EDİRNE, BALKAN ŞEHİTLİĞİ VE GÖREVE DAVET…

ABONE OL
11:47 - 23/10/2020 11:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

EDİRNE, BALKAN ŞEHİTLİĞİ VE GÖREVE DAVET…

Yazar-çizer-çeker takımını niye sevmezler bilir misiniz?
Çünkü onlar çevrelerine siyasetçilerin veya olayların içinde yaşayan halkın gözü ile bakmazlar.  Alışmadıkları ve tasvip etmedikleri şeyleri görürler. Eleştirel de olsa farklı bir pencereden bakarlar. Gördükleri yazarlar, çizerler ve dijital devrimin yarattığı sonsuz tespit kameraları ile bir değil bin fotoğraf çekerler. 
Acı olan tarafı, tespit ettikleri konular iktidar sahiplerinin hoşuna gitmez. Akreditasyonları iptal edilir. Sakıncalı listesine alınırlar.  Cesaretle olayların üzerine gidenleri olmayacak şeyler ile suçlar ve ayaklarına bağ olmasın diye engellemeye çalışırlar. 
Yurdun değişik yerlerini gezip gördükçe bende bu kanaat daha da güçleniyor. 
Geçtiğimiz günlerde yaptığım Edirne seyahatinde ilginç görüntülere tanık oldum. 
Örneğin; Mimar Sinan’ın ustalık eseri olan Selimiye Camiine girdiğimde sabahın erken saatleri olmasına rağmen yoğun bir temizlikle karşılaştım. Böyle büyük mabetleri ayakta tutan oraları gezilir ve kullanılır kılan şey periyodik bakımlarıdır.  Yaşlı teyzeler gezici iskeleleri iterek merdivenden çıkıp Camii’nin içini aydınlatan kandilleri teker, teker siliyorlardı. Büyük bir halı makinesi gürültü ile çalışıyor,  genç kızlar etrafın tozunu alıyorlardı.  
Geç saatte geldiğimiz için minarelerinin etrafında dönerek sema yapan güvercinlerden eser yoktu. Oysa Mayıs’ta izlediğim bu müthiş manzara beni kendine esir etmişti. Hava soğuk olduğu için büyük ihtimal ile hepsi sığınacak bir yer aramıştı. 
Her zamanki gibi Fatih Sultan Mehmet’in doğduğu ev olan taş odalarda kaldık.  Sabah otelin satılık olduğunu öğrenince doğrusu üzüldük.  Yüksek fiyatlarına rağmen sahipleri böyle bir oteli finanse etmekte zorlanıyorlarmış.  Edirne Turizminde önemli bir yeri olan üç beş otelden birisi olmasına rağmen böyle bir gerçek bana son derece düşündürücü geldi. 
Soğuğa rağmen hedefimiz geçen sefer görme fırsatını bulamadığımız Saray içi… Hem Balkan Şehitliğini ziyaret edeceğiz hem de Kırkpınar meydanına bir uğrayacağız. 
Edirne’nin Serhat şehri olmasına rağmen hükümetten yeterli destek alamadığı her halinden belli… Uzun yoldan gelenlerin konakladığı, yaprak ciğeri ile karınlarını doyurduğu, cami’sinde namaz kıldığı, kavala kurabiyesini alarak yolluk yaptığı, arasta’sında çeşit, çeşit hediyeliklerin satıldığı, isimlerine türküler yazılmış Meriç, Arda ve Tunca nehirlerinin buluştuğu, Edirne’yi korumak uğruna ekmeğine kum katan, Şükrü Paşa anıtının ve balkan savaşları müzesinin bulunduğu,  şehrin biraz dışına çıkınca şaşırıyorsunuz. 
İnsanların içine kapanıklılığı, yüzlerinde tarihsel dokudan kaynaklanan acıların çizgilerini görebiliyor, kaderine razı olmuş halleri ile dolaştıklarını fark ediyorsunuz.
Çanakkale’de Bursa Jandarma Alayı şehitliğine ilk gittiğimizde gördüğüm mezbeleliğin ve ilgisizliğin bir örneğini Saray içine gittiğimde Balkan Şehitliğinde görüyorum.  Ağaç dalları, köprünün giderlerinde birikmiş.  Yanından geçen nehir taştı taşacak… Kırkpınar meydanına bakan ve ortalığı temizleyen bir görevliye rastlıyoruz. Ona söylediğimizde  “Makine gelecek” diyor.  
Şehitliğin içi,  İskoçya’da gördüğüm menhirlerle çevrili tarih öncesi dokuyu anımsatıyor. Eskimişlik ve yorgunluğa eklenen bakımsızlık kendini belli ediveriyor. 
İçinizin burkulmaması mümkün değil. Her yerin çiçeklerle donatılmış ve pırıl-pırıl olmasını beklerken yaşayanlara hizmet götürmekte zorlanan yönetimlerin tarih olmuş ve unutturulmaya çalışılanlara ilgi göstermesini beklemenin safdillik olduğunu düşünüyorum. 
2 nci Beyazıt’ın kızı Hatice Sultan’ın mezarı olduğu iddia edilen ve yeni yapıldığı belli olan bir yalnız mezar ise şehitliğin tam karşısında tek başına yolun kenarında yer almış. 
Dönüşte 2 Beyazıt külliyesi olarak inşa edilmiş ve bugün Trakya üniversitesince Sağlık Müzesine uğruyoruz. Ünlü bir yabancı ilaç firmasının katkıları ile düzenlenmiş olan yapı Osmanlı döneminde yapılan tedavileri ve hastane yaşamından bir kesit sunuyor.  Oradaki düzeni görünce acı, acı düşünmeden edemiyoruz.  Burası Balkan şehitliğine sadece 1 km. uzaklıkta…
Daha sonra Rotamızı Şükrü paşa anıtına ve müzesine çeviriyoruz.  Şehrin içindeki tepeyi tırmandığımızda bizi yeni bir sürpriz bekliyor. Demir parmaklıklı giriş kapalı ve bir nöbetçi var. “Kapalı” diyor. Ne zaman açılacağını soruyoruz. Onarımda olduğunu, bilmediğini söylüyor.  Manevra yapacak cesareti bulamadığımız için dik bayırı aşağıya kadar geri-geri giderek dönüyoruz. 
Neden yolun başına uyarıcı bir tabela konmadığını ise anlamak mümkün değil. 
Edirne’ye hizmet gitmesi için ne yapmalı bilemem ama Şehitlikler hepimizin ortak sorumluluk alanıdır.  Oraları gül bahçesine çevirmek, onlara sahip çıkmak, Fatiha okumak isteyen ve tarihin o günlerini anlamak için uzun yollardan gelenlere rehberlik etmek lazım. 
Tarihinizi canlı tutup yaşatamazsanız, gelecekte de bir tarihiniz olmayacak demektir. 
Bizim işimiz yazılarımız ile durumu ilgililere duyurmaktır.  
Bunun da bir “vatandaşlık” görevi olduğunu unutmamalıyız. 

Taner Tümerdirim
[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.