”DİL KİMLİKTİR, İNSANLAR DİLİYLE VAR OLUR”

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Çocuk karnını doyurmakla, altını değiştirmekle yetiştirilmez, kültürümüzü onlara aktarmamız gerekiyor

”…Ben son devrin, İpekiş’in kelebek kanadı kadar ince, zarif, dört metrelik kumaşıyla giyinmiş, başında küçücük beresiyle, bir rüzgar gibi, kaldırımlar üzerinde seke seke yürüyen ve rüzgar mı onu götürüyor; o mu rüzgarı sürüklüyor diye insanı şüpheye düşüren haliyle de Türkçeyi gördüm ve sevdim…” Halit Ziya Uşaklıgil

Babil Kulesi; Tevrat’a göre Nuh’ un soyundan gelenler tarafından Babil’de inşa edilen yapıdır. Tufan’dan sonra Nuh’un soyundan gelenler batıya doğru yol aldılar ve Sinar düzlüğüne yerleştiler. Orada bir ad altında toplanmak ve dünyanın dört bir köşesine dağılmamak için sağlam duvarları ve yüksek kulesi olan bir kent kurmaya başladılar. Tek dil konuşan bu insanları Tanrı ziyaret etti ve birbirini anlamamaları için dillerini karmakarışık hale getirdiği gibi, onları dünyanın dört bir yanına dağıttı.

Babil Kulesi efsanesine göre: İnsanoğlu Tanrı’ya ulaşmak ve yeryüzünde dağılmamak için bir kule yapmaktadır.Tanrı ise insanoğluna sinirlenir ve kulede çalışan işçilerin her birine ayrı bir dil verir. Bundan sonra birbirinin dillerini anlayamayan insanlar anlaşamazlar ve kulenin inşaatını durdurmak zorunda kalırlar.Ve bu olaydan sonra dünyanın değişik yanlarına giden bu insanlar bir daha hiçbir zaman bir araya gelemezler.

Efsaneye göre Tanrı insanoğlunun medeniyet inşa etmemesi için dillerini ayırdı.Yani dil birliklerini bozdu.Efsane bu ya; birileri Türk milletinin medeniyet inşasını durdurmak için dil birliğini bozmaya çalışıyor olabilir mi acaba?

”Medeniyetler ve Kültür” konulu bir seminere davet edildik. Davetin sahibi Berlin Müsiad. Zerrin Konyalıoğlu ve İskender Pala konuşmacı olarak katılıyor. Davete icabet ettik. Ben Berlin Müsiad yöneticilerine teşekkür ediyorum. Kültürümüze sahip çıkmaları alkışlanacak bir davranış. Sadece para kazanmak suretiyle yollarına devam etmek arzusunda olmadıklarının ilk adımını böylelikle atmış oldular…

İlk söz Zerrin Konyalıoğlu’na verildi

Konu ”kültür ve medeniyet” olunca dil ister istemez konunun omurgasını oluşturdu. Konuşmacılar dilin bu günkü haline Babil’den başlayarak geldiler. Babil Kulesinden bahsettiler: Konunşmacılar, pek çok efsanede ve kutsal kitaplarda adı geçen Babil Kulesi’nin, yeryüzündeki ulusların ve onların konuşmakta olduğu binlerce dilin nasıl ortaya çıktığıyla ilgili bir inanışın adresi olduğunu söylediler. Konuşmacılara göre, ”İnsanlar, Tanrıya ulaşmak ve ona daha yakın olabilmek için, uyum içerisinde ve büyük bir istekle göğe yükselen bir kule inşa etmeye girişmişlerdir. Kule, çok geçmeden yükselmeye başlamış ve bunu gören Tanrı, kuleyi inşa eden her bir insana ayrı bir dil vermiş ve onları dünyanın dört bir tarafına savurmuştur.

Tevrat’ta anlatıldığına göre; Rab insanlara kuleyi yaptıkları için sinirlendi ve birbirlerini anlamamaları için diller ortaya çıkarttı.

Zerrin hanımın tespitleri şöyle: ” Kısacası Babil Kulesi, insanların tarihî dönemlerde dil olgusunun kökenine ve ulusların çeşitliliğine yönelik sorularına cevap veren bir inanıştır. Farazî temellere dayanan bu inanış, ulusların ve onların dillerinin çeşitliliğini izâh etmeye çalışır. İnanış, kutsal kitaplara da yansımış ve çeşitli efsane, destan gibi anlatılarda yerini almıştır.Babil Kulesi 90 m uzunluğundadır. Tanrı onların dilini ayrıştırdığı için Babil medeniyeti batmıştır.

Anadilin yaşamasını savunmak ırkçılık değildir. Bizim kültürümüzde ırkçılık yoktur. Irkçılık Avrupa kültürünün ürünüdür. Kültür dili taşır, dil de kültürü. M.Ö. dünyada 20.000 ayrı dil konuşuluyordu. Bugün bu sayı 7.000 e geriledi. Gelecekte daha da gerileyecek. Çünkü diller homojenleşti. Şehirleştikçe, küreselleştikçe dillerin sayası azalıyor.

Çocuklar anarahimlerinde 4 aylık olunca iki kulağa sahip olurlar. Dil ana rahminde öğrenilir, doğduktan sonra da o dille tanışılır. Bu tanışma kısa sürmemeli, nerede olursak olalım devam etmeli. Anadilinizi konuşun hem de bol bol konuşun. Çocuklarınızla evde ana dilinizi konuşmayı ihmal etmeyin. Bugün her 14 günde bir kültür kayboluyor. Kaybolan bu kültürler dillerin kaybolmalarıyla doğru orantılıdır.
Türkiye çocuklarımız için sadece tatil ülkesi haline gelmemeli. Orası bizim kültürümüzün beşiğidir.

Almanya’da uyum ödülleri veriliyor. Kendi dillerini ve kültürlerini muhafaza edenlere verilmiyor bu ödüller, kaybedenlere, asimile olanlara veriliyor. Çocuk karnını doyurmakla, altını değiştirmekle yetiştirlmez, kültürümüzü onlara aktarmamız gerekiyor.”

İskender Pala

İskender Pala, Zerrin hanımın bıraktığı yerden başladı konuşmasına ve devam ettirdi konuyu: ”Dil kimliktir, insanlar diliyle var olur ve diliyle yok olur. Babillliler dilleri ayrıştırıldığı için yok oldular. Dünyanın en büyük imparatorluğuydu Babil. 19. y.y. dan itibaren okumayı ve yazmayı unuttuk. Kendi diilerinin bilmeyenler, ilaveten başka bir yabancı dili de bilmeyenler ikinci sınıf insan olmaya hazırlansınlar. Dil öğrenmek demek bir dili sadece konuşmak da değildir, o dilde yazılan edebi eserleri, felsefi eserleri okumak ve anlamak demektir. Bulunduğu ülkenin dilini bilmeyen baba ve anaların çocukları 25 sene sonra anneleri için”Benim babam ve annem bir yabancı dil bile bilmiyormuş.” diyeceklerdir.

Bugün bilgi çağında yaşıyoruz. Diğer çağlar nasıl yerini kendisinden sonraki çağa bıraktıysa, bilgi çağı da yerini başka bir çağa bırakacaktır. Twitter ve benzeri iletişim araçları bilgiyi kirletiyor.
Kitap okuyan insanların sayısında azalma var, hem de ciddi bir azalma var. İlim kitaplardan öğrenilir. Dünyada açlıktan ölenlerin sayısı 100 ise, tokluktan obeziteden ölenlerin sayısı 300’dür. İnsanların karınlarını doyurmak için harcanan paraların yarısı bile kitap okunması için, kültürlerin kaybolmaması için harcanmıyor.

Bilgi bittiğinde kültür alınıp satılmaya, pazarlanmaya başlar. Bugün gelinen nokta bilginin bittiği noktadır. Bergama Müzesi önümüzde duran bir örnektir. Kendinize ait birşeyiniz varsa odur sizin kimliğiniz.

Kültür: bir milletin maddi ve manevi değerleri toplamı; sanat ve eserlerinin bütünü ortak duyuş şekilleri ve tarih boyunca biriktirile gelmiş değer yargılarıdır.

Amerika Bağdat’a petrol için gitmedi, kültürümüzü yok etmek için gitti. 250 yıllık kültür 2.500 yıllık kültürle baş edemiyordu. Şimdi (Kasım 2012) Halep’te de aynı şeyi yapıyorlar.

Anadolu 13 ayrı kültürün dosyalandığı yerdir. Anadolu kültürü olmasaydı dünya müzelerinin 3/4 ü boş kalırdı.

Almanya da Türkler kendi kültür adamlarını yetiştirmiyorlarsa, bu Almanlar bizi niçin muhatap almıyorlar diye çikayette bulunamazlar. Kendinizi eserlerinizle tanıtabilirsiniz. Bir çanta dolusu dolarla kültür değeri olan bir kaseyi ancak alabilirsiniz. Kültür işte bo kadar kıymetlidir. Çünkü kültür, bilginin tortusudur.

Kültürler arasındaki savaştan bahsediyorsanız, sizin de o savaşta atabilecğiniz bir merminiz olmalıdır. Kültür geçmişle alakalıdır, medeniyet ise gelecekle alakalıdır. Geçmişinize sahip çıkmazanız geleceğinizi de oluşturamazsınız, medeniyet kuramazsınız. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. Geçmişiyle övünene gerici diyorlar, zavallı insanlardır bunlar. Muhatap alınmamalıdır.

Mesela Müsiad Almanya’da kaç tane felsefeci yetiştirdi, kaç tane ressam yetiştirdi, kaç tane sanat adamının elinden tuttu?

Gecekonduda oturuyorsunuz, biliyorsunuz ki altınızda hazine var, o hazineyi kazıp çıkarmak size zor geliyor, bu durumda siz fakirliğe mahkumsunuz demektir.

Viyana’ya gittim. Orada Türkiye’deki baş örtüsü zulmünden kaçan 300 tane kızımız vardı. Onlara konuşma yapmamı istediler. Konferansın arasında sordum onlara, ”hangi bölümlerde okuyorsunuz”dedim; mühendislik, siyaset ve tıp ddallarında okuyorlar. İçlerinde bir tane müzik okuyan yok. Oysa Viyana Mozart’ın memleketidir, orada müzik okunur,okunmalıdır.

Bir konu üzerinde on dakika konuşabilyorsanız siz o konuyu biliyorsunuz demektir. Üç dakika ve öz olarak konuşabiyorsanız siz kültürlüsünüz demektir. Kültür bilginin tortusudur.

Bize mezarlıklara servi ağacı dikilir. Ölen insanın günahlarının eksilmesine vesile olduğu düşünülür. Rüzgarlı havalarda sağa sola yatarak Allah’ı zikrettiğine inanılır servinin. Hu hu diye Allah’ı zihrettiğine inanılır. Ben araştırdım, niçin servi dikilir mezarlıklara diye, araştırmamın geldiği nokta oldukça ilginç: Dezenfektan özelliği var servinin. Şimdi halkımıza servi dikin mezarlıklara desek kimse servi dikmez. İşte bilgiye verilen değer budur.

Medeniyet kelimesini batı 1757’de kullanmaya başladı. Civilzation/Margius de Mirebeau kullandı ilk defa ve 32 yıl sonra 1789’da Bastil hapishaneleri boşaldı. Biz II.Mahmut döneminden beri medeniyet aramaya başladık, hâla bulamadık. Oysa biz medeniyet kavramıyla 8. asırda tanıştık. Medine medeniyet şehri demektir.

Maverdi VII. y.y. da medeniyetin kurulması için altı şart vardır demiş:

1. Dinün müttebaun: Vicdanlarda otorite kuran din.
2. AdlünŞamilün: Herkesi kucaklayan adalet
3. Emmün âmmün: Genel güvenlik
4. Emelün fesîhun: Gemiş ufuk, vizyon.
5. Hısbün dârrun: Yaygın refah
6. İmârat-ül arz: Şehrin imarı

Türkiyede Adalet, büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takıldığı örümcek ağıdır.”

Tavsiyem:

1-Konuşmacılar Almanya’nın şartlarını ve Almanya’da yaşayan Türklerin yaşam şartlarını bilmiyorlarsa konuşmalarında özele inmememlidirler. Komik duruma düşebiliyorlar…

2-Soru soranlar da soru sormak için sormamalıdırlar. Soru muhatabına sorulmalıdır. Hem konuşmacıya, hem de dinleyicilere saygılı olmak gerekir…

3-Konuşmacıları davet edenler de, konuşmacıların uzmanlık alanlarında konular seçmelidirler. Konuşmacıları eserlerinden tanıyanlar, hayal kırıklığına uğrayabiliyorlar…
İskender Pala’nın uzmanlık alanı Divan Edebiyatı’dır. O’na Divan Edebiyatı’nı sevdiren adam derler. Ama biz Divan Edebiyatı’ndan bir beyit bile dinleyemedik O’ndan…

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.