DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

ABONE OL
11:53 - 23/10/2020 11:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadın haklarının kazanılmasında nerelerden başlandığını ve bugünlere nasıl gelindiğinin hatırlanması için özel bir gün.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm dünya kadınlarının kutladığı uluslararası bir gündür.
1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı’nı ilan eden Birleşmiş Milletler Ögütü, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ı tüm kadınları için Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı.

Bu özel gün vesilesiyle göçmen Türk kadınlarının konumunu biraz irdelemek istedim.
“Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin!”
“Kızını dövmeyen dizini döver!”
“Kadının yüzünün karası, erkeğin elinin kınası”
“Kadının saçı uzun, aklı kısadır.”
“Karı gibi gülme!”
Bunlar kadınlarımız hakkında tarihsel süreç içinde söylenmiş ve günümüzde de hala bazı erkeklerin dillerinden düşürmedikleri kadınları aşağılayan sözlerden sadece birkaçı. Bu örnekleri çoğaltmak da mümkün.

Peki, bu sözler acaba başka hangi dilde var? Hangi toplum kadınlarına bu denli hor gözle bakıyor? Bilen varsa söylesin!
Türk kadını özgürlüğüne ve hak ettiği saygınlığa kısmen de olsa ancak Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte kavuşabildi. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana 85 yıl geçmesine rağmen kadınlarımız maalesef toplumumuzda hak ettikleri yere hala gelememişlerdir.
Bir taraftan kadın profesörlerimizle övünüyoruz ama, öbür taraftan ülkemizde kadınlar hala bir koyun gibi alınıp satılmaktadır. Peki, yıllardan beri içinde yaşadığımız Federal Almanya´da biz göçmen Türk erkeklerinin çoğunun kadınlarımız hakkındaki görüşleri çok mu değişti? Maalesef hayır!
Kaç tanesi eşine insanca davranıyor, eşini mutlu edebiliyor? Dışarda yabancıya evliya görünen göçmen Türk erkeklerinin birçoğu, evde eşlerine karşı adeta eşkıya kesiliyorlar.
Konuşmaları faul, duruşları ofsayt ve oturuşları kırmızı kart olan kimi Türk erkekleri de, gurbette kadınlarımıza yaşamı zehir ediyorlar.
O kadınlarımız ki, Kurtuluş Savaşı´nda sırtlarında cepheye mermi taşıdılar.
O kadınlarımız ki, Atatürk Türkiye´sinde fabrikada tütün sardılar, tarlada ekin biçtiler, memlekete asker yetiştirdiler.

Ve yine O kadınlarımız şimdilerde de gurbet elde el-emeği göz nurlarını satmaktadırlar, akort çalışıp, temizlik yapmaktadırlar.
Göçmen Türk kadınlarının çoğu sanki gurbette el kahrı çektikleri yetmiyormuş gibi, bir de evde koca kahrı çekiyorlar, dayak yiyorlar, aşağılanıyorlar ve kaynana dırdırı dinliyorlar.
Kimileri ise kumar oynayan, işsiz-güçsüz avare-avare dolaşan, kahve ve barlarda sabahlayan eşlerinin tüm bu tutum ve davranışlarına katlanmak zorunda kalıyorlar. Birçokları da yine ne yazık ki, kocalarının baskısıyla şeriatın değirmenine su taşıyorlar.

Diğer taraftan yoksul ailelerden gelen genç kızlarımız hiç tanımadıkları ve huyunu-suyunu bilmedikleri gurbetçi akrabalarının çocukları ile evlenip, başlarına geleceklerden bihaber buralara geliyorlar. Büyük beklentilerle geldikleri Almanya´da birçokları günün birinde koca teröründen kaçıp, soluğu ya avukatta ya da sığınma yurtlarında alıyorlar.
Peki, 40 metrekarede yaşamaya mahkûm edilen kadınlarımıza ne dersiniz?

Tüm bunlara niye katlandıkları sorulduğunda onlar çoğu kez; “Namusum uğruna çekeceğim. Kaderimmiş çekmek zorundayım” derler. Çünkü törelerimiz de onlara her koşulda kadere razı olmak gerektiğini emrediyor.
Oysa insanca yaşamak, mutlu olmak onların da hakkı. Türk kadını genelde paylaşımı seven, sade bir yaşam süren, eşi ve yuvası için çalışıp-çırpınan, yeri geldiğinde saçlarını süpürge eden ve her şeyi sineye çekebilen bir yapıdadır.
Yuvaları bozulmasın diye birçokları her şeye katlanırlar. Onların eşlerinden beklentileri sadece kendilerine gurbet elde insanca davranmaları ve ailelerine bağlı olmalarıdır.

Yılın 364 günü erkeklerin, bir günü kadınların olduğu bir toplumda ”Kadınlar Günü”sembolik bir anlam taşımaktan öteye gidemez!

Rıza Almalı

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.