DİN GÖREVLİSİNİN GÖREV VE SORUMLULUKLARI

ABONE OL
18:45 - 01/10/2020 18:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

“İnsanları doğru ve güzele, hak ve adalete yönlendiren din görevlisi, huzursuz ve mutsuz gönüller için bir umut ışığı, öksüz, yetim, kimsesiz ve haksızlığa uğramış kişiler için emin ve güvenilir bir melce ve sığınak; katı kalpli suçlular için ıslah edici bir mürebbî; kin ve nefretle dolu kalplere sevgi zerk eden bir gönül doktoru; her türlü günah kirine bulaşmış kimselere pişmanlık ve tövbe kapılarını açan bir yol gösterici; toplumun ahlâkî değerlerini koruyan ve toplumsal yozlaşma ve kötürümleşmeye karşı yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik duygularını pekiştiren hasbî bir lider ve rol modeldir.

Sosyal olgunluğa ve adanmış bir kişiliğe sahip olan din görevlisi, cemaati ile ilişkisi sırasında, yararsız söz ve davranışlarda bulunmayacak, insanlar arası fikir ve düşünce ayrılıklarını derinleştirmeyecek, dürüst, çalışkan, içi ve dışı temiz, kendine güvenen, samimi, ileri görüşlü, nazik, kolaylaştırıcı, pozitif enerji ve sevgi dolu bir güzel arkadaş ve dost olacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Allah sizin için kolaylık diliyor, zorluk istemiyor.” (Bakara, 185) denmiş, Hz. Peygamber Efendimiz de; “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” buyurmuştur. (Buhârî, “İlim”, 11; “Edeb”, 80; “Cihad”, 164; Müslim, “Cihad”, 5; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 17)

Din görevlisi-cemaat ilişkisinin sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesi için din görevlisinin birtakım özel nitelik ve yeteneklere, bilgi ve becerilere sahip olması gerekir. Şunu unutmayalım ki, hiçbir kurum veya eğitim sistemi, kendisini işletecek personelin nitelikleri üzerinde hizmet veremez veya hizmet üretemez. Bu itibarla nitelikli ve seviyeli bir din eğitim ve hizmeti, ancak nitelikli ve seviyeli din görevlileri tarafından verilebilir. Bugün, “Klişeleşmiş fikirlerden kurtulmanın psiko-sosyolojik şartları; kalıplaşmış fikirlerin baskısından bizi kurtarmaya muvaffak olacak vasıtalardan biri, hakikî manada gerçek din adamlarıdır. Bunlar dini, hurafelerden temizlemeyi başaracak bir formasyon alırsa, çevrelerine en büyük rehberliği yapmaya muvaffak olabilirler.” (Halis Ayhan, Eğitime Giriş ve İslamiyet’in Eğitime Getirdiği Değerler, Damla Yayınevi, İstanbul 1982, s. 59)

Buraya kadar vurguladığımız tavsiye ve değerlerden, din görevlisinde bulunmaması gereken bazı özellikler de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bunlar genel olarak; cehalet, alanında yetersizlik, görevini ciddiye almamak, insanları sürekli olarak azapla veya cehennemle tehdit etmek, hoşgörüsüzlük, anlayışsızlık, kabalık, kötümserlik, ön yargılı olmak, güven telkin edememek, insanlar arası ayrım yapmak, herhangi bir siyasî veya ideolojik görüş ya da gruba aşırı bağlılık ve yalancılık gibi hallerdir.”(Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi 2008 Ekim sayısında yayınlanmıştır)

Din görevlisinin profili çizilmiş burada. “Hizmet sunacağı kitleyi tanıma ve problemleri ile ilgilenme” şeklinde özetlemek mümkündür bu yazıyı.

7 Şubat Cuma günü Berlin Türk Şehitliği Camii’nde kıldım Cuma namazını. Çok sevdiğim bir dostumun cenaze namazında bulunmak istediğim için oradaydım. Zeki Bina’dan bahsediyorum. İki cenaze daha vardı o gün orada. Saat daha 12.00 de tıklım tıklım dolmuştu caminin bahçesi. Hava soğuktu, +3 derece civarındaydı. Cuma namazı 12.28 de kılınması gerekirken 12.38 de 10 dakikalık gecikmeyle kılınmaya başlandı. Din görevlisi kürsüden inmek istemiyordu. Anlatılanların da cemaatin ihtiyaç duyduğu konular değildi, “kalıplaşmış konular” anlatılıyordu. Vaazdan sonra duyurular da vardı sırada. Müezzin ezanı çok güzel okudu, gerçek bir İstanbul müezzini gibi. Ancak bu ezanların zaman olarak cemaate maliyeti yaklaşık 10 dakika. İkinci ezan da aynı uzunluktaydı çünkü.

Din görevlisi hutbeyi Türkçe olarak okudu. Hemen arkasından Almancası okundu. Çok güzel bir uygulama. Aynı uygulamanın Berlin’deki diğer camilerde de olması ne kadar da güzel olur.

Din görevlisi Cuma namazının birinci raketinde Beyyine, ikinci raketinde Zilzal suresini okudu. Arada bir nağmelerini de gösterdi. Cuma namazından önce 4 rekat nafile, sonrasında ise 10 rekat zuhr-i ahir namazı kılındı. Toplam 14 rekat namaz.

Şimdi yukarıda bize profili verilen din görevlisi ile Şehitlik Camii’ndeki uygulamayı yan yana getirirsek şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz:

Bu din görevlisi hizmet verdiği cemaati tanımıyor, onların problemlerini bilmiyor, sıkıntılarıyla ilgilenmiyor. Yararsız söz ve davranışlarda bulunuyor. Huzursuz ve mutsuz gönüller için umut ışığı olmuyor. Dini, hurafelerden temizlemeyi başaramamış, böyle bir formasyona da sahip değil. Kalıplaşmış konuları anlatıyor.

Görüldüğü gibi, uygulama ile yazılanların fazla alakası yok. Olması gereken uygulamayı netleştirelim:

1-Din görevlisi, zamanında sohbeti bitirmeli ve namaza geçilmeliydi.

2-Kapalı yerdeki aynı cemaate, iki tane uzun uzun ezan okunmamalı, birisi terkedilmeliydi.

3-Cumadan önce 4 rekat nafile namazı, sonra da 10 rekat uydurma bir namaz olan zuhri ahir namazı kılınmamalıydı, bu namazı din görevlisi hiç kılmamalıydı.

4-Beyyine ve Zilzal sureleri okunarak namazı uzatılmamalıydı.

5-İdeal bir din görevlisinin, cemaatini tanıyan, bilen ve onların dertleriyle sıkıntılarıyla ilgilenen bir din görevlisinin hurafelerden dini arındırması gerekiyordu.

6-Cemaat betonun üzerinde, +3 derece soğukta 35 dakika bekletilmemeliydi. Saniyenin bile hesap edildiği günümüzde 35 dakikanın önemini anlamayan belki sadece bizleriz.

Sayın Ataşem,

ben de biliyorum ki; sizin ve o din görevlisinin bu konuda yapabileceği fazla bir şey yok. Yanlışlık, korkaklık tamamen amirlerinizde, din âlimlerinde. Ataşeler derneklerde divan başkanlığı yapmanın dışında bu tür konulara zaman ayırır ve o konuları kendilerine dert edinirlerse, Almanya’da yaşayan Müslümanların sorunlarını ısrarla üstlerine rapor ederlerse, insanımıza doğru hizmeti yapmış olacaklardır. Dört senelik görev süresince, beni sokmayan yılan bin yaşasın mantığıyla, sorunsuz bir görev anlayışıyla hareket edilirse, dört yıl biter, dünya hayatı da biter, ancak öbür tarafta bitmeyecek olan bir hayat vardır. Oradaki hesap çetin olacaktır. Hele Kur’an ayetlerini para karşılığı satanları, orada çetin bir hesap bekliyor olacak.

Sayın Ataşem,

nerede olduğumuzu bilmezsek nereye gideceğimizi bilemeyiz. Bizler Berlin’de yaşıyoruz. Hristiyan bir ülkedeyiz, Müslüman nüfusun azınlık olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Ehl-i Kitapla iç içeyiz. Müslümanlar 623 yılından 1961 yılına kadar, Müslümanların çoğunlukta olduğu, yöneticilerinin de Müslüman olduğu bir ülkede yaşadılar. Fetvalar bu fiili durum göz önüne alınarak verildi. Almanya’da yaşayan Müslümanlar o elbiseleri giyemiyorlar, bazen sıkıyor, bazen geniş geliyor bazen de modaya uygun düşmüyor. Almanya’da yaşayan Müslümanlara yeni elbiseler, yeni terziler gerekiyor.

Sayın Ataşem,

namaz kılmanın ve kıldırmanın ötesinde, ciddi hizmetler sizleri bekliyor. İşe, zuhr-i âhir denen uydurma namazdan başlayabilirsiniz, arkasından Cuma günü caminin içinde iki kez okunan ezanı bire düşürmek ve din görevlilerinin zamanında namaza başlamaları gibi konular gelecektir.

Biz de o zaman sizin arkanızdan, Berlin’den Bilal Öztürk geçti diye gururla yazacağız.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.