CHP’NİN DÜNÜ

ABONE OL
18:50 - 01/10/2020 18:50
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan başlayarak kimi açık, kimi gizli saldırılara uğramış, bölünmek istenmiş, isyanlar yaşamış ama her türlü ihanetin üstesinden gelerek yoluna devam etmiştir.
Osmanlı’nın yıkılışını Mondros’a bağlamak Kurtuluş Savaşının önemini, değerini, gerekliliğini basitleştirmek olur.
Osmanlı İmparatorluğu 17. yüzyıldan başlayarak giderek yok olma tüneline girmişti..

Avrupa’dan hızla çıkarılmış, elinde sadece kılıç zoruyla egemenliğinde kalmak zorunda olan Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun Arap aşiretleri dışında, bir de Osmanlı’nın yadsıdığı Anadolu kalmıştı.
Balkanlarda başlayan bozgun, Edirne’nin işgali ile devam etmiş, Çatalca’ya kadar ulaşmıştı.
Osmanlı’nın yok edilmemesinin nedeni Avrupa’nın ve Rusya’nın birbirlerine güvenemedikleri içindir.
Devlet borç batağında debelenirken, vergilerine el konulmuştu.
Birinci Dünya Savaşına kaybettiklerini kazanmak hırsı ile girerek elindekileri de kaybetti.
Ortadoğu Arapları, İslam Halifesi yerine İngiltere Krallığına biat edip, haçlı inancın himayesine girdiler.
Osmanlı Ordusu din kardeşlerince Arap çöllerinde katledildi..
O üç kıtaya hükmeden İmparatorluk bazen İngilizlerin, bazen Rusya’nın himayesiyle Hasta Adam olarak can çekişerek sürdürmeye çalıştığı yaşamı, 30 Ekim 1918 yılında fişinin çekilmesiyle sona erdirilmiştir.
Bununla yetinilmemiş; silahları alınmış, ordusu terhis edilmiş, Anadolu paylaşılmak için işgal edilmişti.
Kurtuluş Savaşının manifestosu olan Misakı Milli bildirisi Türk Halkının topraklarına ne pahasına olursa olsun sahip çıkacağının kararıdır.
Emperyalizme karşı bir başkaldırının siyasi öncüsü Halk Fırkası Müdafa-i hukuk cemiyetleri adıyla 4-11 Eylül Sivas Kongresiyle oluşmuş, 9 Eylül 1924’te Cumhuriyet Halk Fırkası, 1935’te Cumhuriyet Halk Partisi adını almıştır.
Anadolu Aydınlanmasının siyasal önderi Mustafa Kemal Atatürk, siyasi organı ise Cumhuriyet Halk Partisi’dir.
Çağdaş, modern, demokrat ve bağımsız bir Türkiye’nin hedeflendiği, devrimlerin kuramcısı ve kurumu bu iki isimdir.
İçeride ve dışarıda hoyratça ezilmiş, horlanmış bir ümmet toplumunun küllerinden yaratılan Ulus Devletin adı Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Ümmet toplumundan, eşit bireylerin oluşturduğu bir Ulus yaratılırken bu devrimlerin yerleşik kılınması için yine halka gidilmiş, nedenleri anlatılmış ve halktan onay alınarak yerleşmiştir.
Kadın- erkek eşitliği, harf devrimi, okuma yazma seferberliği, kılık- kıyafet devrimi, öğrenim birliği, laiklik gibi sayısız devrimler halkın ayağına gidilerek yaşama geçirilmiştir.
1920’leri 2013 ile karşılaştırma yapanların referandum beklentisi, bu yılların demokrasi anlayışıyla kıyaslamak cehaletten çok ihanet aymazlığıdır.
Nüfusunun yüzde beşi okuma yazma bilen, kadının esemesinin olmadığı bir ülkede hangi demokrasi uygulanacaktı?
Avrupa’nın hangi ülkesinde o demokrasi vardı?
Buna rağmen her yeniliği, devrimi halkına anlatmaktan kaçınmadı.
Diğer yanda bağımsız devlet olmanın ana koşulu olan ekonomik bağımsızlığı da uygulamaya koymuştur.
Demiryollarının, madenlerin millileştirilmesi, üreten fabrikaların kurulması, bu fabrikaları geliştirecek sanatkarların yetişeceği okulların açılması, tekniğin, sanatın gelişimi için her fedakarlık yapıldı.
Teknik yönden ve güzel sanatlar dalında öğrenim görmeleri için Avrupa’ya gönderilen gençler çağdaş Türkiye’nin geleceğini aydınlatacak mimarları olacaktı.
Amaç; devrimlere inanan kadroların yetiştirilmesi, halk egemenliğinin bilinçli, donanımlı nesillere bırakılmasıydı.
Bu aydınlanmanın önderi Atatürk ve siyasi öncüsü Halk Fırkası ile kurtuluş savaşını verirken kararların alındığı Türkiye Büyük Millet Meclisi ile bu kez Cumhuriyet Halk Partisi olarak Genç Türkiye’nin devrim kararlarını almıştır.
Yaşamın her alanında; evde, sokakta, okulda, fabrikada, mecliste kadın- erkek, genci- yaşlısı bu ülkenin eşit yurttaşları olarak yeniden bir yurt yaratmanın inancı ve sorumluluğuyla sonsuza dek yaşayacak Türkiye’nin harcına katkıda bulundular.
Bütün bunlar kendiliğinden, kolaylıkla oluşmadı.
Gerek kurtuluş savaşı sürecinde, gerek kurtuluşu kalıcı yapacak devrimler sürecinde engeller, saldırılar, isyanlar çıkarıldı.
Kuvay-ı Milliye, ülkeyi işgal etmiş emperyalizmin silahlı güçleriyle savaşırken, ülke içinde şeriat yanlısı ve ayrılıkçı 36 isyanla da savaşmak zorunda kalmıştır.
Emperyalizm amaçlarını rastlantılara bırakmamak için her yolu denemesine rağmen kurtuluşa ve Bağımsız Türkiye’nin kuruluşuna engel olamamıştır.
Kurtuluş Savaşından sonra Şey Sait İsyanlarının, Dersim ayaklanmasının arkasında bugün olduğu gibi Kerkük, Musul petrollerine el koyma amacı vardı.
İkinci Dünya Savaşı emperyalizmin ve faşizmin pazar savaşıdır.
Bu savaşa Cumhuriyet Halk Partisinin ve Atatürk’ten sonra gelen İsmet İnönü’nün karalı tutumuyla Türkiye bu çıkar savaşına sokulmamıştır.
CHP’nin ve İsmet İnönü’nün kararı ile 1946 da çok partili döneme geçilmiş, 1950 seçimlerinde seçimleri kazanan Demokrat Parti’ye iktidarı devretmiştir.
İşte kurtuluşu sağlayan, devrimlere öncülük eden Cumhuriyet Halk Partisi getirdiği demokrasiyi uygulayarak 1961 yılına kadar Ana Muhalefet Partisi olarak demokrasiye inancını kanıtlamıştır.
Bugün her şeye rağmen, kara tablolara rağmen, gaflet ve delalet içinde bulunanlara rağmen Türkiye’nin, Laik Cumhuriyetin, demokrasinin ve ülke bütünlüğünün koruyucusu sigortası:
Cumhuriyet Halk Partisidir.
Dün olduğu gibi bugün de ilkeleri tüm yurtseverlere rehber olacaktır.

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.