DEMOKRASİ VE ASKERİ-SİVİL VESAYET!

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ülke gündemini günlerdir meşgul eden, türban ve yürütülmekte olan soruşturmalar ve resepsiyona katılmadır.

Her türlü çeteleşme, sivil ya da askeri cunta ve darbe girişimleri ise tartışma konusu! Türkiye; darbe ve cunta eylemlerinin en büyük bedellerini ödemiş ve tezgâhtan geçirilmiş bir ülke.

Askeri darbe gibi sivil iktidarın hukuk tanımaz iktidarı da, çoğunluk diktatörlüğü de bir nevi siyasi çeteleşmedir.

Sivil ve demokratik duruş her türlü darbeye karşı olmak demektir. Herkesin cunta iddiaları ile hesaplaştığı bir dönemde siyasilerin hukuk önünde hesaba çekilememesi çok acıdır.

Bugün dokunulmazlık arkasına sığınmış siyasilerin yargılanmamaları bir demokrasi garabetidir. Hukuku ihlal edenler de Adalet ve Tarih önünde hesap vermelidir.

Devam eden soruşturmalar ve davalarının, hukukun üstünlüğü anlayışı içerisinde hiçbir hususi kaygıya kapılmadan sürdürülmesi gerekir. Bu ülkenin siyaseti, kurulduğu ilk günden beri ya askeri vesayeti ya da seçilmiş çoğunluk partisinin mutlak iktidarını kabule uyumlu halde dizayn edilmiştir. Bu dizaynın ortadan kalkması hemen olacak bir şey değildir.

Paramiliter ve kriminal bir örgütlenme yapısı ile bir cunta hazırlığının bağlantılarını araştırma ve mücadele sürecini başlatan soruşturmaların yarattığı travmaları ve hukuki tartışmaları bir yana koyarsak, gerek kapsamı gerekse kazandırdığı yeni siyasi boyutu ile Türk siyasi tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Derinliği olmayan köşe başını tutmuş bir takım kendini elit sayan, fakat milletin itibar etmediği bu tür teşekküllerin gizli çamaşırları ortaya çıktıkça, o özlediğimiz demokratik yönetimin hâkim olacağı günlerin geleceğine dair ümitler artacaktır.

Türkiye artık generallerin ya da sayısal çoğunluğa sahip olanların yönetebileceği basitlikte bir ülke olmamalıdır. Soruşturmalar ve hesap vermeler süreci sulandırılmamalıdır. Magazine alet edilmemelidir. Kurunun yanında yaşlar da yanmamalı! Bir kin ve intikam fırsatı olarak da kullanılmamalıdır…

Özlemini duyduğumuz çağdaş, demokratik, şeffaf bir hukuk devletine kavuşmamızı engelleyen karanlık ve derin güçlere karşı sesimizi yükseltmek hepimizin ahlaki sorumluluğu ve görevi olmalıdır. Siyasi çekişmeleri, ideolojik kavgaları, önyargıları bir kenara bırakmak gerekir. Türk insanına reva görülen bu sisli ve karanlık ortamda yaşamak kader değil ve olmamalı. Bu da ancak sorumluların ortaya çıkmasıyla mümkün olur. Sevinmek ya da üzülmek adına saf belirleyenler daha serinkanlı ve sabırlı olmalı, neticeyi beklemelidir.

Bu ülkede keyfi hukukdan başka bir adalet makinesiyle tanışamamış, başrolünde korkular ve kaygılar olan bezdirici senaryoların figüranları olmaktan kurtulmak için tek olmasa da en önemli aşama ciddi bir bilinçlenme olgusunun toplumda yerleşmesidir.. Bugün çok eleştirdiğimiz siyasi üstünlük ve baskının kaynağı, siyasetin ülke yönetiminde keyfi yönetimi tercih edip iktidarı nemalanma aracı görüp halkı ayrıştıran uygulamalarıdır. Referandumla, anayasa’da; siyasi iktidarın çoğunluğuna dayalı değişiklikler yapılarak askeri vesayetten kurtulmak adına çoğunluk diktatörlüğüne giden yol açılmıştır.

Unutulamamalıdır ki; TSK bu milletin ordusudur. Ve TSK hiçbir zaman milletin aleyhinde olabilecek, ülke çıkarlarını zedeleyecek herhangi bir davranış içinde olmamıştır. Bundan böyle de olmayacaktır. Eğer silahlı kuvvetler ‘Anayasa’da kendisine verilen görevin’ gereğini yapma zorunluluğu görmese, bir darbe girişimine veya darbeye gerek duymayacaktır

Konjonktürel şartların ve inisiyatiflerin yardımı ile iktidarını sürdüren AKP, bu avantajlarını önümüzdeki dönemlerde yitirebilir.

Türkiye’nin ülkesi ve milleti ile bölünmez mutlak bütünlüğünü tavizsiz kabul eden, tam bağımsızlığını ve egemenliğini her türlü tartışmanın dışında bırakan, kuvvetler ayrılığı prensibini ve parlamentarizmi temel ilke alan, laik-sosyal-hukuk devleti anlayışı ve pratiğine sahip bir Anayasa değişikliğini gerçekleştiremediği sürece sorun devam eder.

Türk Devleti; cesur ve tam bağımsız bir ülkenin akılcı kurgusuna ve huzur vurgusuna sahip yöneticileri ve kadroları içerisinde barındırmalıdır.

Demokrasi ve değişim adına, bu memleket mukadderatını yüzyıllardır halka ve hakka rağmen sömüren oligarşik yapıya karşı yerli-milli dik duruş gerçekleştirilmelidir. Bundan öncekiler gibi iktidar nimetini; muhalefetteki vaatler ve ideallerinin aksine, birilerinin dümen suyunda rotalarını kilitleyip çarçur edip gitmemelidir.

Günün Sözü: Toplumu kucaklamayan, belirli kesimin hizmetinde olanlar toplumsal barışı sağlayamaz.

Prof. Dr. Nurullah Aydın
Gazi Ü. İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.