BURSA’da HASTALANMAYIN, İSTANBUL’da ÖLMEYİN…

ABONE OL
11:51 - 23/10/2020 11:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BURSA’da HASTALANMAYIN, İSTANBUL’da ÖLMEYİN…


İnsanoğlu Fani…

Mal-mülk edinmek veya güç kazanmak için bütün aklımızı kullanıyoruz. Mevcudu çoğaltmak için varsa bütün imkanlarımızı seferber ediyoruz. Bütün bu koşturmaca ile geçen ömrün sonunda soğuk, ıslak bir çukura koyup, üstümüze tahtaları diziyorlar ve toprağı yığıyorlar. 

Kazanmaya çalıştığımız gücü, parayı, malı-mülkü başkalarına bırakıyoruz. Hayatımız boyunca hangi güzel manzaradan etkilenmiş, hangi güzeli sevmiş, hangi şarkı ile çoşmuş, kısacası neden zevk almış isek bunlar yanımıza kâr olarak kalıyor. Anılarda ise ismin ve resmin silinmemesi, bir davaya gönül vermiş, onun için fedakârlık yapmış olmakla mümkün. Bir öksüzün başını okşayıp iyilikleriniz ile onun kalbini kazanmış, insanlara örnek olmuş iseniz, bir yazılı eser, bir yapılı bina bırakmaya fırsat bulmuş iseniz ne mutlu size!
Yaşamın her geçen gün zorlaştığı, insanların giderek yobazlaştığı, birbirinden uzaklaştığı bir çağda yaşıyoruz. Ömründe dostluktan başka bir şeye yer vermeyen, ailesini rahatça geçindirip, evlatlarına helal lokma yedirmek ve okutmak için çabalayan,  insanlığa faydalı olacak bir meslek sahibi olmasını isteyenlere ne mutlu! 

Bu tip insanların en büyük arzusu hastalandıklarında kolaylıkla ulaşabilecekleri bir hekim, öldüklerinde etraflarına eziyet etmeden bir defin töreninden ibarettir. 

Bir süredir yaşadığım gerçekler ve karşılaştığım olaylar yukarıdaki başlığı atmama neden oldu. Eşim belini kırdığında, Bursa Tıp Fakültesinde müdahalesiz geçen bir ay ile kardeşimin ölümünde İstanbul da defin için 2 saatlik yol kat etmek içime ukte oldu. Açıkçası bir dağ köyünde yaşayıp, bir köy mezarlığına gömülme arzumu depreştirdi. 

Kızım çamur içindeki mezarı görünce; “Amcamı bu balçığa’mı gömecekler?” diye isyan etti… Sonra’da “Neden yabancıların mezarlıkları çiçek bahçesi gibi de, bizimkiler böyle çamur yığını, kötü ve uzak?”  diye tamamladı cümlesini… Cevap veremedim. Ne diyebilirdim ki? Şanlı Osmanlı tarihi ile övünen, her gün televizyonlara yeni bir dizi koyanların ölenlere hizmet için zaman ayıramadıklarını mı söyleyecektim?

Birkaç gün önce de Bursa’da sevgili karımın kardeşine yoğun bakım bulma telaşına şahit olmuştum. 

Ülkemde en yüce değer olan İnsan’ın Bursa’da hastalanmaya, İstanbul’da ölmeye hakkı yoktu demek ki…

“Benden hastane, alet edavat isteyip duruyorlar” diye yakınan bir sağlık bakanı ile, sadece yaşam için Rezidanslar inşa eden ülkemin en büyük kentinin belediye başkanından nasıl bir çözüm umabilirdim ki?? 6 bin kişilik rezidansı inşa edenler, bunların çocuklarının nerede oynayacaklarını ve okuyacaklarını, gerekli içme ve kullanma suyunu nereden sağlayacaklarını, hastalandıklarında hangi hastanede bakılacaklarını, öldüklerinde nereye gömüleceklerini de planlamak zorundadırlar. Maket üzerinden ev satıp, paraları cukkaya indirmek, bir kısmını bu saydıklarımı göz ardı etmek için rüşvet olarak paylaşmayı doğal saymak ülke insanıma yapılan en büyük kötülüktür. Avrupa’da gezdiğim pek çok yaşam alanında en kalabalık yerleşimlerin bile ne kadar planlı bir şekilde düzenlendiğini görünce bir dostumuzun “Onlarla aramızda bin yıllık düşünce farkı var. Biz; manzarası ile ünlü; otel olacak yere Mudanya da ki gibi devlet hastanesi, hastane olacak yere de otel yaparız…” sözünü anımsamadan edemedim. 

Bir yanda devleti özel hastanelere peşkeş çekenler, öte yanda güzelim arazileri beton kazıklarla dolduranlar öteki tarafta yaptıklarının hesabını acaba nasıl verecekler?

Birilerinin “Halk iktidarı” dedikleri şey, planlama ve bilimsel düşünce becerisinden uzak “Cahillerin iktidarı” oluyorsa söylenecek bir söz bulamıyorum.

Çünkü ben, bir insanın nasıl yaşadığına değil; nasıl öldüğüne bakarım…

Ölüm bazen bir ömrün betimlemesi olur da…

Taner Tümerdirim

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.