CHP’DE NELER OLUYOR?

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Çocukluğumdan beri siyasetin içinde oldum hep. Ancak ilk heyecanlı ve bizzat etkin olarak kampanyasına katıldığım seçim, 1973’tür. O yıllarda lise birdeydim. Karaoğlan efsanesinin, ülkenin dört bir tarafını sardığı yıllardı o zamanlar. İlk kez CHP’nin birinci parti olma fırsatını yakaladığı bu seçimlerde yediden yetmişe herkes elinden geldiğince çalışıp çabalıyordu. Seçimler, geniş bir halk imecesiyle yürütülüyor ve Ecevit hareketine, halk katılarak sahip çıkıyordu.

1973’te CHP’nin milletvekili adayları arasında genç politikacılar çoğunluktaydı. Bunlardan bugün de milletvekili olan Deniz Baykal, Önder Sav, Ali Topuz ve Kemal Anadol’u sayabilirim. Aradan yıllar geçti ve ömrümüzün yarı asrını devirdik. Siyasal yaşamımızda ise neredeyse bir değişiklik yok. Aynı yüzler, aynı isimler… Yıllardır politikacılıktan başka bir iş yapmayan, hep siyasetten geçinen (kısa süreli istisnai durum hariç) profesyonel politikacıların yaratıcı, üretken olması olanaklı mıdır? Ülkemizdeki siyasetçilerin birçoğu ne acıdır ki giderek halktan kopmaktalar. Yıllardır yaşamın ekonomik, sosyal sorunlarıyla uğraşmayan, riskini almayan kişilerin, bu sorunlara çözüm üretmeleri mümkün müdür? Siyasal yaşamını sürdürmek için parti içinde bir grup insanın desteğini alarak ve sadece onlarla ilişkili bir sosyal yaşam sürdürmek, politikacıyı geliştirir mi?

Yaşamının hedefine yalnızca politikayı oturtmuş, onu meslek edinmiş kişilerin ulus adına siyasete katacakları bir şey yoktur. Çünkü onlar, halkın kendilerine geçici bir süreyle verdiği bir görevi değil, “mesleklerini” icra ediyorlar. Kimse işini yitirmek, mesleğinden olmak istemez. Politika, meslek olmaktan çıkmalıdır. Yıllardır siyaset yapanların başarı hanelerinde acaba ne var? Torunlarına anlatacakları, halkın takdirle anacağı, yıllar sonra ders kitaplarında okutulacak hangi başarı öyküsüne sahipler? Yaşadıkları, en güzel olanaklarından yararlandıkları topraklara hangi maddi ve manevi kalıtı bıraktılar? Eğer bıraktılarsa bu kalıt; olumlu, gurur duyulacak bir şey midir, yoksa olumsuzluklarla yüklü beyhude işler midir?

Yıllardır seçim yitire yitire, ülkeyi gittikçe sağa çekilmesine neden olanların inatla koltuklarında oturmalarının nedenini anlamak olanaklı mı? Türkiye’nin iç ve dış itibarı zedelenirken, ulusal çıkarlarımız küresel güçlerin kurdukları masalarda yok edilirken, Atatürk ve arkadaşlarının bin bir emekle kurdukları Cumhuriyet’in kaleleri ele geçirilirken, ulusal sanayimiz çökertilirken, tarım ve hayvancılığımız mahvedilirken, madenlerimiz el âleme peşkeş çekilirken koltuğa yapışmaları hangi siyasal anlayışla açıklanabilir? Siyasetçinin amacı iktidara gelip ülkeyi yönetmektir. Bunu yapamıyorsa başarısızdır. Dünyanın her demokratik ülkesinde bu çark böyle işler. Hiçbir işletmede başarısız olmuş kişiler, işlerini sürdürmezler. Kısacası işten çıkarılırlar. Şimdi yıllardır başarısızlıklarına, başarısızlık ekleyen bu politikacıların çoktan işten çıkarılmaları gerekmiyor mu?

Politika işsize iş kapısı olmuş ülkemizde. Mesleğinde başarısız olanların, işini yürütemeyenlerin sığındıkları ballı(!) bir liman. Bunun son bulması gerek. Yetenekli, mesleğinde başarılı, çevresinde sevilen, saygın kişiler siyasette yerlerini almalı. Amaç siyasetten almak olmamalı, siyasete bir şeyler katmak olmalı. Siyasetten geçinen değil, siyaseti halka hizmet aracı olarak gören kişilere o kadar gereksinmemiz var ki…

CHP’de, 3 Kasım’da başlayan kavganın hep kişiler üzerinden sürdürülmesi içler acısı. Dostluk, söylenen sözlerin, paylaşılan sırların mahremiyeti, aynı çatı altında yol arkadaşlığı sevgisi, kişiye saygının esamisi okunmuyor. En kötü kavgalarda bile söylenmeyecek sözler havalarda uçuşuyor. İnsanın düşmanına bile söyleyemeyeceği sözler, düşüncesizce sarf ediliyor. Yarın yüz yüze bakmaları gerektiği unutularak televizyon kanalları bir bir gezilerek her türlü suçlama fütursuzca yapılıyor. Her iki tarafta da keskin militanlar, sözcüler var. Tartışma yok, kin kusma var. Eğer bir düşünsel ayrışma olsaydı, tartışma olurdu.

Düşünsel temelde bir ayrışma çekişme olmadığından kişisel suçlamalar ön plana çıkıyor. Parti kaybediyor, seçmen üzülüyor, halk umudunu tüketiyor kimin umurunda?
“Zavallı adam kardeşiyle kavga eder.” Sözü unutulmamalı. Eğer sen karşıtınla kavga edemiyorsan, bu konuda cesaretin ve donanımın yoksa yol arkadaşınla kavga edersin.

CHP’de eksik olan bir şey var: Sevgi. Partililer arasında sevgi bağları çok zayıf. İç çekişmeler, sevgiyi yok etmiş. Eleştiri yapanlara karşı düşmanca davranışın temelinde yatan bu sevgisizlik. Hizipçilik, bölgecilik dostluğu yok etmiş; etnik kimliğe, inanca ve kişilere odaklı örgütlenme anlayışı kardeşlik köprülerini yıkmış.

Bu kavga son hız sürerken RTE ve arkadaşları da ellerini ovuşturuyorlardır. Tüm başarısızlıklarına karşın, yollarına sert bir muhalifin çıkmaması nedeniyle tabi ki.

En çok üzüldüğüm de Kılıçdaroğlu. Neden mi? Siyasetin kirinden, pasından, ayak oyunlarından, vefasızlığından korunmak için çırpınıyor. “Yağmurdan kaçarken doluya tutulma” olasılığı yüksek bir yolda halkın “Kemal”i olmaya çalışıyor. Çevresini kuşatan siyaset bezirgânlarından kurtulursa halkla buluşup bütünleşecek. En büyük tehlike ise popülizm bataklığına sokulması. Bu dönemde iyi niyetli yeni siyasetçilere o kadar ihtiyaç var ki…

CHP’de ortalık toz dumanken ve kamuoyu da bununla meşgulken iktidar bundan yararlanmaz mı? Tabi ki böylesi bir fırsat kaçmaz. Taksimdeki bombalı saldırıyı PKK’nın yaptığını söylemeye bir türlü dili varmayan iktidar, konuyu unutturdu. Bölücü terör, gündemden düştü. Yine ABD’nin isteği üzerine Türkiye’de füze kalkanı kurulması sessiz sedasız kabul edildi. Sırada AKP’li bir milletvekilinin yolsuzluk yapanlara verilen cezaların azaltılmasını isteyen kanun teklifi var. O da bu toz dumanda TBMM’den geçer mi dersiniz?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.