DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN GÜCÜ HER KONUDA FETVA VERMEYE YETER Mİ?

ABONE OL
18:11 - 01/10/2020 18:11
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN GÜCÜ HER KONUDA FETVA VERMEYE YETER Mİ?

Potansiyel olarak elbette yeter. Siyasi olarak sanmıyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) devletin kurumudur. Her kurum gibi başında bir bürokrat vardır. Devletin din politikasının dışına çıkacak özgürlüğe sahip değildir. Bunun mevcut iktidarla bir alakası yoktur. Geçmiş iktidarlar zamanında da bu böyle olmuştur. Müslüman Türk halkı Dr. Lütfi Doğanlı ve Mehmet Yılmazlı iktidarlara şahitlik etmiştir. Dinimizin tayin ettiği sınırlar çerçevesinde görev yapmak isteyen başkanlar, görevinin bitmesine 2 ay kalsa da görevlerinden alınabilirler. 

Bu neden böyle olur: Çünkü bürokratlar dinin buyruklarını halka Allah‘ın istediği gibi indirme yetkisine sahip değildirler. Türkiye’de laiklik Avrupa ülkelerinde uygulandığı gibi uygulanmamaktadır. Devlet dine müdahale etme yetkisine sahiptir. Diyanet İşleri Başkanlığı kurum olarak özerk değildir. Ayrıca siyasi partiler ve iktidarlar da kendilerini sıkıntıya sokacak fetvaların verilmesini istemezler. Legal olmayan oy depolarına ulaşmak için kaygan zeminleri hesap etmek gerekir. Aksi, oy kaybı demektir. 

Devrim kanunlarına rağmen tekkeler hâlâ faaliyetlerini sürdürmektedirler: Çünkü, tarikatlar siyasi partilerin oy depolarıdır. CHP Genel başkanı Bülent Ecevit’in Fethullah Gülen’e yakınlığı, Necmettin Erbakan’ın Başbakanlıkta tarikat şeyhlerini ağırlaması, Ahmet Davutoğlu’nun tarikat şeyhleriyle sarmaş dolaş oluşu, CHP’nin sadece oy almak için, çarşaflı kadınlara parti rozeti takma programı düzenlemesi bilinen gerçeklerdendir. Öbür taraftan Atatürkçülerin, laiklik anlayışını din düşmanlığı olarak gören ve kullanan sözde cumhuriyetçilerin de dine karşı olan negatif tavırları malumumuzdur. Bu çığırtkan grubun sokağa dökülmesini de göze alamaz DİB. İşin bir ucu yine iktidara dokunur. 

Mesela; sırf yukardaki sebeplerden dolayı DİB, din emrediyor diye, devlet okullarındaki din dersi müfredatına müdahil olamaz. Bu konuda DİB değil Milli Eğitim Bakanlığı amirdir. Din dersi öğretmeni yetiştiren okullar açamaz, kendi personelini yetiştirmek için ilahiyat fakülteleri kuramaz. 
Yürürlükte olan daha basit uygulamalara bile son veremez. Mesela, medeni nikâhı müftüler kıysın diye teklifte bulunamaz. Teklifte bile bulunamaz ama, dînî nikâh adı altında nikâh kıyılmasına müsaade eder. Ancak, dînî nikâh diye bir nikâhın olmadığını, resmi otoritelerin kıydığı nikâhın yeterli olduğunu söyleyemez. Bu durumda tarikat çevrelerinin gazabından korkar. Yine ucu iktidara dokunur. 

“Resmi nikâhı olmayana dini nikâh kıymıyoruz“ gibi açıklamalarla işi geçiştirmeye çalışır. Berlin’de imamlar dini nikâh kıyıp mehir bile belirleyebiliyorlar. Mehir belirliyorlar ama belirledikleri mehirle ilgili yazılı bir belge düzenleyemiyorlar ve evlilik yürümediği zaman taraflar mahkemeye düşünce şahitlik yapmaktan imtina ediyorlar. Sorulduğu zaman biz dini nikâhı usulen kıyıyoruz diyorlar. Bu konuda şahitlik yapmayan imam ve konuya sessiz kalan Din Hizmetleri Ataşesi bile tanıdı Berlin. Sırf bu yüzden aile faciaları yaşanıyor Berlin’de. 

Yıllarca “Zuhr-u âhir namazı uydurma bir namazdır, kılınmasına gerek yoktur.” diyemedi DİB. Son yıllarda yetişen İslâm Âlimlerinin televizyon kanallarından yaptığı açıklamalardan ve de konu ile ilgi yazılan kitapların halk üzerinde yaptığı olumlu etkilerden bunalmış olmalı ki; Din İşleri Yüksek Kurulu, 26.03.2002 tarihinde beklenen fetvayı nihayet verebildi. İzmir pilot bölge olarak seçildi. Beklenen tepkiler hangi ölçekte olacak ona bakıldı ve bu uydurma namaz uygulamadan kaldırıldı. Berlin’e ise bu uygulama 13 sene gecikmeyle 2015 yılında gelebildi. Benim, ha-ber.com internet sitesinde ısrarla yazdığım yazılardan sonra Din Hizmetleri Ataşesi Sayın Bilal Öztürk’ün de gayretli çalışmaları oldu ve uygulamadan kaldırıldı. Tepkiler oldu, sıkıntılı günler geçirildi ama sonuçta uygulamaya son verildi. Demek ki; istenirse halk ikna edilebiliyormuş. 

Almanya’daki Din Hizmetleri Müşaviri Sayın Nevzat Yaşar Aşıkoğlu’nun ayağı yere basan ciddi bir açıklamasını duyan var mıdır Almanya’da? Almanya’daki Din hizmetleri Ataşelerinin Kilise yetkilileriyle bir araya gelerek ortak sempozyumlar ve ortak programlar yaptığını duyanlar var mıdır içinizde? Din Hizmetleri Müşavirleri, Din Hizmetleri Ataşeleri ne iş yapar bilenleriniz var mıdır? Eskilerden DİTİB’e bağlı camilerde kongrelerde divan başkanı olurlardı ve hangi camiye kim başkan olacak diye kulisler yaparlardı, programlarda ilahiler okurlar, iftar sofralarında ezan okurlar ve dualar yaparlardı. Aynı alışkanlıklarına devam ediyorlar mı yoksa bu tür alışkanlıklarından vazgeçtiler mi? Ben bilmiyorum. 

Bazı Kiliseler harıl harıl ‘Ermeni soykırımı yapılmıştır’ diyerek kiliselerinde açık oturumlar, konferanslar yaparken, filmler gösterirken, başta DİTİB olmak üzere camilerinde konuyla ilgili ortak bir hutbe bile okuyamayan, mitinglere ve yürüyüşlere cemaatlerini yönlendiremeyen ve hatta Anayasa’yı Koruma Kurumu yetkilileri oralarda bizi görmesin, isimlerimiz oralarda geçmesin diye köşe bucak kaçan dini cemaatler var Berlin’de. 300.000’e yaklaşan Türkiyelinin yaşadığı Berlin’de sokaklara, meydanlara 20.000, 30.000 kişi toplanabilseydi, o uyduruk yasa tasarısı meclisten geçmeyebilirdi. 

Banka faizleriyle ilgili ayağı yere basan bir açıklaması yoktur Diyanet’in. „Faiz haramdır“ cümlesinden başka telaffuz edilen net bir cümle daha duyulmadı.” Bankanın verdiği faiz, Allah’ın yasakladığı faiz değildir.” denilemedi. Veya “Bankaların verdiği faiz de Allah’ın haram kıldığı faizdir.” , bu da denilemedi. En azından ben duymadım. Böyle bir açıklama yine de fincancı katırlarını ürkütecektir. Fincanların kırılmasından korkulmaktadır. 

Kütüb-ü Sitte diye bilinen hadis kitapları ne kadar güvenilirdir? Bu kitaplarda geçen hadisler dini kaynak olarak kullanılabilir mi? Bu konuda net açıklamalar olmadı. Bir hadis ayıklama çalışması yapıldı. Hadislerle İslâm. 7 cilt. Ancak kendi personeli bile Hadislerle İslâm’dan değil yine Kütüb-ü Sitte’den rivayetler okuyorlar. Çünkü tarikat çevreleri ve kendi personelinin çoğu uydurma hadislerden beslenmektedir. Bırakın Kütüb-ü Sitte’yi bazı tarikat çevrelerinin en önemli besin kaynağı Ramuz El-Ehadis’tir. Bu kitapla ilgili bile ciddi denecek bir tavrı yoktur DİB’in. Bu durumda varlıklarını borçlu oldukları Müslüman çevrelerden korkulmaktadır. İşin ucu yine siyasi partilere, iktidara dokunmaktadır. 

Ehl-i Kitap konusu Diyanet’in önünde halledilmesi beklenen konulardan en önemlisidir. Bilhassa Avrupa ülkelerinde ekmek gibi su gibi ihtiyaç duyulan bir konudur Ehl-i Kitap fıkhı. Müslüman bir kız Ehl-i Kitap bir erkekle evlenebilir mi? Ehl-i Kitabın kestiği yenir mi? Kilise ’de namaz kılınır mı? Hristiyanlar camilerde ibadet yapabilirler mi? Kâfir kimdir, Ateist kimdir? Tevrat, Zebur ve İncil Kur’an’ın tamamen reddettiği kitaplar mıdır, yoksa tasdik ettiği kitaplar mıdır? Kısaca Ehl-i Kitap bir ülkede İslâm nasıl yaşanır? Ehl-i Kitap olan insanlar için Ahirette kurtuluş ümidi var mıdır? Amel-i Salih ne demektir? Eşcinseller ile ilgili konuda Kur’an ne der? Bu konulara hiç yaklaşılmamaktadır. 

Belirli bir süre için Almanya’da bulunan din hizmetleri görevlileri, kendilerini sıkıntıya sokacak konulardan uzak durmaktadırlar. Onların çoğunun amacı suya sabuna dokunmadan Euroları cebe koyarak Türkiye’ye dönmektir. Uzun günlerde oruç ve namaz vakitleri nasıl belirlenecektir? Hicaz bölgesindeki Müslümanlar 12-14 saat oruç tutarken uzun günleri olan coğrafyada yaşayan Müslümanlar 22 saate kadar varan süreyi oruçlu geçirmek zorunda mıdır? Bu da sıkıntılı bir konudur. Buraya da yaklaşamazlar, klimalı odalarda, lüks koltuklarda oturarak inşaat işçilerinin, fabrika işçilerinin, marabaların, fırın işçilerinin çektiği sıkıntıları anlayamazlar. Onları anlamak için empati yapmak lazımdır. Bu işin ucu da legal olmayan kurumlar aracılığıyla siyasi partilere ve iktidara dokunur. 

Kurumlara zekât verilir mi? Mali ibadetler için öncelik, ikamet edilen ülke halkı mıdır, yoksa siyasi iktidarların ve yardım kuruluşlarının belirleyeceği uzak ülke halkları mıdır? İkamet edilen ülke halkının ihtiyacı varken o ihtiyaçlar görmezden gelinerek başka ülkelere zekât ve Kurban gönderilebilir mi, evlâ olan hangisidir? Zekât verirken, fitre verirken, kurban verirken miktar tespiti kişinin yaşadığı yer esas alınarak mı yapılır, yoksa zekâtın ve fitrenin ve kurbanın verileceği ülke esas alınarak mı yapılır? Daha sorulması gereken onlarca soru vardır belki. 

Bu konularda DİB devlete rağmen/ siyasi partilere ve iktidarlara rağmen fetva verebilir mi? Potansiyel olarak verebilir elbette. Ama önce siyasi partilerin ve iktidarların ve de devletin ayaklarına vurdukları prangadan kurtulmaları gerekir. Bu konuyu görev bilmeleri, sonra sorumluluk almaları ve irade ortaya koymaları sonra da eyleme geçmeleri gerekir. Yoksa sittin sene de geçse, Müslümanların sorunları DİB tarafından masaya yatırılmaz. 

Velhasıl sevgili okurlarım, Diyanet İşleri Başkanlığı görevinin bitmesine iki ay kala görevden alınan Ali Bardakoğlu’nun dediği gibi; „Diyanete memur değil, âlim başkan gerek.“ Sonrası gelir. 

Sahi, başta DİTİB olmak üzere Almanya’da dini cemaatler ne işe yararlar… 

Selam ve dua ile… 

RÜŞTÜ KAM

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.