CUMHURİYET BAYRAMI

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bugün Cumhuriyet’imizin 87. yılını kutluyoruz. Türk tarihinin en büyük uygarlık projesi, atılımı olan Cumhuriyet devrimidir. Bugünlerde bazı art niyetli siyasetçilerimiz her türlü siyasal ve toplumsal sorunun ortaya çıkışının nedenlerini, Cumhuriyet’e ve kurucusu M. Kemal Atatürk’e bağlamaktalar. Her türlü sorunu (Bunların birçoğu yapay ve özellikle gündeme getirilmiştir.) Cumhuriyet Devrimi’ne bağlama hastalığı sağlıklı bir ruh hali değildir. Bu durum; bitmez bir kinin, tükenmez bir intikam duygusunun açığa vuruluşudur. Türk Devrimi ile çıkarları zedelenen, geri feodal bir toplumsal düzenin karanlığından beslenen bir güruh hiçbir zaman Atatürk ve Cumhuriyet’i içine sindirmemiştir.

Kendine aydın diyen birçok kişi, Cumhuriyet Devrimi’nin erken ve tepeden inme olduğunu söylüyorlar. Bu iddia yersiz, yanlış ve Cumhuriyet’e giden süreci anlayamamaktır. 1923’e kadar Türk toplumu türlü modernleşme atılımları yaşamıştır. Türk Devrimi’ne karşı çıkanların en büyük savları ise yapılan devrimlerin yeniliklerin toplumumuzun dokusuyla uyuşmadığı düşüncesidir. Gerçek böyle midir? Bu sav gerçek dışıdır. Neden?
Türk toplumu tarihinin hiçbir döneminde katı din kurallarıyla yönetilmedi. Toplumumuzun geleneklerine, yaşam biçimine baktığımızda bu gerçeği yakından görürüz. Her bölgemizin, ilimizin, hatta ilçemizin kendine özgü halk oyunları vardır. Bunlar, bu toprakların binlerce yıllık geçmişini bize anlatan en önemli belgeler, göstergelerdir. Bu oyunlarımıza bakıldığında büyük çoğunluğunun kadın, erkek birlikte oynandığını görmekteyiz. Binlerce yıl, bu toprağın kadını ve erkeği el ele tutuşmuş birlikte halay çekmiş, horon tepmiş, ata barı oynamış; karşılıklı göbek atmış, zeybekte birlikte gururlanmış.
Yine tarihin derinliklerinden gelen türkülerimize baktığımızda kadınla erkeği birlikte görürüz. Birçok yöremizde var olan kadın ve erkeğin atışma geleneği bize her şeyi anlatmıyor mu? Sevda türkülerimizde kadına karşı incelik başka nerede vardır?
Geleneksel kadın kıyafetlerine bakıldığında bugün Cumhuriyet karşıtlarının savlarının temelsizliği anlaşılmaktadır. Yörelerin doğal koşullarına göre değişen başörtülerinin nasıl bir sanat ortaya çıkardığını görmemek olanaksızdır.
Köylerimizdeki tarımsal faaliyetlere komşuların kadın, erkek ayrımı olmadan imece yapmaları bizlere bir şeyler öğretmiyor mu? Yine nişan, düğün, bayram gibi toplu kutlamalarda aynı şeyi görmekteyiz. Düğünlere cinsiyet ayrımı yapılmadan herkes katılır, birlikte eğlenilirdi.
Bu topraklarda tarihimizin hiçbir döneminde “kaçgöç” yaşanmamıştır. Kadınla erkek arasına duvarlar örülmemiş, kadın evine hapsedilmemiş, yaşamın her alanında erkeğiyle omuz omuza olmuştur.
“Geçmişte Ulus’ta günün kıyafetine uygun değil diye kasketli köylünün oraya girişi, yasaklandı. Sakal yasaklandı, bıyık yasaklandı.” Bu sözler başbakana ait. Cumhuriyetçi görünerek Türk Devrimi’ne yükleniyor partisinin grup toplantısında RTE. Kılık kıyafet devrimini eleştiriyor kendince. Tarihsel dayanağı olmayan birtakım iddialarla Türk Devrimi’ni eleştirmek, onun getirdiği modernleşmeyi halkın gözünde küçük düşürmeye yönelik bir anlayışı anlamak olanaksız. RTE’nin söz ettiği o köylünün kasketinin şapka devriminin bir sonucu olduğunu da bilmemek ayrıca izaha muhtaç. Köylümüzün fes ve sarık yerine kasketi benimsemesi devrimlerimizin bir başarısı değil mi?
Ankara Ulus’ta kasketli köylülerin gezdirilmediğini söyleyen başbakan, o yıllarda Ulus Meydanı’nda Atatürk heykelinin yanında bir halk kürsüsünün olduğunu bilir mi acaba? Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen yurttaşlar ve Ankaralılar, o kürsüden her türlü istek, eleştiri ve düşüncelerini söylerlerdi. Bu düşünce özgürlüğünün tek parti dönemi olmasına karşın vardığı düzeyi gösterir. Bu kürsüler, ülkemizin tüm kent meydanlarında kuruluydu. Bu, Halkevlerinin öncülüğünde gerçekleşirdi. Günümüzde bir kent meydanına kurulacak bir kürsüden yurttaşın görüşlerini haykırması olanaklı mıdır?
Yıllarca ulusal bayramlarımızı davul zurnayla kadın, erkek kutlayan halkımızın devrimleri benimsemediği söylenebilir mi? Cumhuriyet Devrimi’nin halkımızca benimsenmediğini söyleyenler, geçmişte fener alaylarının görkemini, bayram geceleri yurdumuzun dört bir tarafında düzenlenen gecelerdeki kalabalık katılımları anımsamalarını isterim. İl, ilçe, bucak merkezlerinde ve okulu olan köylerimizdeki bu gecelere, en uzak köylerden insanlarımızın çoluk çocuk nasıl coşkuyla katıldıklarını bilmemek cehalettir. Hele bunu bilip de inkâr etmek kötü niyettir.
Bugün ülkemizin neresine giderseniz gidin, en ücra köşedeki evlerde, kahvelerde, lokantalarda, köy odalarında, işyerlerinde Atatürk’ün fotoğraflarının başköşede olduğunu görürsünüz. Türk Ulusu, Atatürk’ü hem kurtarıcısı hem de devrimlerinin mimarı olarak bağrına basmıştır. Halkın gönlünün derinliklerinde yer etmiş bir önderi ve O’nun devrimlerini toplumsal dokumuzdan söküp atmak kolay mıdır?
1919’da başlayan Türk’ün devrimci uyanışına o zaman da karşı çıkanlar vardı. Sırtını işgalci emperyalistlerle işbirliği yapan saltanat yardakçıları, tatlı su liberalleri, irticacılar ve bölücüler ittifak halinde Kurtuluş Savaşı’na da Cumhuriyet Devrimi’ne hep karşı çıktılar. Her fırsatta ortaya çıkarak ellerinden geleni yaptılar. Bugün de bu ittifak işbaşındadır. Küresel güçlerin sonsuz desteğiyle Atatürk’e, Cumhuriyet Devrimi’ne saldırmaktalar.
Cumhuriyet, toprağımıza kök salmış büyük bir çınardır. Bu çınarı söküp atmak kolay değildir. Şu anda yapılan çınarın dallarını budamaktır. Bahar geldiğinde budanan dalları eskisinden daha yeşil, daha göğermiş göreceğiz. Her dalda binlerce filizin, bir biriyle yarışırcasına boy attığına tanık olacağız.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.