DEMOKRATİK ÖZERKLİK

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

14 Temmuz 2011 tarihinde Silvan’da 13 askerimiz pusuya düşürülüp şehit olduğu sırada, Diyarbakır’da terör örgütü destekli Demokratik Toplum Kongresi adıyla toplanan BDP milletvekilleri demokratik özerkliği ilan etmişti. Türkiye’den kopma senaryolarının başlangıcı olan bu girişim tesadüf değil, Türkiye’de iç savaş başlatmak isteyenlerin planlı bir eylemiydi. Bu özerklik, alternatif bir devlet oluşumudur.

BDP’li milletvekili Emine Ayna, PKK terör örgütünün televizyonuna çıkarak; “özerkliği ilan ettik. Bunun anlamı; ben senden artık talep etmiyorum, ben yapıyorum, sana düşen beni tanımaktır” dedi. Yani özerklik ilanını iyice perçinledi… ABD’nin desteğiyle ilan edilen bu özerkliğin başlıca üç temel niteliği bulunmaktadır: Öz savunma hakkını kullanmak. Birleşmiş Milletlerin İkiz Sözleşmelerini (Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi) dayanak kabul etmek. Uluslararası toplumun özerklik ilanını tanıması için girişimde bulunmak.

Silvan’da yapılan alçak saldırı sadece 13 askerimize değil, tüm ulusumuza karşı yapılmıştır. Ardından ilan edilen demokratik özerklik ise, emperyalist güçlerin desteğiyle ülkemizin bölünmesi için ve cumhuriyetimizin yok edilmesi için düzenlenen planların parçasıdır. Böylece Büyük Ortadoğu Projesi’nin önemli bir aşamasına daha geçilmiştir. Demokratik özerklik ilanında, uluslararası topluma yapılan çağrı, kısa bir süre sonra, olası bir müdahalenin gerekçesini oluşturmaya yöneliktir. Bu uykudan uyanamamamız durumunda, karanlık ve bölünmüş günlerin bizi beklediği çok açıktır. Böylece 91 yıl sonra yeniden Sevr gerçekleşmiş olacaktır.

Siyasi iktidarın olumsuz gelişmelere yol açan ABD malı ve içeriği tam olarak anlaşılamayan açılım politikası sonucunda, PKK terör örgütü, terör örgütünün İmralı’daki başı ve örgütün siyasal ayağı BDP cesaretlendirilmiştir. Öyle ki terör örgütünün İmralı’daki başı kişisel, örgütsel ve siyasal amaçlarını gerçekleştirmek için siyasi iktidarla görüşmeler yapıp, koşullar öne sürmektedir. AKP Diyarbakır Milletvekili, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, meşru talep olarak nitelediği demokratik özerkliğin Meclis’te görüşülmesini istemiştir. Bilerek ya da bilmeyerek uygulanan yanlış politikalarla, demokratik özerklik adı altında yapılan isyan sonucunda, bölünme senaryoları gündeme getirilmiştir.

Silvan’da 13 askerin şehit olmasının ardından, Habur’dan giriş yapan teröristlerin avukatı, Diyarbakır Barosu eski Başkanı ama İstanbul Milletvekili CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun yaptığı açıklamalar ve Habertürk Gazetesi’nde yayınlanan röportajındaki, “Sınır ötesi operasyon ne gerçekçi, ne gerekli” sözleri parti tabanında sert eleştirilere neden oldu.

Sezgin Tanrıkulu’nun 13 askerin şehit olduğu terör olayı sonrasında yaptığı teröristlerle, güvenlik güçlerini aynı kefeye koyduğu “Kamuoyuna çağrı” başlıklı açıklaması, CHP Genel Merkezi tarafından geri çekildi. Tanrıkulu geri çekilen açıklamasında özetle şu görüşlere yer vermişti: “Yakıp yıkmak ve öldürmekle, çeyrek yüzyılı aşkın zaman geçirdik ve bunun çözüm olmadığını gördük. Olsaydı, bugün 50 bine vardığı belgelenen can kaybı yaşanmazdı. Bir 30 yıl daha böyle geçebilir. Bu 50 bin kişi aramızda olsaydı, bugün Türkiye çok farklı bir yerde olabilirdi. Gençlerimizi, geleceğimizi yitirdik, yitirmekteyiz… Anayasa süreci de bize çözümün temelini atmak, hem de sağlam atmak için altın bir fırsat sunuyor. Barışa, ancak yaşamı, insanı, hayatı yücelterek ulaşabiliriz, onu hak edebiliriz.”

2010 yılının son gününde NTV televizyonuna konuşan Tanrıkulu şunları söylemişti: “İki dilli hayat ve demokratik özerkliği tartışmaktan yanayız. Bu görüşler toplumun bir kesimini şoke edebilir, ama unutulmaması gereken bir konu var ki; ifade özgürlüğü şoke edici sarsıcı fikirler içindir.”
21 Kasım 1997 tarihinde Robert Francis Kennedy Vakfı tarafından Robert Kennedy anısına düzenlenen İnsan Hakları Ödülüne Türkiye’den iki avukat uygun bulunmuştu ve bunlardan biri Sezgin Tanrıkulu idi. Üç yüzden fazla konuğun ve PKK terör örgütünün temsilcilerinin katıldığı ödül töreninde Edward Kennedy, Sezgin Tanrıkulu’nun insan hakları savunucusu, masum bir avukat olduğunu söyleyerek, “bu masum insan DEP’lileri ve halkı savunduğu için hapis yattı” diye tanıttı.

Tören sırasında Sezgin Tanrıkulu, elindeki yazılı metni okuyarak, Türk askerinin sistemli bir şekilde Doğu’daki köyleri yok ettiğini, sivil halkı öldürdüğünü, işkence uyguladığını ileri sürdü ve “Türkiye’nin, Kürdistan diye bilinen, Güneydoğu’sunda savaş var. Son 10 yılda, 26 bin kişi öldürüldü. Bunların üç bini siyasi suikast sonucu öldürüldü. Savaş bölgesinde avukatlık yapan birisi olarak ne çektiğimi bilemezsiniz” dedi ve ödülünü aldı. 1999 yılında Türkiye’ye gelen ABD Başkanı Bill Clinton, resmi temasların dışında altı kişi ile görüştü. Bunlardan biri de Sezgin Tanrıkulu idi.

En önemli ilkeleri tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığı olan CHP’nin, Tanrıkulu gibi yöneticilerle, hem kendi tarihini, hem de ülkemizin geleceğini dinamitlediğini çok iyi bir şekilde görmek gerekmektedir. Olayları PKK terör örgütü ve BDP ağzından yorumlayanlar, CHP’de Truva atı olarak görev yapmaktadırlar. Bu Truva atlarını CHP’ye alarak milletvekili yapanlar ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı kabul edeceklerini bildirenler tarihe karşı sorumluluktan kaçamayacaklardır. Emperyalizme maşa olarak kullanılanlara ve ulusallığın bitirilmesinin önünü açanlara, yurtsever CHP tabanı gerekli tepkileri vermekte geç kalmamalıdır.

Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.