ÇOKDİLLİLİK ÖNEMİ

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ÇOKDİLLİLİK ÖNEMİ


Avantajları ve dezavantajları ile iki veya çokdillilik konusunda halk arasında bir anlaşmazlık hakimdir. Oysa eğitim ve dilbilimciler nezdinde olay çoktan kesin sonuca vardırılmıştır. Çokdillilik vazgeçilmez bir avantajdır. Avrupa’nın çokdillik habitusuna mutlaka ihtiyacı vardır ve toplum bu yönde geliştirilmesi gerekmektedir.

Peki, iki veya çokdilli yetişen çocukların dil eğitimi ve mesleki başarıları ve onların özel becerilerini geliştirmek için anaokuluna ve okulda nelere ihtiyaç duyulmaktadır?
Alman dilbilimci Prof. Dr. Gogolin’in bu konuda şöyle demektedir: “Bizim Almanya’daki tartışmalara getirmiş olduğumuz yeni bir kavram var, “eğitim dili”. Bu kavram okulda verilecek dil eğitimi için geçerlidir ve oldukça önemlidir. Almanya’da yetişen göçmen çocukların durumunu çok iyi bilmekteyiz. Onlar, gündelik hayatta Almanca’yı yeteri kadar iyi biliyorlar, ama genellikle örneğin matematik, coğrafya, biyolojide gibi derslerde sorulan soruları anlamakta zorlanıyorlar. Bu tür soruları anlayabilmek için dile farklı bir yaklaşım gerektirmektedir; çocuklar “eğitim dili” dediğimiz dili iyi bilmeleri gerekmektedir. Eğitim diline erişim ilk önce yazım diliyle gerçekleşir. Bu da okulun işidir, velilerin değil. Bu demek oluyor ki, okul çocukların yazım diline erişimi için tek sorumludur ve mutlaka başarıyla gerçekleştirmesi gerekmektedir.”

Dil sadece kelime ve gramer üzerine indirgenemez. Zira dil her zaman sosyal bağlamlara da bağlıdır.  Prof. Dr. Jim Cummins’in gözlemlerine göre dünya çapında göçmen politikaları genelde dil öğrenimine odaklıdır; iletişimsel çevreyi göz ardı ederek. Cummins dünyanın birçok ülkesindeki göçmen çocuklarının eğitimdeki başarısızlığın gerekçesini burada görmektedir.
Küresel modeller araştırıldığında ortaya çıkan, toplumda güç ilişkilerinin rol oynadığı gerçeğidir. Eğitimde başarısız olan gruplar genelde uzun bir süre dışlanmış, hor görülmüş, aşağılanmış yani düşük statülü gruplardır. Bu durum okullara ve dolayısıyla eğitime de yansımaktadır. Amerika’da İspanyollar ne durumda ise, Almanya’da Türkler veya Araplar aynı konumdadır. Öğrenciler, kendi kültür değerlerinin, dilinin, dininin takdir edilmediğini görür, değerli olmadığını hissederlerse, o zaman kendilerinin çoğunluk toplumuna ait çocuklara göre daha az değerli oldukları hissine kapılırlar. Sonuç itibarıyla bu çocuklar okulda daha az çaba sarf edecek, bulundukları toplum ile daha az özdeşleşecek ve benimseyeceklerdir.

Prof. Cummins de PISA çalışmalarının sonuçlarına bu bağlamda bakar. Bu araştırmaların sonucunda birçok ülkede olduğu gibi özellikle Almanya’da göçmen çocuklarının ikinci veya üçüncü nesilde bile hala daha Alman kökenli akranlarının çok gerisinde kaldığıdır. Fakat söylenenin aksine bu başarısızlığı evde ve okulda farklı dillerin konuşulduğuna bağlamaz. Cummins bu yönde oldukça ileri durumda olan Kanada, Avustralya ve İskandinav ülkelerindeki bulgulara bakar. Bu ülkelerdeki göçmen çocuklarının eğitim başarısında artık ebeveynlerinin köken diline bağlılığı yoktur. Siyasetin desteğiyle gerek okul, gerekse öğretmen olarak bu ülkelerde göçmen çocuklar için birer “hoş geldin ortamı” yaratılmıştır.
Almanya’da ise tam aksine bir dil hiyerarşisi vardır. Genelde orta sınıf çocuklarının dünya dillerini öğrenmeleri desteklenmektedir. Ama Türkçe ve Arapça gibi Almanya’da kabul görmemiş diğer diller ve bu dillerde aktif olarak sosyal ilişkilerini sürdürmeleri, çocukların bu yöndeki kişisel becerilerini geliştirmeleri siyasiler ve okul idareleri tarafından desteklenmemektedir. Tam aksine bu dilleri öğrenince Alman dilini öğrenmeyi engelleyeceği düşünülmektedir ve o nedenle de öğrenilmesi kısıtlanmakta hatta kimi zaman yasaklanmaktadır. Oysa bir dile sarf edilen enerjinin diğer dilde eksikliğe yol açacağı düşüncesi oldukça eski ve yersiz bir düşüncedir; bilim artık bunun gerçek olmadığını çoktan kanıtlamıştır.

Genelde Türk aileleri hakkında, kendi ana dillerini düzgün konuşamadıkları söylenir. Oysa Prof. Reich tarafından yapılan araştırmalar çocukların anaokuluna başladıkları zaman pekâlâ Türkçe dilinin temellerine hakim oldukları, fakat Türkçe’nin ileriki yıllarda desteklenmediği için köreldiğini göstermiştir. Oysa tam dil gelişimin bu önemli dönüm noktasında Türkçe desteğinin gelmesi gerekmektedir. Çünkü Almanca’nın ardında kalan bir Türkçe Almanca’nın öğrenilmesine de artık olumlu bir katkısı olmayacaktır. Sonuç olarak ne Almanca ne de Türkçe düzgün bir şekilde gelişecektir. Oysa, eğitim diline erişimde diller arasında karşılaştırma ve bu bağlamda olumlu etkileşim önemli bir yere sahiptir.

Bilimde, çokdillilik konusundaki anlaşmazlık tam olarak artık bitmiştir. Çokdillilik bir kültürel değer haline gelmiştir. Araştırmaların da gösterdiği gibi; anadili desteği bir otomat değildir, içine bir kaç saat dil desteği atılarak hem Almanca hem de anadili gelişsin. Ne zaman çocukların her iki dilde yazı diline erişimi sağlanır, o zaman dil becerileri de tam olarak geliştirebilinir. Bu da öyle bir kaç aylık veya kesintili destekle olmaz; bunun için en az 5 yıl kesintisiz iki dilde koordineli destek gerekmektedir.

Çokdillilik habitusu bugün Avrupa Birliği tarafından da teşvik edilmektedir. Sadece İngilizce ve diğer dünya dillerinin öğretimiyle daraltılmış, kısıtlanmış bir çokdillilik anlayışı Avrupa Birliği’nin rekabet gücünü de azaltacağı bir gerçektir ve sırf bu nedenle bakıldığı durumda bile çokdillik oldukça önemlidir.

Son olarak diyebiliriz ki, çokdillik küresel gelişen dünyada, oldukça yüksek katma değeri olan sosyo-ekonomik bir faktördür. Burada doğup büyüyen çocuklarımız aslında çok şanslıdırlar, doğuştan çokdilliliğe sahiptirler; yeter ki bu doğal çokkültürlülük ve çokdillilik okul öncesinde, okulda ve işe geçiş döneminde sağlıklı bir şekilde desteklensin.

Dr. Ali Sak


Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.