ÇEK BİR BİRLİK, BERABERLİK, SOĞUK OLSUN…

ABONE OL
11:55 - 23/10/2020 11:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Genç okurlarımızla, Ankara ve İstanbul gibi şehirlerimizin, 60’lı, 70’li yıllarını bilmeyenlere, o günlerin, belli çevrelerce çok yakından bildikleri iki mekândan bahsetmek isterim… İstanbul’daki Çiçek Pasajı’nı tarife gerek yok çünkü eski havası olmasa bile yerinde… Ama Ankara’daki Piknik öyle değil, yerinde yeller esiyor… Atatürk Bulvarı üzerinde ve Sakarya Caddesi’nin hemen köşesindeki Piknik ki üst katında Ankara Gazeteciler Cemiyeti vardı, aynı çiçek pasajında olduğu gibi günün entel takımının, işten eve giderken uğradığı bir mekândı… Ketçaplı veya sade kızarmış patatesin yanında bir de Arjantin Bira içilirdi… Siparişi alan garsonun, yüksek sesle tezgâhta çalışanlara, ” Çek bir Arjantin, soğuk olsun..! ” diye seslenmesi ise adeta bu işin bir ” Olmazsa Olmazı ” haline gelmişti… Uzun yıllar, içilen bu fıçı birasının gerçekten Arjantin’den geldiğini sandı insanlar… Oysa günün alışılagelmiş Tekel birasıydı ve Arjantin ismi, içildiği 1 litrelik, damacana gibi büyük bardaklardan gelmekteydi… Bu söylem Ankara Piknik’de olduğu gibi, İstanbul Çiçek Pasajı’nda da aynen uygulanmaktaydı… Fazla bir yararı olmamakla birlikte, kimseye de bir zararı olmayan bu küçük bilgiyi ve tamamen gösterişe dayalı söylemi aktardıktan sonra, gelelim şu birlik, beraberlik konusuna…

Bilindiği gibi; Anadolu topraklarının ve halklarının bölünmesine yol açabilecek olaylar ve gelişmelere, tarihten gelen reflekslerimizle karşı çıkarız ve bu refleksleri çağ dışı bulanlar da, bu tutuma ” Sevr Sendromu ” derler… Her nekadar, Sevr Anlaşmasının bir sonucu olarak Yunanlılar 15- 16 Mayıs 1919’da İzmir’e asker çıkartmışlarsa da, aslında etnik kökene dayalı ve birlik, beraberliğimize tehdit teşkil edebilecek Anadolu isyanları, Lozan Anlaşmasından sonra çıkmaya başlamıştır ve yakın geçmişimizle ilgili tarih bilgilerimiz arasında, müttefiklerin Lozan heyetine başkanlık eden İngiliz Lord Curson’un anlaşmayı, istemeye, istemeye ama günün koşulları gereği imzalarken, Türk heyetine başkanlık eden İsmet İnönü’ye söylediği ve
” Şimdi bu anlaşmayı imzalıyoruz ama bu anlaşma ile elde ettiğiniz tüm kazanımlarınızı, ileride tekrar bize geri vereceksiniz ” anlamına gelen sözleri de milli hafızamıza adeta kazınmış gibidir… Nitekim Cumhuriyet’in kurulması ve ardından 1924 Anayasası’nın kabul edilmesinin hemen ardından Anadolu’da etnik kökenli isyanlar başlamıştır ve bu isyanlara gösterilen tepki ile her dönem birlik ve beraberliğimize yönelik, her türlü girişime çarşı duranlar için ” Sevr Sendromu ” demek yanlış olmasa bile ” Lozan Sendromu ” demek daha uygun olur sanırım… Çünkü birlik ve beraberliğimizle, ancak Lozan’da elde ettiğimiz kazanımları koruyabiliriz…
Bu bağlamda da, birlik ve beraberlik söylemi çok fazla kullanılır… Özellikle milli bayramlarımızda her yapılan resmi veya gayri resmi açıklamada birlik ve beraberliğimize yapılan vurguyu bulmak mümkündür… Bizce, doğrudur da..! Ama son birkaç yıldır, Berlin’de yaşanan 23 Nisan kutlamalarındaki garabeti görünce ve bu garabete rağmen atılan birlik, beraberlik nutuklarını dumurca insanın aklına, içi boş ve gösterişten öteye gitmeyen ” Çek bir Arjantin, soğuk olsun ” söylemi geliyor…
Milli bayramlarımızın hepsi devlet tarafından kutlanır, okulların dışında çok sayıda vatandaşın coşku ile katıldığı şölenlere dönüşürdü… Ancak; küçük şehirler ve kasabalarda bu katılım, devlet kadroları. Okullar ve az sayıda vatandaş ile sınırlı kalırdı… Oysa dini bayramlarımızın kutlanmasında devlet bir organizasyon yapmaz ancak, bu bayramlarımıza da, halkın katılımı yüksek olurdu… Bu durum giderek değişti ve özellikle Berlin’de Başkonsolosluğun organizasyonlarına, sivil toplum örgütleri de katılsın istendi… Ne güzel… Devlet, millet el, ele sloganını, bundan daha güzel ortaya çıkartabilecek, hayata kavuşturabilecek bir girişim olabilir mi. Dini bayramlarımızda da böyle bir bütünlüğü sağlayabilmek mümkün ama pek kolay değil, çünkü Türk vatandaşı olup da, başka bir dine veya başka mezhebe sahip olanlarımız da var… Ayrıca, ateist olanlar da var… Ama milli bayramlarımız, Türk vatandaşı olan herkesin bayramı olabilecek niteliktedir…Aramızda; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup da, bir türlü Türk kavramını içine sindiremeyen, bunun bir köken tanımı değil, çok değişik kökenlerden gelen insanları, aynı çatı altında, aynı vatandaşlık kimliği ile birleştiren bir üst kimlik olduğu gerçeğini görmek ve kabullenmek istemeyenler de, ama Allaha şükür ki, çok azınlıkta kalmaktalar…Ancak; tüm birlik ve beraberlik söylemlerine ve devlet, millet el ele kavramını hayata kavuşturmak amacı ile çıkılan yolda gelinen noktaya bakar mısınız.Ve hiç kimse de bu bölünmüşlüğün önüne geçemiyor…Nasıl geçilsin..? Başkonsolosluk bu bölünmeleri yasaklamaya kalksa, bu defa da diyecekler ki  ” Bu benim milli bayramım… Nerede ve nasıl istersem öyle kutlarım, siz ne karışıyorsunuz..? ”  Gel de çık işin içinden… Nedir bu işten sağlanan çıkar..? Nedir bu hırs..? Anlayabilmek mümkün değil..! Hem bölünüp ayrı tarih ve yerlerde kutlamalar yaparlar ve hem de ağızlarından birlik beraberlik lafını düşürmezler… İşte bunları görüp, yaşadıkça, başlıktaki tekerlemeye dönüyor insan..” Çek bir birlik, beraberlik… Soğuk olsun “ 
Kalın sağlıcakla efendim… 
 
M. Deniz Olcayto   

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.