DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDA – I – AVUSTRALYA -.

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDA – I –  AVUSTRALYA -.

 
Yaklaşık bir ay Avustralya ve Yeni Zelanda’da turladıktan sonra yeni geri döndüm. Sizlere izlenimlerimi sadece özet olarak aktarmak istiyorum.
Hemen ilk dikkatimi çeken bir nokta ile başlayayım: Dünya’da hep parasal krizden bahsediliyor, ama kıtalararası uçuşlarda uçakların  tüm koltuklarının dolu olması beni her seferinde şaşırtıyor.   
Singapur üzerinden Avustralya’nın Darwin kentine toplam yaklaşık 16 saatlik uçuş sonrası indim.  Bu ülkeye üçüncü gelişimde de Alman pasaportum, adımın “Ahmet” olması nedeniyle ek bir kontrolden geçti. Gerçi pasaportumu sadece bir dakikada tekrar ek bir cihazdan geçiriyorlar, ama farklı muamele insanı rahatsız ediyor. 
Avustralya’nın kuzeyindeki Darwin kentinden kiraladığım bir ciple yola çıkıp on gün boyunca bir çok ulusal doğal parkları gezdim.  Zaten buralarda hiç kentleri gezmeyi sevmiyorum,  bana pek ilginç gelmiyor, hemen doğaya koşmak istiyorum. Bu ülkenin doğası inanılmaz güzellik ve zenginlikte. Avustralya’nın doğası gezdikçe insanda buralara karşı yaratıyor. Şimdiden önümüzdeki yılın gezi rotasının kafamda planlamaya başladım.
Avustralya’da her şey Almanya’nın yaklaşık iki misli pahalı, bu fiyatları görünce halkın mütevazı yaşam biçimini anlıyorum. Yaklaşık 7,69 milyon kilometrekare, yani Türkiye’nin yaklaşık on katı büyüklüğündeki bu ülkede, yaklaşık olarak sadece 24,6 milyon insan yaşıyor. Ülkede pek arazi sorunu olmadığından evler genelde tek katlı ve büyük bahçeli.
Burada arabadaki navigasyon cihazının “180 kilometre sonra sağa dönün” mesajını sık sık duymak mümkün. Bazen genede dümdüz olan yolda yirmi dakika gidiyorsunuz tek bir araca rastlamıyorsunuz. Ama maalesef yaklaşık her beş kilometrede bir kanguru cesediyle içiniz burkuluyor. Yollar genelde dosdoğru olduğundan araç kullanmak sıkıcı olabilir, ama doğa o kadar muhteşem ki sağa sola baka baka gidiyorsunuz. Zaten, araçlar otomatik vitesli ve tempomatlı onun için sadece direksiyonu tutmak yeterli oluyor. Direksiyonun sağda olması ilk bindiğinizde acayip geliyor, ama on dakika sonra insan alışıyor.
Buralarda, hemen hemen hiç otoban bulunmazken,   gidişli dönüşlü tek şerit yollarda en fazla 110 KM sürat yapabiliyorsunuz. On günlük yolculuğum sırasında yaklaşık iki bin kilometre yol yaptım, tek bir trafik kazası ve de tek bir polis aracına rastlamadım. Çünkü herkes kurallara uyuyor, sollamak, veya sürat yapmak gibi dertleri yok… 
Bir de size „Road Train“ (Yol treni) kısaca bahsetmek istiyorum. Bizim bildiğimiz normalde bir Tır’ın arkasında bir römork olur. Avustralya’da tırlar dört römorka kadar  takabiliyorlar, yani bir tırın uzunluğu 53,5 metre kadar olabiliyor. Ve bunlar da saatte 100 kilometre kadar sürat yapma hakkına sahipler. İşte bu yol trenlerin önünüzde olduğunda sollamak (pardon sağlamak) için uzun süre arkasında takılı kalabiliyorsunuz…
Bu ülke Doğa koruması son derece ciddiye alınmış, sadece dört çekerli ile gidebildiğim doğa harikaları izlenebilen bölgelerde bile son derece temiz tuvalettler, hatta engelliler için bile unutulmamış. Bu tesislerde herhangi bir görevliye de rastlamıyorsunuz, çünkü adamlar gerekli kuralları yazan levhaları girişlere koymuşlar, herkes girmeden önce okuyor bölgeyi gezerken harfi harfine uyuyor…
Daha önceki gelişlerimde Melbouerne ve Sidney taraflarında Türklere rastlamıştım, ama bu kez gezdiğim bölgelerde tek bir Türk’e rastlamadım.  Bazı büyük kentlerde, Türkiye’den gelip buralara yerleşenler, dini tarikatları bünyesinde kendi kurtarılmış bölgelerini kurmuşlar. Her yerde Kebap büfeleri var, ama bunları genelde Pakistanlı, Hintli veya Yunanlılar işletiyor.
Dikkatimi çeken diğer bir olayda her köşe başında gördüğüm alkol satan mağazalar. Neredeyse gıda maddesi satan mağazalar kadar çoklar, ama yollarda pek alkollü birine rastlamadım. Aslında, gözlemlediğim kadarıyla ada ülkelerinde yaşayanlar daha çok alkol bağımlısı oluyor, benzeri durum İrlanda da dikkatimi çekmişti.
Bir de buraların gerçek sahipleri yerli halk olan Aborijinler…  Aynı Amerika’da kızılderilerin kaderini yaşamış. Ülkelerini, beyazlara kaptıran doğaya saygılarıyla ünlü bu insanların çocukları bugün genelde oldukça fakir durumdalar. Artık bu bilge insanların çoğu, kentlerde, köşe başlarında ellerinde içki şişeleriyle oldukça perişan yarı sarhoş, yerlerde yatıyorlar. Onların bu görünümleri beni gerçekten yine çok üzdü. Gerçi bazı doğal bölgeleri onlara geri vermişler, ama bunlar sadece sembolik girişimler… 
 
Gördüklerim yaşadıklarımla ilgili sayfalarca yazabilirim, ama bir gezi yazısı olsun istemedim. Sadece bir ayaküstü sohbet yazısı olsun dedim…
 
Bir sonraki yazımda Yeni Zelanda izlenimlerimle buluşmak üzere…

Ahmet İNCEL / DARWİN

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.