ÇARKLAR ARASINDA KALAN TÜRKİYE

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Çarklar arasında siyasal tıkanmanın ortasında kalmış bir Türkiye, böyle bir durumda düşünen yazan araştıran biri olarak yazmak istediklerimde bile bazen korkar hale geldiğimi ifade etmek isterim. Peki, seçim akşamı Başbakan inanılmaz harcamalarla yaptırdıkları AKP’nin parti binasının balkonundan verdiği şu sözleri hatırladığımda, acaba bu sadece bir gösterimiydi diye düşünüyorum.”Biz bundan sonra herkesi kucaklayacağız”ama şimdi geçmişe baktığımda, tıpkı Batı’da faşizmle yönetilen baskı rejiminin getirdiği korkunun aynısı değil mi yaratılmak istenilen, politbüronun yöneticileri bunları yapardı, balkonlara çıkar ve güç gösterisinde bulunurlardı, şimdi bunu AKP yapmıyor mu?

Ağustos 2001 Türkiye’de tüm gazetelerin birinci sayfalarına yansıyan bir haber. Recep Tayyip Erdoğan konuşmuştu,”laiklik elbette gidecek. Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye! Yahu bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek… Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına? Bu ne menem şey? Çıkıyor İçişleri Bakanı, devlet dine karışır diyor. Eee… Gerisini niye söylemiyorsun? Din devlete karışır demiyorsun. Hem laik hem de Müslüman olunmaz… Ya Müslüman olacaksın ya laik… Egemenlik Allah’ındır… Ben Müslüman’ım diyenin tekrar yanıma gelip ben aynı zamanda laikim, demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslüman’ın yaratıcısı Allah kesin hâkimiyet sahibidir. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır. AB’ye girmeyeceğiz. Avrupa Birliği’ne girmek için koşturuyorlar. Onlar bizi almayı düşünmüyorlar. Eee… Biz de girmemeyi düşünüyoruz. AB’nin asıl adı Katolik Hıristiyan Devletler Birliği’dir. Ümmetçilik tutar… Yahu bu milletin bütünlüğü’ ne mutlu Türküm diyene’ ifadesiyle sağlanır mı? Doğumları sadece kadınlar kadın doktorlar yapacaklar, doğum evlerinde sadece kadın doktorlar çalışacaklar. Türkiye Cezayir olur mu diye soruyorlar. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz. Allah’ın izniyle! Tüm çalışmalarımız kendi hazırladığımız senaryolardır, diğer senaryoları değiştireceğiz, Bu düzenin koruyucusu olmalıyız kendi düzenimiz kendi hukukumuz için geliyoruz. Kıyam başlayacak. Bir buçuk milyar nüfuslu İslam Âlemi Müslüman-Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor… Ayağa kalkacağız… Işıkları göründü, Allah’ın izniyle kıyam başlayacak”.Bu tüyler ürperten sözler şu anda Türkiye Cumhuriyetini yöneten Başbakan Erdoğan’a ait, değiştiler mi dersiniz? Buna siz karar verin.1996 yılında Erdoğan’ın yaptığı bu sözlerin, şu anda nasılda yansımalarını görüyor Türkiye.
Korkuyorum dediğimde haklıydım, yazan düşünen bilimi aydınlığı çağdaşlığı konuşan… Atatürk sevdalısı, onun her şeyden çok tarihi yaratan unutulmazlığına sahip çıkan bir avuç insanın korku içinde yaşamaya bırakıldığı bir Türkiye gerçeği değil mi yaşadığımız? Tüm bilimsel değerlerin yansıtıldığı kurumlar dinsel düşüncenin savunucularıyla donatıldı, yargı baskı altında, TSK, hukukun tüm bağımsızlığının sarsıtıldığı, hala bilim ve düşüncenin savunucularının içerde aylardır sorgulandığı bir Türkiye gerçeği.”Cumhuriyetin artık anlamı kalmadı” diyen bir zatın Cumhurbaşkanı olarak ülkenin başında olması, ne hazin bir tablo, ne hazin bir gösteri bu. Atatürk Türkiye’sinin tüm dünyaya yansıtıldığı bir resim.
Demokrasi’lerde sözde değil özde dolaysız bir anlayışın yansıtıldığı ülkelerde, sadece halkın konuşabildiği bir yansıma vardır. Ama Türkiye’de şimdi sadece tek bir adam konuşuyor, başka kimsenin konuşma hakkı yok, açıklama fikir beyan etme hakkı yok, yani Fransız 14’Lui gerçeği, kanun benim yasa benim kral benim. Vigtor Hugo ”Bir ülkede sevginin, doğruluğun gerçeklerin değişim anlayışının getirisinin önüne, yalakalığın ve dalkavukluğun getirisini koyarsanız, işte o zaman ülkeyi bitirirsiniz demişti. Şimdi yalakalığın ve dalkavukluğun getirisini yaşayan bir Türkiye yok mu önümüzde? Ben Başbakandan korkuyorum dedim yazılarımda, evet hala bunu söylüyorum ve korkuyorum, düşündüklerimi duygularımı okurlarımla paylaşamıyorum, ama hiç kimsede bana benim anlayışım içinde yazılar yazacaksın diye baskı altında beni tutma hakkına sahip değil. Anayasayı değiştirmek, yargıyı kendi sorumluluğundan çıkarmak, yani kendi anayasasını yapmaya çalışan bir sistem anlayışı. Peki, Yüce yargıya hâkim olmak, yâda buraya seçilmiş kendi düşünce eksenindeki kişileri atamak, sonrasında beni buraya AKP, atadı şimdi bende buna göre kararlarımı vermeliyim düşüncesini sorumluluğunu yaratmak hukukun hangi sayfasında yer alıyor dersiniz? Asıl rejim burada kendini yargılamaz mı.”Yani burada insanın aklına şu soru geliyor, tek adam anayasası (Conducator) büyük ‘şef yâda 14’lui kral benim. Yalnız yürütme değil: yasama, yargı ile birlikte-tüm erekler onun iradesine tabi olacak… Savcılar, Anayasa mahkemesi, her çeşit kontrol ve denetim mekanizması onun güdümü altına girecek”…Tıpkı İtalyan gazeteci yazar Eugenio Scalfari’nin sözlerinde saklı olan bu sözlerin anlamını çıkardığımızda bu gerçekle karşılaşıyoruz. Yani Anayasayı değiştirmeye çalışmak işte bu değişimin içindeki asıl maksadın ortaya çıkması anlamına gelmiyor mu sonuç? Diğer tarafta Eugenio kendi başbakanını Berlusconi’yi böyle anlatırken, bunun yansımalarının Türkiye’de yaşandığını bize veriyor, tevekkeli bizim başbakanımızla İtalya başbakanı Berlusconi nasılda ayrılmaz iki arkadaş dostturlar değil mi? Onun söylemleriyle Erdoğanın sözlemleri projeleri, halkın isteklerinin öne çıkarıldığı bir savunma uyanıklığı”Halk ne derse o olacak” demagojisi: RTE’nınkilerle ne denli örtüşüyor: ne kadar benzeşiyor değil mi? Belki de bir zamanlar tüm orta doğuda kendini İslam âleminin tek lideri olarak gören. Cemal Abdulnasır gibimi olmak hayali yatıyor içinde Erdoğan’ın kim bilir. İşte şimdi Türkiye’de kendi demokrasisini Anayasasını Hukukunu kendi düşünce anlayışı içinde yaratmaya çalışan bir sisteme hâkim olanların yönettikleri Türkiye ve hala açılım hayaliyle masalıyla demokrasiyi öne sürerek kendilerine alkış tutulmasını isteyenlerin hâkim oldukları Türkiye’ye baktığımda Çarkın içinden nasıl kurtuluruz diye düşünmekten kahroluyorum. Açılım gösterilerine gelerek resim verenlere baktığımda kahroluyorum, hala sanatın çağdaş anlamda yansımalarının konuşulmadığı, yerde sanatçı adıyla boy gösterenlerin, verdikleri resme bakınca üzülüyorum. Bir ülkede sanat bu kadar ucuz yansıtılmamalı, yalakalığın içinde malzeme olmamalı, işte bunlara baktıkça üzülüyorum, belki bu çarkın içinden kurtulacak tüm çağdaş değerler ve cumhuriyet ama dilerim Türkiye bunu yaparken tekrar karanlıklara gömülmesin.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.