilmektedir.
 
Kadına karşı da skandal ifadelerin yer aldığı ansiklopedide, kocasının meşru isteklerine uymayan ve itaat dışına çıkan kadına kocası önce ihtar eder, öğüt verir, onu ikna etmeye çalışır, bundan bir sonuç alınamazsa kadını yatağında, yani odasında yalnız bırakır. Bu da yarar sağlamazsa koca, karısını bir çeşit disiplin cezası olarak te’dib (terbiye etme, cezalandırma) edebilecektir. Ancak koca, karısını bedenini iz bırakmayacak şekilde te’dib edebilir” ifadeleri ile açıklanmıştır.
 
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı’nın, Tayyip Erdoğan’ın elini öpmek için yerlere kadar eğilmesi, üniversitelerin ortaçağ karanlığındaki medreselere doğru kaydığını göstermesi açısından önemlidir. Marmara Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Dr. Ahmet Keşli, Tayyip Erdoğan’ın “Allah tarafından görevlendirildiğini” belirterek, “Cenab-ı Hak, mühim bir vazifeyle tensip buyurdular Tayyip Bey’i” dedi.
 
12 Haziran 2016 günü TRT 1 televizyonunda Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden, Batman Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Mustafa Aşkar; “namazı hayvanlar kılmaz, namaz kılmayan hayvandır” demişti.
 
Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi yönetimi, İslami İlimler Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü’ne açtığı yardımcı doçentlik kadrosu için verdiği ilanda “Kur’an ve Sünnet rehberliğinde şeytanla mücadele edecek insan eğitimi üzerine çalışmaları olmak” koşulu getirmiştir. Çok tartışılan ve tepki çeken ilan daha sonra iptal edilmiştir.
 
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, sekülarizmi yani laikliği hiçbir değeri tanımamak olarak tarif etmektedir. 9 Kasım 2018 tarihinde Atatürk düşmanı Kadir Mısıroğlu’na “geçmiş olsun” ziyaretinde bulunmuştur. 27 Ocak 2019 tarihinde yaptığı bir konuşmada ise sigaranın haram olduğunu belirtmiştir. Nedense bu kesim yolsuzluk yapmak, çalmak, talan, yalan, tecavüz gibi olgularda haram göremiyor…
 
Necmettin Erbakan Üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi dekanı Prof. Dr. Mehmet Karalı’nın Kasım 2018 tarihindeki sözleri ilginçtir: “Yerel seçimlerde kadın başkan adaylarına oy vermeyeceğim. Evde oturup çocuk baksınlar” diye buyurmuş.
 
Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Mantık Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu, 22 Kasım 2018 tarihinde Güzelbahçe Müftülüğü tarafından düzenlenen ‘Peygamberimiz ve Gençlik” adlı konferansta konuşmuştur. Konuşmasında çocukların evlenebileceğini, kızların âdet görmesinin tedavi edilmesi gerektiğini, kızların tesettüre girmelerini, edepli olmalarını savunmuş ve laikliğin en büyük tehlike olduğunu söylemiştir.
 
İlahiyatçı ve hukukçu Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden emekli Prof. Dr. Cevat Akşit’in bir televizyon kanalında ‘seks’ ile ilgili konuşması şöyleydi: “Cinsel münasebet esnasında affedersiniz eşeklerin yaptığı gibi tamamen soyunmayın. Çünkü orada melekler vardır, siz soyunursanız melekler dışarıya çıkar, şeytan da odada tek kalır ve oluşacak çocukta şeytanın nasibi olur.” Bu söylem için, eşeklerin nasıl soyunduğunu anlamasak da, profesördür; mutlaka bir bildiği vardır demekten başka söz bulamıyorum..
 
Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi ve İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz: “İstanbul’da 15 bin cami olmalı, en az 10 bin camiye ihtiyaç var” sözleriyle, bilimden ne anladığını ortaya koymuştur. İstanbul’da 3400 camiye karşılık, ilk, orta ve lise dahil 2700 okul olduğunu bilmeyenler, din adına atışlardadır.
 
Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Talha Gönüllü, kişisel sosyal medya hesabında ‘kadın ile tokalaşmanın ateş tutmaktan korkunç olduğu’ düşüncesini paylaşarak, kamusal alandaki dinselleşmeyi gözler önüne serdi. Yaptığı paylaşıma gelen tepkilere “bunlardan rahatsız olanlar İslam’a karşı” diyen rektör şöyle yanıt verdi: “Nikâhsız olarak çok izbe yerlerde ve hatta bazen kamu alanlarında olmadık yerlerde nahoş durumda olma durumları toplumun geleceği için endişe vermektedir.”
 
Diyanet İşleri Başkanlığı milyonlarca lira harcayarak çocuklara ücretsiz olarak ‘Peygamber ve Gençlik’ kitabı dağıttı. Üniversite öğrencilerinin diğerlerine oranla %8 daha az ibadet ettiğini öne süren kitapta, “Tahsil ile dindarlık arasında ters yönlü bir ilişkiden bahsedilebilir. Seküler alanlarda yüksek tahsil yapmanın genel anlamda dindarlık, özelde dini inanç ve ibadetler üzerinde olumsuz etki yaptığı tespit edilmiştir” denildi. Ayrıca “Türk modernleşme sürecinde de bu potansiyel açıkça kendini hissettirmiştir; eğitim düzeyi artan bireyler arasında dine mesafeli durma eğilimi artmıştır” denilerek, laik eğitim karşıtı ifadelere yer verilmiştir.
 
“Teyze kızı, amca kızı, hala kızı, dayı kızı hepsi caiz olan evliliklerdir” diyen Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, Gaziantep İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörlüğü’ne atandı. Banyoda çıplak yıkanmama tavsiyesinde bulunan ve bazı televizyonların dinden sorumlu şovmeni olarak kabul edilen Nihat Hatipoğlu’na göre eşcinsellik bir ‘illet hastalık’ olarak nitelenmektedir.
 
Laiklik, devletin ve toplumun dini kurallardan arınmasıdır; devlet ve toplum düzeninin akıl ve bilime dayandırılmasıdır. Laiklik, aklın sorgulanmasıdır. Bu sorgulamayı yapamayanlar ya da laikliğin tehlikede olmadığını sananlar, ülkemizin bugün getirildiği durumun baş sorumluları arasındadır. Büyük önderimiz Atatürk “laiklik adam olmaktır” demişti. Bu yaşananlar göz önüne alınınca bazılarının henüz adam olamadığı ve belki de hiç adam olamayacağı anlaşılmaktadır.
 
Ülkemizin aydınlık geleceği olan çocuklarımız, düşünen, sorgulayan, haksızlıklar karşısında boyun eğmeyen, mücadele eden, insanlık değerlerine saygılı, bilime, sanata, müziğe, edebiyata ve spora ilgi duyan, sevgiyle beslenmiş bireyler olarak barış içinde yetişmelidir. Bunu sağlamak, eğitimdeki ve ülkemizdeki emperyalist kuşatmayı yok etmek hepimiz için en önemli görev ve sorumluluktur. Bunun için örgütlü mücadeleye gereksinim vardır. Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin yolumuzu aydınlatacağı bilimle dolu eğitimli günlerde buluşmak üzere hepinize saygılarımı sunuyorum ve teşekkür ediyorum.
 
 
(*) 26. Adalet ve Demokrasi Haftası çerçevesinde 28 Ocak 2019 tarihinde TÜMÖD’ün düzenlediği “Türkiye Nereye?” adlı etkinlik konuşması.
 
 
 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.