DİL BAYRAMI

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Daha önceki yazılarımda Didim’de yerleşik olarak burada yaşıyan çok sayıda ingiliz olduğunu belirtmiştim. Bu nedenle en büyük plajı olan Altınkum’da işyerleri, restoran, otel, eğlence yerleri hep ingilizce adlandırılmış. Restoranların önünde garsonlar sizi ingilizce selamlıyorlar. Haliyle sormak zorunda kalıyorum:”Burada türkler de yemek yiyebilir mi?”. 

Yemek listeleri iki dilde, yani Türkçe ve İngilizce ise giriyoruz. Giysilerin üstündeki yazılar da İngilizce. Hem üzerinde giysiyi taşıyanlar, hem de satanlara yazının anlamını soruyorum, İngilizce bilmiyorum beni aydınlatın diyorum. Bir tek kişiden cevap aldım, “bir vuruşta, bir ölüm” demekmiş, bana sanki o anda uydurdu gibi geldi. Zira dişlerini sıkıyordu, cevap verirken. 
Bir kuyumcu dükkânına, iş yerinin camekânında yazının anlamına sordum, “deseni altın ve gümüşe çizmek için kendiniz seçebilirsiniz” anlamına geliyormuş. Diğer kuyumcu dükkânları gelen müşterilerle ilgilendi. Yalnız sarışın olanlara hizmet etmeyi seçtiler, benimle vakit kaybetmek istemediler.

Her ne kadar Almanca dersi vermiş olsam da, Berlin’de çalıştığım okulda ve tüm Berlin’de Türkçe’nin de diğer diller gibi ders dili olması için uğraşan bir öğretmen olarak çok şaşkındım. Sevgi Özel’in Dilleri Uzun (1) kitabını okuyuncaya kadar yalnız Didim’deki bir durum zannediyordum. Bu kitabı okuyunca bütün Türkiye’de bir sorun, çarpık bir gelişme olduğunu kavrıyorum. Hatta dil reformun başladığı başşehir Ankara’da durum içler acısı olduğunu görüyoruz. 
Berlin-Keuzberg semtinde Türkçe adı olan bir mağazaya girdiğinizde, mutlaka orada bir veya birkaç kişi Türkçe konuşup, sohbet edebilir. 
Küreselleşmenin negatif gelişmesi yalnız gelişmekte olan ülkelerde oluyorsa, psikolojik bir sorun vardır. Sevgi Hanım’ın fikrine katılarak “ruh bilimcileri de göreve çağırmalılar, diyorum. 
Dil Bayramı hiç bu kadar önemli olmamıştı. “Türkçe konuş, türkçe düşün” sloganı ile dil bilimciler bütün Türkiye’de görev başında” . Didim’e Feyza Hepçilingirler, Didim ADD’nin davetlisi olarak geliyor, dinleyiciler bilgilendiriliyor. Ama benim gözlemlerime göre nasıl tepki gösterileceği açıklanmıyor. 
Sitemizdeki bir restoranda “Konuklarım sizin restorana adı Türkçe olmadığı için gelmediler, zira onlar Avrupa’da türkçeyi özlüyorlar”, dedim. Böyle açık örnekler verilmiyor. Sevgi Özel kitabında Türkçe’nin müziğini dünyaya dinleten büyük usta Nazım Hikmet gibi dilimizi sevebilsek, diyor. 
Nazım yurtseverlikle dilseverliği birbirinden ayırmıyordu. İlk Almanya’ya gittiğimde Türkiye’den geldiğimi duyunca, yani “Nazım’ın ülkesinden geliyorsun” diyorlardı. Bu nedenle en güzel Dil Bayramı Nazım Hikmet’in kitapları okunarak kutlanır. 
“Herşeye rağmen güzel şeyler düşünmeli ve konuşmalıyız. Yattığımız kadar yatmıyacağız ve benim müthiş projem var, dışarı çıkar çıkmaz beş on para bulup bir jip ele geçireceğim ve sevgili memleketimi, Anadolu’yu, Rumeli’yi baştan başa dolaşacağım ve yüz ciltlik bir eser yazacağım.” 
Evet gençler, sağlığı yerinde olan dışardakiler güzel ülkemizi, Türkiye’yi adım adım dolaşınız! Henüz vakit varken … 
Uğur Mumcu da zamanı ve dili kullanma ustasıydı. Çalışıyor, araştırıyor ve bunları herkesin anlıyacağı dilde yazıyordu. İçten, dosdoğru, dürüstçe yazıyordu. Dürüstlüğü beden diline yansıyordu. En karışık olayı bile topluma açık açık anlatıyordu. Ve o kendisi olduğu için seviliyordu. Cumhuriyet gazetesini, hele onun yazıları olanları hep biriktirip Almanya’ya götürüyordum. 
Eşim teknik-bilgisayarlar bugünkü duruma gelmeden önce Alman devlet arşivine veriyordu. Gazeteci olacak gençlerin faydalandığını duymuştum. “Alın size bir itiraf …
Gerçekten bilemedik. Devletin ve şu yoksul halkın hakkını savunacağız diye başımıza bin bir türlü dert getirdik …
Tersine davransaydık, başımıza hiç dert gelir miydi?” 
Okumanın, okulun değerini bilen o büyük insan bağımsızlık savaşı esnasında bile okumuş ve okumayı tavsiye etmiştir. Birçok kurumlar işlemezken bile okulların kapanmaması için elinden geleni geri koymamış. 
Turgut Özakman’ın “Çılgın Türkler” (2) kitabını okuyunca ona bir kere daha hayran oluyoruz. Bir Osmanlı aydını olarak ayrıntıları görüp, halkını “Ya bağımsızlık, ya ölüm!” ülküsüne inandırıyor. Kimden bahsettiğimi hemen anladınız, konumuz dil olunca Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı harf ve dil devrimini o zamanki şartlarıyla iyi anlamalıyız. Atatürk’ün Osmanlıca’yı çok iyi bildiğinin kanıtı NUTUK’tur. Bu görkemli Söylev’i, yapıtı (15 Ekim – 20 Ekim 1927 arasında) Cumhuriyet Halk Partisi’nin Büyük Kurultay’ında günlerce okur. Söylev’i bu dil bayramında tekrar okumalıyız, bu sefer dil söylencesine dikkatimizi vererek okumalıyız. 
Ülkesiyle dilini birlikte düşündüğünü, dili büyük bir ustalıkla doğru kullandığını görüyoruz. “Bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu türk geçliğine emanet ediyorum.” (3) 
Geçmişten ders çıkarmak geleceğe yön vermektir. Türkçe’nin başına gelen olumsuzlukların çözümünde yolumuzu aydınlatacak neticeye Atatürk, Nazım Hikmet, Uğur Mumcu gibi dil ustalarına özen ve duyarlılıkla yaklaşınca ulaşacağımıza inanıyorum. 
Sevgili ha-ber okurlarım, hem Dil Bayramınız hem de Ramazan Bayramınız kutlu olsun!
 
Hoşça kalın!
 
İlter Gözkaya-Holzhey
Emekli Öğretmen
 
 
 
Kaynaklar:
 
(1)  Çılgın Türkler, Turgut Özakman, Bilgi Yayımevi, 2005
(2)  Dilleri Uzun, Sevgi Özel, Cumhuriyet Kitapları, 2007
(3)  Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk, Günümüz Türkçesi: Selçuk Maviengin
                               Art Basın Yayın, 2006  
 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.