CAMBAZI BIRAK YOLSUZA BAK

ABONE OL
18:45 - 01/10/2020 18:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

AKP, on iki yıldır gerek çağdaş, laik cumhuriyete karşı eylemlerini gerekse yasa, anayasa tanımaz tutumunu parmak sayısı fazlalığı sürdürdü.

Yüce Mahkeme, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle AKP’yi mahkûm etti.

Başbakan, bu mahkûmiyeti unutmadı.
Parmak sayısı kuvvetler ayrılığı kuralları içinde yargı ve yargının bağımsızlığı karşısında her zaman işe yaramıyordu.
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, HSYK, yasalara, anayasaya uygun olmayan parmak sayısını ”ben yaptım oldu” keyfiliğe geçit vermiyordu.

Üstelik Çankaya’da hukuk adamı dürüstlüğü AKP’yi ve de Fatih Altaylı gibi gazetecileri(!) rahatsız eden bir cumhurbaşkanı vardı.

Başbakan ve AKP’lilerin yargıda, görevi kötüye kullanmaktan, kalpazanlıktan, yolsuzluktan bekleyen davaları vardı. Bu kurumlar ile bu davalar Başbakan ve AKP üzerinde Demokles’in Kılıcı gibi duruyordu. Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi bitince ilk engel kaldırılmış oldu.

Gül, MHP’nin desteğiyle dindar-kindar cumhurbaşkanı olunca AKP’nin her kararını onaylanıyordu

Başbakan her dediğini, her istediğini yapacağına inandırılmıştı.

Bu nedenle yargıyı kendi güdümüne çekebilmek için cemaatle işbirliği yaptı.

Kadrolarında, esnaf, eşraf tefecisi, softa görünen at cambazları vardı ama akademisyen, donanımlı, bilim adam etiketli elemanları yoktu Ama cemaat bu konuda donanımlıydı.

Din tacirliği dışında gazeteci kadrosu da yoktu.

Cumhuriyet’le, Kemalizm’le sorunlu olan dönek liboşlarla da o eksikliği tamamladı.

MHP’nin oy desteğiyle referandumda yargıyı cemaat kadrosuyla ele geçirdi.

BOP projesinin taşeronu olunca ABD’nin haremine Hurrem Sultan gibi olmazsa da Müslim Ağa olarak girebilirdi.

Irak’ta, Libya’da, Mısır’da dökülen Müslüman kanı sayesinde ABD’nin, Avrupa kapitalizminin güvenini kazanmıştı.

Gezi olaylarında panikleyip cinayetleri teşvik etmesi, her yenilgisini, velinimetlerine bağlaması güven kaybı yarattı.

Ama Mısır’da Mursi hayranlığı, Suriye’de kan dökme histerisi ile gözden düşmeye başladı.

Başbakanın kendini tek kudretli sayması, cemaati saf dışı etmeye kalkışması ona pahalıya mal oldu.

17 Aralık 2013, bir dinci partinin Allah’ı Allah’la aldatarak yıllarca nasıl harama uçkur çözdüğünün ayan beyan ortaya çıktığı günün miladıdır.

O gün mahalle abaza imamın köy muhtarı ile dört şahidin şeriata uygun olarak yaptığı zina baskınından başka bir zina suçüstüsüydü.

Bu toplumun karşısına çıkıp:

”Ya Allah, bismillah ”

Diyerek, kurdele keserken milletin inancını, kutsalını araç ederek yetim hakkına tecavüz etmenin suçüstü yakalanmasıydı.

Halkın hakkını rüşvet olarak ayakkabı kutularına, mahdumların gemiciklerine istif etmelerinin ortaya saçılmasıydı.

Zengin himmetiyle okutulan başbakan çocuklarının milyarlara servetlere, vakıf yutturmacısıyla gasp ettikleri yetim rızkından çaldıkları haram cerahatinin sokaklara taşmasıydı.

Devlet yönetiminin ehil olmayan hamamböcekleriyle doldurulmasıyla ortaya saçılan iğrençliğin sınırları aşıp İran’dan Dubai’ye kadar uzanan vurgunların ortaya dökülmesiydi.

Dört bakana yolsuzluğu kabullenerek başbakan ve ailesini kurtarma dayatmasını içine sindiremeyen Erdoğan Bayraktar’ın: ”Her şey başbakanın emri ile yapıldı. Biz suçluysak başbakan da suçludur.” Duruşu ile başbakanın ve çocuklarının bu yolsuzluk ve rüşvetin merkezinde olduğu ortaya çıktı

Başbakan çocukları, bakan çocukları, bakanların kendileri, belediye başkanları, yandaş medya, tüccar, bürokratlar bu rüşvetin, yolsuzluğun, hırsızlığın baş aktörleri olduğunu dünya ibretle seyretti.

Bu kez gün doğmuş, karanlıkta gizlenen yarasalar suçüstü yakalanmışlardı.

Başbakan panikledi ve can havliyle kaçacak yer aramaya başladı.

Bu kanıtlarla, belgelerle iki yıl önce kurduğu yargı düzeni bile iktidarını, itibarını kurtaramazdı..

Bu nedenle hiç bir ülkede cesaret edilemeyecek baskı ve yargıya el koymayla yargının yasal kovuşturması engellemeye koyuldu..

Yargı kararını yargının emrinde olması gereken polis ve idare yasaları çiğneyerek uygulamıyordu.

Ya da yargı emrini yerine getiren polisler, bürokratlar yasal olmayan yöntemlerle görevden atılıyordu.

Savcılar tehdit ediliyor, görevden alınıyor, Deniz Feneri gibi asrın soygununu olmamış gösterecek savcılar atanıyordu.

Başbakanın oğlu babasından aldığı güçle 2 Ocaktan beri ifade vermeye gitmemekte direnmektedir.

Başbakan yurt dışına çıkınca Bilal Erdoğan saklandı. Şimdi babasının etekleri altında ”sıkıysa gelin alın” kabadayılığını yapmaktalar.

Başbakanın her emrini anayasaya, yasaya rağmen yerine getirecek kişiyi Adalet Bakanı yaptı.

Bekir Bozdağ, bu hırsızlığı, rüşveti, yolsuzluğu neye mal olursa olsun kapatmak için başbakanın buyruğunu dinleyecek ve HSYK’yı değiştirecek, AYM bu yasayı iptal bile etse bu süre içinde yapacağını yapacak.

Kamu Baş denetçisi Nihat Ömeroğlu, Zekeriya Öz’e soruşturmayı ve başbakanın oğluna yönelik suçlamayı geri alması için tehdit ettiği dünya haber ajanslarına kadar düştü.

Savcı geri adım atmayınca dosya elinden alınarak, Bakırköy’e sürüldü.

HSYK yasa değişikliğini her türlü zorbalığı kullanarak çıkarmak isteyen AKP’nin zorba milletvekili Zey it Aslan, Yargıçlar sendikası başkanı yargıç Ömer Eminağaoğlu’na masa üzerinden tekme vurarak yaraladı. AKP milletvekili ise CHP Milletvekili Müslim Sarı’nın kafasına tablet fırlatarak yaraladı.

Tüm bu zorbalıklar, kanunsuzluklar yaşanırken, İmralı’dan başbakana bir destek geldi:

Öcalan, ”17 Aralık sürece yönelik darbe girişimidir” diye başbakana destek verdi.

Yedek lastik artık BDP olacak.

Bir dalda iki cambaz, halkı sürü yerine koymaya alışmışlar ya.

Ama unuttukları bir gerçek var:

Türkiye 17 Aralık’tan önceki Türkiye değil.

Cambaza değil artık yolsuza bakacağız!

Ve mutlaka bu soygunun hesabını soracağız!

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.