DEMOKRATLIK LAFLA OLMAZ

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Geçen hafta biri İsveç’ten diğeri de Avusturya’dan iki haber gazetelerimizde yer aldı. Önemsizmiş gibi gazetelerin kuytu köşelerinde yer alan bu haberle, bazı televizyonlarımızın da dikkatinden kaçmadı. Öncelikle bu haberleri anımsamakta yarar var.

“İsveç’te Başbakan Fredrik Reinfeldt tarafından dün açıklanan yeni kabinede Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na getirilen Hillevi Engström, kız kardeşi Karin Hübinette’nin devlet televizyonundaki sunuculuğu bırakmasına neden oldu. İsveç devlet televizyonu SVT’de ana haber programı ile birlikte tartışma programı ‘Agenda”nın beğenilen sunucusu Karin Hübinette’nın, ortaya çıkan son durumun ‘tarafsızlık ilkesine aykırı olduğu’ için sunuculuktan ayrılmaya zorlandığı bildirildi. Konu ile ilgili geçen hafta kendisine bilgi verildiğini bildiren Hübinette, ablası Hillevi Engström’un dün bakanlığa getirilmesinden sonra sunuculuktan ayrılmak durumunda kaldığını kaydetti. Sunuculuktan ayrılmasına karar verilmesi nedeniyle çok üzgün olduğunu açıklayan Hübinette, sorunu çözmenin başka yolu bulunmadığını, bakanlığa getirilen kardeşinin görevi gereği televizyon programları ile ilişkisinin fazla olacağını ve kendisinin de aynı ortamda bulunmasının ‘sakıncalı bulunduğunu’ kaydetti. Tarafsızlık ilkesine aykırı bulduğu için televizyon kanalının da bu riske girmesine izin vermek istemediğini kaydeden Karin Hübinette, televizyondaki sunuculuk görevini bıraktığını açıkladı.”

İsveç, dünyanın en gelişmiş demokrasine sahip bir ülke. Kişi başına düşen ulusal geliri ve halkına sağladığı yaşam standardıyla göz kamaştırıyor. Zenginlik sıralamasında üst sıralarda. Bir kişi bakan olarak görevlendiriyor ve kız kardeşi devlet televizyonundaki görevinden ayrılıyor. Gerekçesi; tarafsızlığını koruyamamak. Çünkü bakanlık orunu siyasal bir görev. Devlet televizyonunda çalışmak ise bir kamu görevi. Her siyasal gruba aynı uzaklıkta olmayı gerektiriyor.

Biz de böyle mi? Bizim de bir devlet televizyonumuz var. Adı, TRT. Hem de birçok kanalı var. İktidarlar değiştiğinde öncelikle “arpalık” tabir edilen bu tür kurumlara eş, dost, akraba, yandaşlar atanır. Hele TRT gibi ücretleri, diğer kurumlara göre biraz daha yüksek olan yerler, partizanlıkta asıl hedeftir. Buralar, ideolojik propaganda için kullanılır. Çok seslilik hak getire, tek seslilik neyimize yetmiyor? Kurumun dışarıdan satın aldığı hizmetlerde yakınlara verilmeli ki tablo tamamlansın.

Bu İsveçliler de bir âlem! Tarafsızlık da ne demek? “Taraf olmayanın bertaraf olacağını” bilmiyorlar sanırım.

Gelelim, ikinci habere: Avusturya Başbakan Yardımcısı, Maliye Bakanı ve Koalisyon Ortağı Halk Partisi’nin Genel Başkanı Jozef Pröll, Viyana’da, Avusturya İçişleri ve Maliye bakanlıklarından diplomatların da hazır bulunduğu yemekli bir sohbet toplantısında yaptığı açıklamadan bir bölümü çok ilginç. “Ben kilolarım nedeniyle rejim yapıyorum. Ama mercimek çorbası ve Adana kebabına dayanamadım. Mükemmeldi. Zaten devamlı tattığım yemekler bunlar. Benim oğlum iki aydır Türkiye’de işçi olarak çalışıyordu. Bu hafta geri döndü. Belek’te bir tatil köyünde animatörlük yapıyor. Tatil sezonu açıldığında tekrar gidecek. Burada Türk işçileri var ama Türkiye’de bir Başbakan Yardımcısının oğlu çalışıyor. Bunlar güzel şeyler.”

Avusturya ulusal geliri otuz bin doların üzerinde bir ülke. Demokrasisi oturmuş. Dünya’nın zengin ülkelerinden birisi. Başbakan yardımcısının oğlu Antalya’da bir tatil köyünde çalışıyor. Bize ne kadar acayip geliyor değil mi?

Bir de bizimkilere bakalım. Cumhurbaşkanımızın on sekiz yaşını doldurmamış, yani reşit olmamış, oğlunun ticari yaşamı tam gaz gidiyor. Başbakanın oğlunun gemisi deryalarda yüzüyor. Damadının yönetici olduğu holding, kamu ihalelerinin baş aktörü. Hele eski maliye bakanının çocukları birer ticaret dehası(!). İş yaşamındaki yaratıcılıkları(!) sınır tanımıyor. Bu listeyi uzatırsak sayfalar yetmez. Devlet kuruluşlarında, belediyelerde eğer yandaş değilseniz, vay oldu halinize! Burada parti ayrımı yapmıyorum. Çünkü bizde demokrasinin en büyük nimeti, devlet olanaklarını adil(!)olarak yandaşa peşkeş çekmektir.

Bu Avusturyalı politikacı bizim ülkemizde olsa bir daha hiçbir yere seçilemez. “Kendi oğluna hayrı dokunmayanın bize ne hayrı dokunur.” diyerek ona oy vermeyiz. Adamı beceriksizlikle suçlayıp bir de “enayi” damgasını vurduk mu işi tamamdır.

İsveç ve Avusturya iki AB ülkesi. Biz de yıllardır AB’ye girmek için bir taraflarımızı yırtıp halkımıza umut dağıtıyoruz. Bu ülkelerde “Bal tutan parmağını yalar. Devlet malı deniz, yemeyen domuz.” atasözlerinin olmadığını biliyor muyuz acaba?

Demokrasiyi, yalnızca türban özgürlüğü ve cumhuriyet kurumlarının çökertilmesi olarak algılayan/algılatan kafaların bu önekleri anlayıp kavraması zordur. Çok partili yaşama geçtiğimizden bu yana, demokrasi dendiğinde hep aklımıza devlet olanaklarını nasıl hortumlanacağının hesabı yapılamadı mı?

Demokrasinin temel koşullarından biri ekonomik açıklıktır. Yolsuzluğun, adaletsizliğin ve yoksulluğun olduğu bir yerde demokrasi olur mu?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.