CHP’SİZ BİR TÜRKİYE Mİ?

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

AB, ABD sözcüleriyle AKP yöneticileri fırsat buldukça Atatürk ve Cumhuriyet’imizin kuruluş tarihiyle ilgili eleştiri adı altında karalama kampanyaları açarlar. Atatürk’ü diktatör, Cumhuriyeti de halka karşı bir yönetimmiş gibi gösterme çabaları var. “Tarihimizle yüzleşelim!” adı altında şanlı bir tarihi karalama gayretleri sinsice sürdürülmekte.
“Tarihle yüzleşme”nin sınırı nedir? Nereye kadardır? “Tarihimizle yüzleşeceğiz.” diye tarihe mal olmuş konuları deşerek yeni düşmanlıklar yaratmanın kime, ne yararı vardır?
Atatürk ve Cumhuriyet’e karşı saldırı kampanyasının zamanlaması ilginçtir. RTE’nin Suriye seferine hazırlandığı, Van depremiyle hükümetin enkaz altında kaldığı, Silivri tutuklularının ani ölümlerinin olduğu bir dönemde “Dersim” imdada yetişti. Böyle bir dönemde iktidar partisinin gündemi değiştirmek adına farklı konuları dile getirmesi olağandır. Kamuoyu, AKP’nin gündem saptırma taktiklerini çok iyi biliyor. Ancak bir CHP milletvekilinin Dersim konusunu gündeme taşıması AKP’ye can simidi olmuştur. Ama en önemlisi, açıklamanın içeriğinde yer alan sözlerdir.

“Dersim katliamının sorumlusunun devlet ve o dönemin CHP iktidarı olduğunu” söylüyor CHP’li vekil. Sonrasında da şöyle sürdürüyor sözlerini: “Mustafa Kemal Atatürk’ün katliamdan haberdar olmamasının mümkün olmadığını da dile getiren Aygün, ‘Bu dönem boyunca izlenen bütün politikalarda Atatürk devletin başındadır.’ (Zaman Gazetesi)” Nedense Cumhuriyet’in kuruluş dönemiyle ilgili konuşan CHP’liler, hep Zaman Gazetesi’nde manşet oluyorlar, dikkat çekici değil mi? Hem de 10 Kasım’da bu sözler söyleniyor. Bir CHP’li milletvekilinden 10 Kasım’da beklenen; Atatürk’le ilgili saygı çerçevesinde, onun hizmetlerini anlatan konuşmalar yapmasıydı. Hatta gerici çevrelerden Atatürk’e yapılacak karalama ve çamur atmalara karşı durmaktı.
Dersim olayları bir katliam değil, isyanın bastırılmasıdır. Anti emperyalist, anti feodal bir siyasal anlayışla kurulmuş ve modernleşmeyi amaçlamış genç Cumhuriyet’e neden isyan edilir? 1937 öncesi Tunceli’nin ekonomisi neye dayalıydı, halkın asıl geçim kaynağı neydi? Aşiretlerin modernleşmeye karşı tepkilerinin sosyolojik nedenleri nelerdi? 1937 öncesi bölgeye yabancıların ilgisi hangi düzeydeydi? Amacı bağcıyı dövmek değil de üzüm yemek olan sorumlu siyasetçilerin, yurttaşların üzerinde düşünmesi gereken bu ve benzer soruların yanıtlarıdır.
Yine aynı konuşmada Aygün’ün başbakana atfen söylediği elli bin kişinin öldürüldüğü yolundaki sözlerse bilgisizliğin insanı nasıl bir duruma getirdiğinin resmidir. Rahmetli Uğur Mumcu’nun dediği gibi “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.” Bir şeyler söylemeden önce sağlam, belge niteliği taşıyan bilgiler edinilmelidir. Birçoğu abartmalara dayanan duyumlardan, söylencelerden hareketle düşünceler ortaya atmak bilgisizliktir. Tunceli’de 1937’de ölen kişi sayısı 1737 (bin yedi yüz otuz yedi)’dir. 1938’de ise 6868 (altı bin sekiz yüz altmış sekiz)’dir. İsyanın olduğu iki yılda toplam 8605 kişi yaşamını yitirmiştir. Bunların büyük bölümü de hastalıklardandır (İçişleri Bakanlığı verilerine göre). Çocuk ölümleri bu rakamın önemli bir bölümünü oluşturmakta. Kısacası, ölümlerin büyük bir bölümü doğal yollarla olmuştur. Tunceli’nin 1935’te nüfusu 101.099’dur. 1940’ta 94.039, 1945’te ise 90.446’dır. Nüfusun eksilmesinde yurtiçi göçlerin (zorunlu iskânın) önemli bir etkisi bulunmakta. Kamuoyuna yanlış bilgiler vererek yanlış yönlendirmeler yapmak bizi iyi bir sonuca götürmez.
Akgün’ün bu açıklamalarına Atatürkçü yurttaşlarımız tepki gösterdi. Tepkiden öte hayret ve şaşkınlık içinde söylenenlere inanamadılar. Cumhuriyet’in kurucusu olan bir partinin içinden Atatürk’e ve O’nun eserine karşı yapılan bu hücumun ne anlamı olabilirdi? Ardından CHP’li on iki milletvekilinin açıklaması geldi. Bu milletvekillerinin; Atatürk’e, Cumhuriyet’e ve CHP’ye sahip çıkmaları umut verici ve takdire değerdir. Akgün’e en önemli desteği ise RTE, Bitlis’teki konuşmasında verdi. Bir olayın sonucuna bakarak o olayın kimlere hizmet ettiğini anlayabiliriz. Eğer RTE bu olayın arkasında durmuşsa, var gücüyle de destekliyorsa başka yoruma gerek var mı?
CHP tarihsel misyonu olan önemli bir Cumhuriyet kurumudur. Bu parti, Türk tarihinin en büyük projesi olan Cumhuriyet Devrimini (Türk Devrimi) Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirdi. İşgal günlerinin umutsuzluğundan doğup umut oldu, Kurtuluş Savaşı ile büyüyüp gelişti. Tüm ezilen uluslara örnek oluşturdu. Bu nedenle CHP’de görev yapan kişiler bu tarihsel sorumluluğu taşıyacak nitelikte olmalılar. CHP’nin misyonuyla, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesiyle, Atatürk’le ve Türk Devrimi ile çatışacak kişilerin bulunması gereken yer, burası değildir. Atatürk’ün, Cumhuriyet’in, devrimlerin ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin CHP’liler eliyle yok ettirilme oyununun bozulması gerekir.
Bir kısım medyanın AB, ABD ve AKP eliyle “CHP’de değişim” adı altında uyguladığı baskıya boyun eğilmemeli. Değişimin olması doğal bir süreçtir. Ancak bu, emperyalist projelerin yedek aktörü olmak değildir. Öncelikle CHP yönetimi; Atatürk, Cumhuriyet, devrimler ve partinin tarihi konusundaki görüşlerini açıkça kamuoyuyla paylaşmalı. Ayrıca ABD ve AB ile ilişkiler, Türkiye’nin Ortadoğu’daki politikasının nasıl olması gerektiği konusunda görüşlerini açıklamalılar.
Atatürk’ten, CHP’nin tarihinden utanan siyasetçilerin CHP’de yerlerinin olmadığını söylememe gerek var mı acaba? CHP’siz bir Türkiye oluşturma gayretlerine, parti içinden destek verilmesi çok acıklı bir durum değil mi?
Her kademedeki CHP’linin önünde iki seçenek var: ya emperyalist bir baskının dayattığı değişime boyun eğip BOP’ un destekçisi olacaklar; ya da Sivas Kongresi’nin bağımsızlıkçı, devrimci ruhuyla tüm ezilen uluslara örnek oluşturacak bir biçimde köklerine sahip çıkacaklar. Unutulmamalıdır ki köklerinden koparılan ulu ağaçlar kurumaya mahkûmdur.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.