CESUR YÜREKLİ KADINLAR

ABONE OL
18:45 - 01/10/2020 18:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Belirli günlerde anılan bazı konular bütün bir yıl unutulmaması gerekir. Bir gün tören yapılıp, günün önemini anlatarak iş bitti sanılmamalıdır. Kadınlar günü de bir günde bir panelle, toplantıyla, bir film gösterisi ile geçiştirilecek bir konu değildir. Ayrıca defalarca yazılıp söylendiği halde Türk dernekleri arka arkaya üç gün boyunca aynı günü anma etkinliği yaparak, dünya belirli günlerinde türk kadınlarına alman toplumu ile birlikte kutlama imkânı vermiyor. Her dernek bütün belirli günleri anmak zorunda olmadığı gibi birlikte tek bir etkinlikle kutlanabilir, anılabilir.

Bu yazımda cesur yürekli kadınları hatırlama, hatırlatmak istiyorum. Daha çamaşır makinesi, buzdolabı, mutfak robotu gibi kadınların işini kolaylaştıran ev alet ve gereçleri çıkmadan Anadolu’da başaran annelerden başlamalıyım, onlar tek başına hem ev işi, hem ailenin dışardaki işini yapan eli nasırlı kadınlarımız.
Aziz Nesin, Fakir Baykurt, Adnan Binyazar gibi edebiyatta ün kazanmış yazarları babasız yetiştiren anneler. Ataerkil toplumda cesur yürekli olmadan yaşama, çocuk yetiştirme öyle kolay bir iş değildi. O anaların okuma yazması bile yoktu, ama saçlarını süpürge ettiler, evlatlarını yetiştirmek için. Ünlü olmayan böyle kadınlara romanlarında bu yazarlar başrolü verdiler.
Köyümde henüz böyle romanlarda anlatılmayan bir Emine Bacı vardı. Dört çocuğunu yetiştirdi. Öyle cesur olması gerekirdi ki, çeşme başında çıkan bir kavgada ona komünist diye beğırdıklarını hatırlıyorum. Bu kelimenin küfür yerine geçtiği yıllardı o yıllar. Bostanda çapa yapar, buğday tarlasında terler, evinde yemeğini yapardı. Elin işine giderdi, çocuklarını böyle büyüttü.
Parlamento binası önünde durup bir gün oraya gireceğim diyen genç Gerhard’ın annesi de İkinci Paylaşım Savaşı’nda yalnız kalan kadınlardandı. Eski Almanya Federal Başbakanı Gerhard Schröder’den bahsediyorum.
Kültür ve Araştırma, Aralık ayı Mocca Dergisi’nde okuduğum ve yazımın başlığına aldığım İrena Sendlerowa (1910-2008) da cesur bir kadındı. 1939 yılından itibaren Varşova gettosundan ancak ölüler çıkabilirdi. Ama İrena binlerce, yüzlerce yahudi çocuğu kurtardı. Akadaşlarıyla akla hayale gelmiyecek yöntemlerle çocukları itfaiye, ambulansla kaçırıyor, çöp kutularına veya paket yaparak gettodan çıkarıyorlardı.
 
İşkence esnasında dahi sır vermedi, geri kalan yıllarını sakat olarak geçirdi. Hayatı ayrı bir roman konusu oldu, sayısız ödüller aldı, ama ölümü göze aldığı zaman rahat nefes alacağı yılları hayal etmekten çok uzaktı. Bu günlerde alman televizyon kanallarında konu yapılan Birinci Paylaşım Savaşı. İnsanlığa doğaya verdiği zararı sonradan anlaşılan o savaş olmasaydı, İkinci Paylaşım Savaşı olmazdı, çünkü Hitler diye bir caninin arkadasından milyonlarca insan gitmezdi, tezini savunan tarihçiler var. O zaman savaşın faydaları sayılıyor, imparatora bağlılıktan bahsediliyordu.
Duvarlar yıkılınca küresel düşünme başlandığı sanılmasın. Sınırları aşıp, tüm dünya kadın ve işçileri bir araya gelip hak ve özgürlüklerini aramalıdır, diyen Rosa Luxemburg
(1871-1919) sosyal demokrattı. Bu gün Rosa’nın adını anarken içi burkulan geleneksel sosyal demokratlar var. 4 Ağustos 1914 de tamamı tüm Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi (USPD) savaş kredisini bütçede kabul eder. Aynı yılın Aralık ayında iki milletvekili red cevabı verir. Karl Liebknecht ile Rosa Luxemburg 1916 yılında partiden ayrılıp, savaş karşıtı Sol Spartakus Grubunu kurar. Artık hayatları her an tehlikededir. Hapise düşer, savaş yıllarında hücre penceresinden kuşlara gönderme yaparak geçirir. Dışarda silâhlar patlar, ölüm vardır. O içerdeyken savaş taraftarları savaşın nesilleri tazeleyeceğini, önyargıları yok edeceğine inanıyorlardı. Felâketi savaş sonu sağ kalanlar çok geç anladı, diğerleri canlarıyla ödedi. 1918 Sonbahar ‘da İmparatorluk ve Monarşi birleşir. Luxemburg serbest bırakılır, bir yürüyüş esnasında Liebknecht’le birlikte gizlenir. Komünist Partisi’ni kurarlar. 15 Ocak 1919 tutuklanırlar, Liebknecht işkence görür. Rosa kumandanın odasında beklerken Goethe’nin Faust eserini okuyordu. Soruşturma sonunda silahla öldürülür, ölüsü 31 Mayıs’ta Landwehrkanal’da bulunur. Kumandan Waldemar Papst 1970 yılında ölümünden önce öldürme emrini verdiğini açıklar.
Rusya’daki komünist sistem onun istediği değildir. Hayatını kapitalist sisteme, savaşa karşı çıkarak geçirdi. Mücadele yolundan hiç şaşmadı, barışı bütün dünya için sınırları aşarak şart koşuyordu. Avrupa’da barış olsun, ama silâh satmaya devam edelim anlayışına karşı geliyordu.
Rosalia Luxemburg Rusya-Galizien’de dünyaya geldi. Polonyalı inancı olmayan Yahudilerdendi. Politika bilimi ve hukuk okumuştu, o konuştuğu zaman salon dopdolu olur, çıt çıkmazdı.
Asî idi, herkes gibi düşünmek zorunda değildi, kadınların çok nadir tahsil yaptığı zamanda doktorasını politika biliminde yapmıştı. Hapisten yazdığı mektuplarla edebiyat tarihine geçti. En tanınmış cümlesi:” Özgürlük başka düşünenler için vardır.”
Mücadelesini insanlığın özgürlüğü için yaptı. Yaşasaydı İkinci Paylaşım Savaşı’na engel olabilirdi belki. Tek başına da olsa Goebels tamamıyla savaş istiyor musunuz, diye gürlediğinde hayır diyecekti.
Bu gün kavuşulan özgürlüğe, böyle cesur yürekli kadınlar sayesinde insanlık ulaşmıştır. Kadınlara özgürlük, işçilere hak verilmeseydi, insanlık haksızlığa maruz kalır, özgür yaşayamazdı. Kadın, erkek, çocuk bir toplumu tamamlar.
Hoşça kalın!
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
 
Kaynaklar:
Mocca, Kültür ve Araştırma Dergisi, Aralık 2013, Sayı 18
Zeit Spezial, Deutschland 1914, Savaş başlayınca, 25 biyografi
Sayfa: 15, Rosa Luxemburg

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.