DÖRT TÜRKİYE…

ABONE OL
18:23 - 01/10/2020 18:23
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

DÖRT TÜRKİYE…

Yapılan tüm eleştirilere, Ekmeleddin İhsanoğluna, tüm bağırıp çağırmalara, gezi direnişine, münferit seçim boykotlarına rağmen Başbakanın Cumhurbaşkanlığını 50.1 Farkla kazanacağını söylediğimde tüm arkadaşlarım, ailem, yazar dostlarım bana kızmış, “Sen zaten AKP lisin…” gibi bir damga vurmuşlardı.
Her insanın geçirdiği bir evrimleşme süreci vardır.
Kimisi bunu mason localarında tamamlar, kimisi tarikat dergahlarında… Kimisi bilim laboratuarlarında, kimisi parti kulislerinde, kimisi düştüğü hapishanelerde, tecrit odalarında…
Tanrı, İnsan denilen bu mahlukatı yaratmasaydı dünya ne kadar güzel ve sessiz bir yer olurdu.  Daha doğrusu evrendeki diğer gezegenlerden farksız olurdu. Bizi, neden böylesine güzel bir yerde yarattığını hep sorgulamışımdır. Sorgulayışlarımdaki gerçek neden insanların böylesine güzel bir yere layık olup olmadıklarını anlamaya çalışmamdır aslında…
***
Siyasetle yatıp siyasetle kalkan, üç adım ötesinde sapır, sapır insanların ölmesine seyirci kalan bir ülkede yaşamaktan utanç duyduğumu, gece uykularımı karabasanların böldüğünü belirtmek isterim. 
Dünyada insan kanını temizleyecek hiçbir deterjan, sabun, kimyasal yoktur.  Hele ellerine kan bulaşanların, aptal insanların eline kan bulaşmasına seyirci kalanlar, öylesine suçludur ve  suçları öylesine büyüktür ki, Tanrı onların cezasını öteki dünyaya bırakmaz… Orada da sorgular ama, bence ibretlik oldukları için, ibret alınacak ölümler verir… Saddam gibi, Kaddafi gibi, Hitler gibi…
***
Bazen geride kalan yaşamıma baktığımda kendi hatalarımı görür ve dostlarımı kırdığım, onlara kötü davrandığım için pişman olur, üzülürüm. Yanlış yaptığım işler ve kararlardan ötürü utanç duyarım. Bugün Atatürk’ün Nutkunu yeniden okuma ihtiyacını duyduğumda bir kez daha üzüldüm ve kahroldum. Ezbere bilmemiz gereken bir ulusal “Ders Kitabımız”dan kimsenin ders almadığını görmek, bizi bekleyen tehlikeler karşısında vatanı savunamayacak duruma düşmüş olmak, biraz da yaşımızın getirdiği bedeni acizlik nedeni ile kaderime küfrettim. 
***
Cahil bir insan varsa bunun nedeni biziz. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında çekilen acılardan habersiz olarak yetişen bir nesil varsa bunun suçlusu biziz. “Ben size ölmeyi emrediyorum” diyen bir kumandanın çektiği acıları paylaşamamışsak, ölenlerle ölememişsek bunun bedelini de biz ödeyeceğiz. Önümüzdeki süreçte,  tarihte çektiklerimize benzemeyen acılar, ayrılıklar, yozluklar ve  yolsuzluklar, zorbalıklar ve toplumsal karışıklıklar bizleri bekliyor. 
***
İster inanın, ister inanmayın. 
Son 10 yılda Türkiye; tam bir tezatlar ülkesi oldu.  Beceriksiz bakanların oluşturduğu ükümetin aldığı kararlar ile bilimde, fende, edebiyatta, teknolojide tam on yıl geriye gittik. Kimse bana bölünmüş yollardan, batçıklardan, güzel parklardan, rezidanslardan, vakıf üniversitelerinden, hızlı trenden, gelişmiş sağlık sisteminden, gelirin çoğalmasından  bahsetmesin. 
Asıl çoğalması gereken şey her şeyi ile kendi üretimimiz iken, ne yazıkki çoğalan tek şey tüketime yönelik olarak dışarıdan satın almakta olduğumuz hububat, et, peynir, süt gibi temel ihtiyaçlarımız ile soframızın baş köşesindeki ekmeği oluşturan buğday oldu. Dıöş ülkelere teknoloji transferini bir yana bırakın, dış ülkelerden teknoloji satın alamadığımız gibi, aydınlarımızın bile gerçek düşüncelerini gizlemek zorunda kaldıkları bir ülkede yaşar hale geldik. Sadece tüketen… Sadece tüketmekten hoşlanan insanlar olduk.  Kimse gerçek yüzünü göstermek istemiyor. Gerçek düşüncesini sergilemiyor. İşe yarar fikrini kendine saklıyor, çalınacak diye korkuyor, söyleyemiyor. 
***
Şimdi dört Türkiye var. 
Evet başardılar. Ayni binada da otursak, ayni havayı da solusak kendini bu vatanın mensubu sayan fakat ayrıştırılmış dört grup insan var. Şu anda onlara bu durum bir zafer gibi görünse de, İngiliz biraderlerin  oyunu  ve sonucunda büyük ağabey Amerikanın emperyalizminin geriteceği sonuçlar ve yükler  ile yüzleştiklerinde pişmanlık duyacak olmalarını bilmedikleri dört Türkiye var. 
Birinci Türkiyeyi deniz kıyılarında balık yedikleri ve fosforla beslendikleri için beyinleri çalışan bundan ötürü tehlikeyi fark eden bir kesim var. Israrla direniyor. İkinci Türkiye’de “Alavere, dalavere kürt Mehmet haydi nöbete” diye darbımesel haline gelmiş Kürt kardeşlerimiz var. Onlar da  yıllarca öpüp başlarına koydukları bayraktan vaz geçmiş durumda. Mitinglerinde bile kendi icad ettikleri bayraklarından başkasına izin vermez olmuşlar.  Üçüncü sırayı “Aman din, iman elden gitmesin” diyerek Arapça tedrisata esir olmuş, okuduğu kuranın bile manasını bilmeyen, her köyde bir şıh’a, her yerde bir şeyh’e biatlanmış, namazın, ezanın, örtünün yasaklanacağından korkan, yarısından fazlası okur yazar olmayan bir kesim var. 
Dördüncü kesim ise, vatan hasreti ile yanan, Başbakanın kendilerinin ayağına gelmesini bir lütuf gibi görüp, asıl amacının oy toplamak olduğunu anlamayan, Türkiyenin gerçekten yaşanabilecek bir ülke olduğunu düşünen, neden Türkiyeden yabancı diyarlara kaçtığını unutan vatan hasreti ile yanan insanlarımızdan oluşuyor. 
***
İşte bunlar dört Türkiyenin insanları… Bir kısmı din tacirleri, bir kısmı silah tacirleri, bir kısmı iş tacirleri, bir kısmı mezhep ve ırk tacirlerince bölünmüş insanlar… Ayni kafeste yaşamaya mahküm olmuş farklı esirler gibi… Esir olduklarını bilmeden, anlamadan…
Anladıklarında umarım kardeş olduklarını, asıl “mamayı” kendilerini kafese kapatanların yediğini çok geçmeden fark ederler…
Yoksa, Türkler önümüzdeki günlerde, tarih sahnesinde yeni bir devlet kurmak zorunda kalacaklar. 
Bu;  aptallık derecesinde politika yaptığını zanneden siyasetçilerin ve
Para piyonlarının kuklaları sayesinde gerçekleşecek.
O zaman üzerinde yaşayabileceğimiz “misaki milli sınırları” ne kadar kalır bilemem tabii…

Taner Tümerdirim

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.