DAVUTOĞLU GÜVEN VERDİ

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

”İSLÂM TERÖRÜ SÖZÜNÜ KİM KULLANIRSA, BİLSİN Kİ; BİZ ONUNLA MASAYA OTURMAYIZ…”

Ben- Ahmet Davutoğlu’nu Malezya’da tanıdım. Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nde ziyaret ettik O’nu. O zaman orada yardımcı doçent olarak çalışıyordu. Bizi evinde misafir etti. Kahvesini içtik. Malezya üzerine, dünya meseleleri üzerine konuştuk. İkinci karşılaşmamız Berlin’deydi, sohbetlerine katıldım, gençleri sorguluyordu… Hangi tiyatro eserini seyrettiniz, hangi kitapları okudunuz, hangi filmleri seyrettiniz? Sorularına gençlerin cevap verememesi oldukça canını sıkmıştı onun… Ve demişti ki, ”Siz ne işe yararsınız, nasıl bir üniversite öğrencisisiniz!.” Bu sorgulamadan sonra bazı gençlerin kendilerine gelip okuma alışkanlığı kazandığına şahit oldum.

Üçüncü kez, Türk Evi’nde Dışişleri Bakanı olarak dinledim onu. Enerjisinden, ideallerinden bir şey kaybetmemiş, daha da bilenmiş. Kendisine verilen emanetin bilincinde. Dışişleri bakanlığı görevini ibadet aşkıyla yaptığı her halinden belli. ”Allah beni, arabamın camını açtığımda halkımı selamlayamaz duruma düşürmesin, böyle bir duruma düşmektense canımı almasını yeğlerim” diyebiliyor. ”O’ndan geldik O’na gideceğiz, buradaki görevimiz adaleti ayakta tutmak için çalışmaktır, meseleye böyle bakmak lazım” derken ne kadar samimi ise, ”zalimlerin amansız takipçisi olacağız” derken de aynı şekilde samimi idi.

3 Aralık 2011. Saat 9,45’de Berlin Türk Evi’nde yerimizi aldık. Ahmet Davutoğlu benim ailem dediği ekibiyle birlikte geldi salona. Misafirler ayakta alkışladılar ekibi. Program 10.45 te start aldı. Davutoğlu konuşmasına hâzirûnun Hicri yılbaşlarını, aşure günlerini kutlayarak başladı. Bir devlet adamının halkın hicri yılbaşını ve aşure gününü kutlaması ezber bozuyordu. Devlet adamlarının halkın manevi değerlerine saygılı olduğu nerede görülmüştü?

Kendine güveni tamdı. Bir meseleniz olursa muhatabınız benim dedi. Bizden biri olarak konuşuyordu, yüzü mütebessimdi. Yaptığı tespitlerle güven telkin ediyordu:

”Hicri yılbaşınızı ve aşure gününüzü tebrik ediyorum. Kerbela şehitleri bir semboldür. O insanlar bedenleriyle yok oldular. Ancak asırlardır ruhlarıyla önderliklerini sürdürüyorlar. Birlikteliğimiz ebediyete kadar sürecektir. Kimse bu birlikteliğe mani olamayacaktır. Çok zor günlerden geçiyoruz. Sabırlı olmamız ve birbirimize tahammüllü olmamız gerekiyor.

Türk milleti hareketli bir millettir. Almanya’da 70.000 girişimciyle Alman ekonomisine katkıda bulunuyorsunuz, istihdam sağlıyorsunuz. Sizler buralısınız, burada kalıcısınız. Emeğinizi verdiğiniz, terinizi akıttığınız bu ülkede, sizler her şeyin en güzeline layıksınız.

8 vatandaşımızı Almanya’da şehit verdik. Bunların şehit edilişi sıradan bir şehit ediliş değildir. Ben altı şehit ailesini bizzat evlerinde ziyaret ettim. Onların hikâyelerini dinledim, tahammül edilir gibi değil. Cinayetler ürkütücü. Hikâyelerine yürek dayanmıyor. Yakınları hunharca öldürülen bu insanlar DNA testine tabi tutulmuşlar, anlamak mümkün değil. Katil muamelesi görmüşler.

Bu cinayetler ırkçı cinayetlerdir, dönerci cinayeti olarak görülemez. Onlar kimlikleri sebebiyle şehit oldular. Onların hatıralarına sahip çıkın. O insanlara destek olun. En önemlisi bu olayları unutmayın. Solingen’i unutmasaydınız bunlar olmazdı. Bu konularda sivil toplum örgütlerine görev düşüyor. Biz 50 yıl değil 50.000 yıl da geçse sizlerin yanı başınızda olacağız. Bundan şüpheniz olmasın.

Güven duyasınız diye söylüyorum. Biz Libya’dan bir haftada 25.000 vatandaşımızı evlerine getirdik. Türkiye Cumhuriyeti büyük devlettir. Dünyanın 16. büyük ekonomisine sahiptir.
Almanya’da 5 gün kalacağım ve bu sorunları Almanya Dışişleri Bakanı Sayın Guigo Westerwelle’yle, Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Christian Wullf’la, Almanya İçişleri Bakanı Sayın Hans-Peter Friedrich konuşacağım.

Ben Ankara’da bile beş gün kalamıyorum. Bu Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bizim sizlere verdiğimiz önemi gösterir. Şunu bilmenizi isterim. Burada yalnız değilsiniz. Biz bütün olayların takipçisiyiz. Ben Westerwelle’yle ayda dört sefer konuşuyorum. Sahipsiz olduğunuzu sanmayınız.

Alman dostlarıma sesleniyorum, bu insanlar burada kalıcıdırlar. Irkçılık ideolojisiyle bu insanlar öldürülürlerse bu çok vahim bir şeydir. Bu katliamların önüne mutlaka geçmeliyiz, birlikte geçmeliyiz. Atılacak adımlar nelerse, o adımları birlikte atmalıyız.

Sekiz vatandaşımızın şehit edilişi ne kadar vahim bir olaysa, onların katillerini 10 sene gizlemek de o kadar vahimdir. İçerden destek almasa böylesine vahim bir olay gizli kalabilir mi? Bu olayın arka planı var demektir. Biz bu olayın amansız takipçisi olacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Türkler her türlü cinayeti işleyebilir, ancak Alman bir ırkçı cinayet işlemez düşüncesi nasıl değişecekse öyle değişecektir. Biz bunun takipçisi olacağız. Entegrasyon tek taraflı olmaz. Entegrasyon çift taraflı bir eylemdir. Türk milleti vakarlıdır, sakın sizlere aşağılık kompleksi virüsü bulaşmasın. Ne olursa olsun vakarınızı muhafaza edin.

Ben muhataplarıma, biz ırkçı terör için Alman terörü dedik mi, Hristiyan terörü dedik mi, duydunuz mu böyle bir söz bizden? Oysa siz her terörün arkasında İslâm terörü arıyorsunuz diyorum. Bu sözümün altını her defasında ve her platformda ısrarla çiziyorum. Bu konudaki kararlılığımızı bilmelerini istiyorum.

Burada açıkça söylüyorum, eğer bunlar böyle devam ederlerse, onlarla bu konuları konuşmak için masaya oturmayız. Müslümanlar potansiyel suçlu değildir. Suçu kim işlemişse suçlu odur.”

Sayın Davutoğlu; Allah selamet versin, yolunuz açık olsun. Hani dediniz ya Hasan Babur’a ” Şeytan’ın defterinde kaydı olmayanın Rahman’ın defterinde de kaydı olmaz” diye. Evet, aynen öyle, ben bütün samimiyetimle inanıyorum ki, o defterde sizlerin de mutlaka kaydı vardır, olmalı da.

Allah yardımcınız olsun.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.