DOĞUM GÜNÜ VE BAHÇEDEKİ GÜZELLİKLER…

ABONE OL
11:51 - 23/10/2020 11:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

DOĞUM GÜNÜ VE BAHÇEDEKİ GÜZELLİKLER…

Sabahleyin erkenden kalktım. Bahçede gugukçuk kuşları ile, geceden ıslattığım ekmeklerin üzerinde gezinen serçelerin cıvıldaşması var. 65 Yaşıma adım atıyorum bugün. Annem yanımda… Doğumumla ilgili bugüne kadar hiç yapmadığım bir sohbeti yapacağım. Merak edip sormamıştım bugüne kadar… Nasıl bir hamilelik dönemi geçirdi. O yıllarda herşey nasıldı? Doğduğumda neler hissetmişti gibi… Bir kaç gün önce 84 yaşını geride bıraktığı halde pek çok şeyi konuşmadığımızı düşünüyorum…
Güller, havanın sıcak olması nedeni ile bu yıl erkenci… Garip tarafı ayni koldan biri kırmızı, biri sarı açanlar, Kırmızı ile beyazın birlikte buluştuğu goncalar var. Hiç böylesine rastlamamıştım.

Geçip giden ömrü düşünüyorum. Yaşam; hem güzel hemde çabuk biten, insana tattırdığı mutluluklar kadar acı ve ihanetlerle dolu bir süreç. Garip olanı bu sürece bu kadar acı ve ihanet nasıl sığıyor onu anlayamıyorum.
Yaşamda güller ne kadar güzelse, eli makaslı, solmadan koparmak için birbiri ile yarışanlar da bir o kadar çok.

Düşünüyorum da Hayat hep kandırdı beni… Dost görünenler, menfaatleri bitince bir gün geldi yollarımızın ayrıldığı düşmanlar oldu. Bu koskoca yaşamda ancak bir avuç gerçek dost biriktirmişim.

Beni kıskananların en önemli nedeni, gerçekte ait olduğum sınıfın üzerindeki insanları etkilemem olmuş. Ne düşünürseniz düşünün, bu ülkede gerçek anlamda başarılı olanları destekleyenler olmuyor. Başarıları ile övünen ve bir sınıfa ait olmaya çalışan, o sınıfların ön plana çıkardığı insanlar var.

Kendimi yargıladığım da, bulunduğum her ortamda otoriteye karşı geldiğim için başımın dertten kurtulmadığı ve sevilmemiş olduğumdur. İnsanları bir zar gibi saran basit değer yargılarını delip geçmem en büyük sıkıntıları olmuş hep…

İzcilik; yaşamım boyunca en büyük tutkum oldu. Yaptığım her faaliyeti, yaptığım her seyahati içimden geldiği ve olması gerektiği için gerçekleştirdim. Bir mecburiyet söz konusu asla olmadı. Ayrıca birisine beğendirmek için gidip ıssız dağlara kamp ta kurmadım. İzciliğin yapılması gereken yer neresi ise biz hep orada olduk. İzcilik çocuk ve gençlere olduğu kadar biz yetişkinlere de hayatın sadece nasıl kazanılması gerektiğini değil, nasıl yaşanması gerektiğini de öğretti. Ancak bugün izciliği dine alet edenleri bu kapsamda değerlendirmiyorum. Çünkü izcilik din yaymak için bir araç değil, insanların bir ve birlik olmaları için bir amaçtır.

İnsanları ünlü ve değerli kılan şey yaptıkları veya yaşadıkları değilmiş. Toplumun onu nasıl gördüğü ve kabul ettiği imiş. Toplumda onunla ilgili yapılan dedikodular, doğru veya yanlış haberlerin yarattığı imaj önemli imiş.

Biz bazı insanların hatalarını örtmeyi marifet saydık. Oysa onların daha büyük hatalar yapmalarına neden olmuşuz. Bu nedenle son zamanlarda hoşgörüsüz olmamı yadırgıyorlar. Tıpkı Affa uğramış bir mahkumun ayni hatayı yeniden yapmayacağına inanmak gibi bir yanlış bu…

Ertelediğim veya ötelediğim, ihmal ettiğim, yapmam, yerine getirmem gereken işler ve ödevler hep başıma iş açmıştır. Bu nedenle elektrik faturasını bile zamanında yatırmayı 60 ından sonra öğrendim. Önceliğimizi görevlere değil, hoşlandığımız işlere verirsek sonuç hep sıkıntı yaratacaktır.

Yazının bulunmuş olması, insanlık için gelmiş geçmiş en büyük değerdir. Nelere sahip olursanız olun, hayatınızı özetleyecek bir yapıt ortaya koyamıyorsanız sizden sonrakilere bırakacak bir mirasınız yok demektir.

Her insanın hayatında anlatamadığı, anlatmaktan kaçındığı şeyler vardır. Bunları bir kara deliğe gömmeye çalışır. Oysa bunlar o kara delikte birikmekten başka bir işe yaramazlar. Bunların üstüne gitmek, sonuçlandırmak gerekir. Çünkü orada gizlediğiniz veya biriktirdiğiniz şeyler bir gün yanardağdan püsküren lavlar gibi hayatınızı alt üst eder. Bunlar ne kadar yanlış ve gizlenmeye çalışılan hatalar olsa da ders almaya bakmalı…

Hayatım boyunca yarışma sporlarına hiç ilgi duymadım. Bir insanın diğer insanı yenmek üzere programlanmasına “spor kardeşliktir” yaftasına hiç inanmadım. Bir insanın yarışabileceği tek kişi kendisi olmalıdır. Daha çok çalışmak, daha çok çözüm üretmek, daha çok insana yardımcı ve yararlı olmak kendi yarışı olmalıdır. Daha çok para kazanıp, bunu iyilik işlerinde harcamakta bir yarıştır.

Evlilik sadece iki kişinin bir araya gelerek yuva kurması demek değildir. Farkında olmasanda iki aileyi birleştirirsiniz. Bu bir zenginliktir. Acıda, mutlulukta, tasada, güzellikle iki misli zenginliktir. Ayrıca Mutluluk paylaşmak demektir. Mutluluk asla zenginlik demek değildir. Paylaşmaktan zevk almadığınız zaman bile sizi mutlu etmez.

Parası olanların yardıma önce kendi ailelerinden ve çevrelerinden başlamalarını öneririm. Hava olsun diye bir takım kulüplerin toplantılarına katılarak yapılan bağışları yadırgıyorum. Onun içinde bu güne kadar bu tür gösterilerde bulunan kulüplerin üyesi olmadım.

Cesaret göreceli bir kavramdır. Enayilik değildir. Bu nedenle hayatımı adrenalin gibi gerekçelerle tehlikeye atmayı hiç düşünmedim. Çünkü yaşam Tanrı’nın bize armağan ettiği en değerli hazinedir. Onu korumalı, iyi bakmalı, iyi koşullarda ve uzun süreli olmasını sağlamalıyız. Bu korkaklık değildir. Korkaklık bilgisizlikten kaynaklanır, insan bilmediği şeyden korkar. Ama ne yazık ki bugün pek çok kimse Bilge geçinenlerden değil, bilgiden korkmaktadır.

Bir ülkede medeniyet, son model arabaların direksiyonlarına işçi ve yetim hakkı ile oturmuş, altın kol saatlerini sallayan, yola kül tablalarını boşaltan magandalar ile ölçülemez. Aksine ne kadar kitap okunduğuna, kaç tane roman, ve tiyatral eser yayınlandığına, kaç tane yeni tiyatro veya gösteri merkezinin açıldığına, kaç müzesi olduğuna, kaç tane engelli merkezi kurulduğuna göre değerlendirilir.

Yıllarca yurt dışına gezi ve kamplar yaptık. Her genç insanın çocukluk anılarını süsleyecek arkadaşları ile bir yurt dışı gezisi, deneyimi olmalıdır. Dünyayı görmemiş insanların medeniyetten, Disneylandı görmemiş olanların mimarlıktan bahsetmesi doğrusu bana garip geliyor.

Tanrı her din için farklı algılansa da o tek ve mutlaktır. Değişmez. Sadece insanlar değişir. Kimisi kendisini topraktan bitmiş bir ot gibi görebilirler. Ölünce yine ot olacaklarını da düşünebilirler. Ama ben her zaman ruhun ölümsüz olduğuna, evrendeki en büyük gücün onu yarattığına inanmışımdır. Tek kızdığım tarafı çocukların ve kadınların taraf olmadıkları savaşlarda öldürülmelerine seyirci kalınmasıdır. Bir dine mensup olmak, onun gereklerini yerine getirmek bir ayrıcalıktır. Ancak diğer insanlara üstünlük sağlamaz. Bütün dinler insanların bir ve eşit olduğunu, birbirlerini sevmelerini öğütler, öldürmelerini değil.

Hayatım boyunca ev veya toprak sahibi olmayı düşünmedim. Böyle bir hırsım olmadı. Toprak mal olarak sizin olsada bana göre onu ekip biçen ve terini üzerine damlatan insanın hakkıdır. Bir gün bizi sarıp sarmalayacak bir şeyin nasıl sahibi olabiliriz ki? Bir tek toprak vardır bizim olan o da Vatan toprağıdır…. Parası olmayan, zor durumda kalmış öksüzleri barındıran, onlara kendi evini açan insanlar farkına varmadan Tanrının onlara iyilik yapma fırsatını verdiğini, ölüme mahküm bir çocuğun ameliyat ve doktor parasını karşılayanların yaşarken mutluluklarına mutluluk ekleneceğine inanmışımdır.

İki satır yazayım derken akıl kuşu nerelere gitti? Bahçemdeki güller, kuşlar, toprağın kokusu, kızarmaya başlayan domatesler galiba bana bunları düşündürüyor. 
Ancak unutmayın. Cennet denilen yer nerede ise, insanlara yardım edenler, çocukları sevindirenler, başkalarına iyi ve güzel şeyleri karşılıksız veren veya öğretmeye çalışanların orada toplanacaklarına inanıyorum. 
Umarım orada hep birlikte oluruz.

Taner Tümerdirim

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.