DARBE BAHANE CEMAATLER ŞAHANE

ABONE OL
18:10 - 01/10/2020 18:10
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

DARBE BAHANE CEMAATLER ŞAHANE

17-25 Aralık süreci olmasaydı AKP-Gülen ortaklığı bozulmayacaktı.
Yalnız Türkiye’de değil dünyada bu yolsuzluk ve rüşvet skandalı  tarihin en büyük yolsuzluğu olarak tarihe geçti.

Türkiye, dört bakanın istifasıyla yolsuzluğa karşı olduğu kanısını uyandırdı.
Bu yaptırımlar, yolsuzluğu onaylanması olarak algılandı.

Hatta AKP tarafından verilen önergeyle meclis araştırması bile istenmiş muhalefette desteklemişti. 

Fakat,yolsuzluk belgelerinin Erdoğan ve Ailesini  de kapsaması  Erdoğan’ı hem korkuttu hem de öfkelendirdi.

 AKP’nin kendi verdiği mecliste yolsuzluk araştırması önerisi her şeyin ortaya çıkacağı korkusuyla AKP oylarıyla reddedildi.

Bu ikili oyunun AKP’nin genel taktiği olan toplumdaki tepkilerin gazını alma taşra kurnazlığı idi.
O durumda Erdoğan Mecliste ve Yargıda gerçeklerin ortaya çıkması için destek verseydi gerçekler ortaya çıkacak, belki 15 Temmuz darbe girişimi olmayacaktı.

Ama belgeler, görüntüler AKP’nin ve Erdoğan’ın sonunu getirebilirdi.

AKP’nin özellikle de Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarına müttefik olarak, birlikte laikliği ortadan kaldırmak için yanına aldığı Fetullah Gülen,  AKP’nin ve RTE’nin zaaflarını günbegün kayıt altına almış, belgelemiş, peyderpey kamuoyuna ileterek iktidar savaşını  başlatmıştı.
O nedenle, Erdoğan en iyi savunma saldırı kuralını seçerek ortağına saldırıya geçti.
AK savcı ve yargıçlar devreye girerek hukuku şaibe altında bıraktı.

Bizim yıllar öncesinden yazıp, söyleyip, anlatmaya çalıştığımız AKP’nin ve RTE’nin tabanı  maddi ve de  bilgi düzeyi yetersiz yığınlardan oluşmaktaydı.
Bu gerçeği yetişkin, akçeli, devletin her katmanına yerleşmiş eğitimli Gülen Müritleri iyi bildikleri için AKP yöneticilerini yönetmişler, onları ahtapot gibi sarmalamışlardı. 
İdeolojik ortağına AKP;  ”Ne istedilerse vermişti.”
Şeriat Devleti için; ”O yollarda beraber yürümüşlerdi.”
İmam Hatip Okulları, Diyanet İşleri Başkanlığı Laiklik ve Atatürk karşıtı vakıflar AKP’nin ve Gülen Cemaatinin arka bahçesi durumuna getirilmişti.
Vakıflar hem maddi hem de yasal güvencelerle  desteklendi.
Türkiye’yi ”Bir milyon İmam Hatipli hedefinin ve ilkokullara kadar inilen dinci eğitimin amacı Laik, Demokrat hukuk devleti düzeninden ”Yeni Türkiye” Diye bir devlet yapısına dönüştürmekti.
Bu devlet yapısı TEOKRATİK bir devletti.
Bu devlet düzeninin siyasal kanadı AKP, uygulayıcısı, planlamacısı Gülen Cemaatiydi.

İlk adım  laikliğin sigortası olan kurum ve kuruluşları kumpaslarla tutsak edip,  yerlerine Dinci ve Kinci kadrolar getirilerek Anayasanın 104. Maddesini açıkça çiğnediler. 
”Yasama RTE’ye, yürütme ve yargı Gülen cemaatinin emrine verilmişti.”
Ordu ve Emniyetin vurucu ve yönetici kadrosu, istihbarat örgütü Fetullah Gülen’e bağlanmıştı. (İçişleri Bakanı Ala’nın itirafı)

15 Temmuz kimine göre darbe, kimine göre işgal, kimine göre acemice yazılmış senaryo.
Ama ortak kanı, 15 Temmuz da ortaya konulan bu kalkışmanın Parlamenter Demokrasiye karşı bir kalkışma olduğudur.
AKP-Gülen ortaklığını kurgulayan güçler, Erdoğan’ın görevinin bittiği, şark kurnazlığı siyasetinin müttefiklerinin çıkarlarına zarar verdiği kanısıyla bir darbe vurmaya karar verdiler.

Bu darbe girişimine iktidar partisi kadar muhalefet partileri karşı durmuştur.
Bu karşı koyma Erdoğan’ın ve AKP’nin korunması değil parlamenter demokrasinin korunması kararlılığıdır.
Siyasi iktidarlar ancak hukuk kuralları işletilerek ya da seçimlerle değiştirlir.
Bu nedenle muhalefet ilkeli davranmış, parlamenter demokrasiye sahip çıkarak AKP’nin ve Erdoğan’ın darbeyle devrilmesine karşı çıkmıştır.

Ama, kanlı darbe kalkışması püskürtüldükten sonra  AKP,  özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan muhalefetle uzlaşma yerine, diğer dinci, şeriatçı cemaatlerle uzlaşma görüntüsü vermektedir.

Özellikle Erdoğan, anayasaya rağmen AKP’yi yönetmekte,  ”seçkinler” aydınlar, demokratlar, laiklerin darbeye karşı sokağa çıkmadığını söyleyecek kadar  yanlı tutumunu sürdürmektedir.

17-25 Aralık Yolsuzluk ve rüşvet skandalından sonra Erdoğan Başdanışman olarak atadığı (Yüksek Askeri Şura’da irticacı olması nedeniyle TSK’den çıkarılan, Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde belediyeye alınan) Emekli Tuğgeneral Adnan TANRIVERDİ denetlenemeyen güvenlik şirketi ”SADAT” ismiyle gizli bir   askeri ordu kurma görevi aldığı söylenmekte.
AKP Ankara Milletvekili   Aydın Ünal; (Erdoğan’ın konuşma metinlerini yazan ) ”Ne yaşadıysak laiklik adı altındaki zorbalık nedeniyle yaşadık. 15 Temmuz’un laik ve çağdaş eğitimin önemini gösterdiğini savunmak eğer cahillik değilse, doğrudan darbeciliktir.”
Görünen odur ki; AKP yöneticileri, özellikle Erdoğan’ın atadığı bakanların amacı demokratlarla, laiklerle, Atatürkçülerle parlamenter demokrasi için değil, tehlike geçtikten sonra diğer cemaatçilerle iktidarlarını götürmektir.
Yine demokrasi trenine binecekler, işleri bitince inecekler.
Yani;
Darbe bahane, cemaatler şahane!

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.