DİLİMİZİ KİRLETENLER I

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Dil kirliliğinin günahını sadece dilimize sokulmaya çalışılan el dili sözcüklere yüklemek doğru olamaz. Kendi sözcüklerimizle de dil kirliliğine istemeden neden olabiliriz. Bu kirlilik sözcükten ziyade sözcüklerin dizilişi ile ilgilidir. Bu da yanlış cümle kuruluşları ya da sözcüklere yanlış anlamlar yükletilmesi sonucu gerçekleşmektedir. Genellikle bunun kaynağı yanlış çevirilerdir. Çeviri dalında uzmanlaşmamış, her iki dili de yeterince bilmeyen çevirmenler mutlaka bu hatayı işleyeceklerdir. Örneğin İngilizcesi çok iyidir. Ama Türkçesi (genellikle) yeterli olmayabilir. Olsun Türk ya, Türkçe konuşuyor ya, niye yapamasın ki? Bal gibi yapar. Çünkü İngilizce biliyor ya yeter. İstenilen koşul da budur. Ama Türkçe bilgisini, düzeyini sorgulamak pek akla gelmez her nedense. Oysa çeviri ustası geçinen kişilerin bilinçsizce ve sorumsuzca yaptığı çeviriler sonucu birden bire olmadık cümle kuruluşları, söz dizimleri halkın dilinde yere edinebilir.

Pek çok kişi tanıyorum, çevirmen. İnanın 3-5 dakikalık bir muhabbetiniz olsa hemen notunu verirsiniz. Dilini doğru dürüst kullanamadığı bir yana sözcük dağarcığının kısırlığı hemen kendini göstermektedir. Ama yabancı dil bildiği için çıkıyor “Ben çevirmenlik yaparım.” diyor. Yapamazsın kaaaaardeşim. Buna hakkın yok. Sen dilinin inceliklerini, ilmek ilmek işlenişini, yemeni oyası gibi her sözcüğün nerde ve ne zaman hangi anlamda kullanıldığını bilmezsen, seslerin renginden bihabersen bu işi yapamazsın, yapmamalısın. Bu saygı gereğidir. Hem diline hem de okuyucuna.

İşte bu nedenle gün geçmiyor ki dilimizde ilginç ve hilkat garibesi söz dizimleri görülmesin. İşte en çok aşina olduğumuz kullanımlardan biri:

-Kendine iyi bak!
-Olur, bakarım; sen de kendine dikkat et!

Hay dilimizi eşek arıları soksun. Bizim dilimizi soksunlar ama bunu yazıp ortaya sunanların da kalem tutan ellerini soksun. Bir daha yazamasınlar. Hiç mi ebenden, dedenden; anandan, babandan “sağlıcakla kal” lafını duymadın be adam? Bunu böyle deseydin ölür müydün? Ölmezdin elbet, bir şeycikler olmazdı. Şimdi kendini nasıl savunacaksın ben onu da biliyorum. Sen söylemeden ben senin yerine açıklamasını yapacağım merak etme. Çok bilmiş tavrınla diyeceksin ki “Ama senkron kayar, oyuncuların ağzına, dudak açıp kapatmalarına uymaz, heceleri hesaplamak zorundayız, bunlar işin inceliği…” bilmem ne, bilmem ne. Doğru mu? Bunları sıralayacaktın o çok bilmiş tavrınla değil mi? Allah’tan zamanında tiyatro ve ses eğitimi almışım. Bak ne işlere yaradı. Senden önce senin söyleyeceklerini bir çırpıda söyleyiverdim. Şimdi nereye kaçacaksın? Bunlar bahane dostum. Usta bir çevirmen bunları çok iyi ayarlayabilir. Ne ustalar vardır ki elleri öpülesi, kalemleri tükenmeyesi kişilerdir. Öyle çeviriler yaparlar ki olmadık esere yeni bir can, yeni bir kimlik katarlar. Tadına doyum olmaz. Özengen çevirmen dostum, eğer bunu beceremiyorsan bari onlara leke düşürme, senin gibi tuzu kuruların yanında o yaşları yakma. Bırak işi ehil olanlar yapsın. Eğer bilmiyorsan yapmayacaksın. Ortalığı kirletmeyeceksin. Uydurduğun çeviri dilini, varmış gibi kullanarak dilimize sokmayacaksın. Sen bunu yaptığında özentiye kapılan yeni yetmeler anında bunları hayata geçirmektedir. Bunun vebalini taşıyabilecek misin?

Bir tane daha. Daha da ilginç ve çıldırtıcı bir söylem.
-Sana telefon edersem, bana geri döner misin?
-Tamam sana geri döneceğim.

Döner mi, dönme mi? Allah aşkına neyi döndürüyorsunuz kardeşim? Bu nasıl bir konuşma. Hiç mi dilinize, kendinize, karşınızdakine saygınız yok? Neymiş, herkes böyle diyormuş. Herkes yanlış kullanıyorsa aynı yanlışta karar kılmak zorunda mısın? “Bu böyle söylenmez, beni arayın, bana haber verin, beni bilgilendirin vb. anlatım yollarımız varken neden bu hilkat garibesi söylemi yeğliyorsunuz?” Diyemiyor musunuz? Diyemezsiniz, çünkü onun yaptığı karşısında sizin altta kalmamanız gerekir. Bu, moda bir kullanımsa, siz de bu modaya neden uymayasınız ki, onlardan neyiniz eksik?

Neyimizin eksik olduğunu ben söyleyeyim. Ama kimsecikler gücenmesin. Yok, yok… Gücenen gücensin. Zaten onuncu köydeyim daha fazla uzağa atamazlar. Belki de böyle uzaktan baktığım için bu kadar ayrıntılı görüp değerlendirebiliyorum. Yanlışım varsa düzeltin.

Kişiliğimiz, kendimize güvenimiz eksik. Başkalarının bizden farklı, üstün olabileceklerini kabullenebilme erdeminden yoksunuz. Başkaları ne der endişesi hep yanı başımızda. Kendimizden çok birilerini eleştirme yeteneğimiz çok gelişik. Gördüğümüz güzellikleri değil de çarpıklıkları örnekseme alışkanlığımız var. Atalarımızın değil de medeniyeti tekellerinde bulundurduklarını sananlara körü körüne kapılmışlığımız var. Elimizdekinin kıymetini bilip yetineceğimize başkalarındakine imrenme sevdamız var. Her nedense işin doğrusunu, gereğini yapmaktansa kaçamağını, hilesini yapmayı meziyet bellemişiz. Daha sayayım mı? Dilim varmıyor. Utanıyorum. Geçmiş şanlı tarihime, kültürüme bakınca yüzüm kızarıyor. “Biz bu durumlara düşecek ulus muyduk?” diye düşünüyor, karalar bağlıyorum.

Sitemim sevdamdan, bu böyle biline.
Dilim söyler, özüm inler.
Ne gerek var el diline.

Tahsin MELAN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.