BONAPARTİZM…

ABONE OL
11:51 - 23/10/2020 11:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BONAPARTİZM…

Dünyanın hiç bir ülkesinde geçmiş tarihi yargılarken. Tarihi yazan ve ülkesinin uluslararası saygınlığına adını veren bir devlet adamının adı kazanımları, benim ülkemde Atatürk ve onun silah arkadaşları için hazırlanan bir senaryo gibi yazılamaz. Atatürk bugün yaptıklarıyla, devrimleriyle, Laik çağdaş düşünce anlayışıyla, kurduğu cumhuriyetle ve miras olarak bıraktığı Akıl ve bilimle asla tartışılamaz. Atatürk ve cumhuriyet birilerinin her zaman korkarak baktıkları değişim olarak kalacak, öyle sanıyorum bu da ülkede her zaman yaşatılacak huzursuzluğun acı yansımaları olarak geri dönecek. Toplumun eğitimden ve aydınlıktan uzak bırakılması, işte asıl tehlikenin adı bu bana göre. LAİK düşüncenin bugün Türkiye’de yargılanıyor olması, tarihe, Atatürk ve cumhuriyete karşı beslenen kin ve düşmanlığın bir yansıması değil mi? Türkiye’nin tükenişine sebep olanların, her yıl 20 milyar dolar getirisi olan Turizmin yok olması bile umurlarında değil. Yapılmak istenen anayasayı kendileri gibi yazmak ve tüm yetkilerin TEK bir adama göre hazırlanmasının gayreti, . Ülkenin içine düştüğü felaket kimseyi ilgilendirmiyor. Millet hala başkanlık modelinin ne olacağını, ya da neler getireceğini bilmiyor. Gerçekten eğitilmiş okumuş araştıran sorgulayan aydın bilgili bir toplum olabilseydik. Bu gün başkanlık masalının ülkeye ne kadar büyük bir felaket getireceğini görmüş olurduk. Parlamenter sistem olmayacak, peki ne olacak? Konuşan düşündüğünü korkmadan söyleyen aydın düşünen yazan yazar gazeteci kalmayacak. İnsan hak ve özgürlüğü, akıl ve bilim karşısına din inanç saygınlığının siyasete dönüştürülmüş ümmet şekli konulacak. Milletin sesi çıkmayacak, sadece tek bir güç koca bir ülkeye hâkim olacak ve dahası var, ama bunu yarın bu modele dönüşecek olan zaman içinde nasılsa yaşayacağız.

SORGULAMAYA KORKAN TOPLUM…

Kendisini yöneten sistemi sorgulamaktan korkan bir toplum olmak, işte asıl felaket budur bana göre. Her zaman yazdığım gibi, cahil bırakılan eğitimden değişimlerden aydınlıktan uzakta bırakılmış bir toplum asla seçme hakkına sahip olamaz, ya da neyi neden seçtiğinin farkına değildir. Birileri asıl bu tabloyu çok ister, zira bugün kendisini sorgulatmayan ve sorgulanmaktan kaçan bir sistem hâkim ülkeye. Hitler toplulukların düşüncesini durdurup, duygularını satın alan ve kalabalıkları çok iyi analiz ederek etkileyen bir konuşma yeteneğine sahipti. Bugün bu yansımayı ülkeye hâkim zihniyette görüyoruz. Aydın araştırır sorgular ve öyle karar verir, AKP bunu istemiyor, onların istediği cahil yobaz okumayan, eğitimsiz, duyduğuna inanan öyle karar veren bir toplum. Şimdi işte Türkiye böyle bir toplum haline getirildi. İnadına ümmetler topluluğu ve karanlıklardan beslenen bir anlayış. Tepkisiz korkan bir toplum ve 14 yıldır beyinlere zerk edilmiş narkozun hala etkisinden kurtulamayan uyuyan bir toplum, şimdi yaklaşan korkunç tehlikeyi nasıl görebilir? Savaşın terörün her türlüsüne karşı olan biriyim, ülkesini seven birinin teröre alkış tutacağını sanmıyorum. Ama bugün terörle mücadele etme noktasında Türkiye belirsizlikler komedisinin içinde ve orta doğunun KABİLE demokrasisine sürüklenmekte. İslam dünyasında hangi ülkede demokrasi var? İnanç saygınlığının siyasete kurban edildiği bir ülkede demokrasiden söz edilemez.

DEMOKRASİYİ YOK SAYMAK…

Ülkesini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine şikâyet eden bir zihniyet bu ülkede cumhurbaşkanlığı yapmadı mı? 19 Aralık 1992’de yaptığı bir konuşmada, ”Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik ve laiklik, bu millete zorlatma şeklinde dayatılmış. Milliyetçilik maalesef bir nevi ırkçılık şeklinde devam etmiştir’ ‘Malum zihniyet ” Ne mutlu Türk’üm diyenler laiklik sevdasında olanlar, Türkiye’yi ilkel bir hale getirmişlerdir” diye meclis kürsüsünden konuşmadı mı? Demokrasi ve laikliği ilkellik olarak gören bu zihniyet, yıllar öncesinden bu senaryoyu yazmıştı. Şimdi yapılmak istenen bu senaryonun dizi filim halinde çekilmesidir. Bu ülkede Başbakan ya da Cumhurbaşkanı olanlar, 14 yıldır inanç saygınlığını siyasetin getirisinde duygusal anlamda millete yansıtmaya çalışanlar, bunun yok saymaya çalıştıkları laiklik ve onun eseri olan özde dolaysız bir demokrasi sayesinde olduğunu unutmamalılar. Ülkenin beceriksiz siyaset adamları yüzünden içine düştüğü zor dönemde, tüm sistemlerin tıkandığı bir noktada. Orta doğuda devam eden savaş, güney doğuda binlerce insanın evini barkını kaybettiği, geleceğinin ne olacağını düşünemeden korkarak yaşadığı, nereye gidiyoruz diye kendi kendimize ancak sora bildiğimiz bir ülkede. Biz hala Laiklik Anayasada olmasın, Atatürk düşünce ve anlayışına karşı ümmet gerekli diyerek onu yok saymanın. Cumhuriyetin tüm değerlerinin karşısına inancı kullanarak Osmanlı ruhunu canlandırmanın gayreti içindeyiz.

Toplum gergin korku içinde, Milli bayramlar sebepsizce iptal ediliyor, Atatürk laik cumhuriyet yok sayılıyor, eğitimsiz cahil cühela halkın sistem tarafından servis edilen boyanmış içi boş haberleri bile okuyamadığı, sadece duyduğuna inanarak karar verdiği bir ülke olmak, daha doğrusu çarklar arasında kalmış bir millet olmak. Tıpkı Nietzsche’nin düşünce anlayışındaki bakışı değil mi?” Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabazlardır! Bu yansımayı defalarca yazmama rağmen hala değişen bir şey yok, zira sisteme hâkim olanların istedikleri tablo bu olmalı bana göre. Toplum okur araştırır aydınlanırsa, onların saklı bıraktıkları gerçekleri sorgulama cesaretleri olacak işte bunu istemiyorlar. Hiç bir ülkede ülkeyi yöneten bir anlayışın, hür özgür basını susturarak kendi medyasını kurduğu nadir görülmüştür. Şimdi laiklik anayasada olmasın diyerek korkunç bir hatanın içine düşmek, Atatürk sevgisinin, onun akıl ve bilim mirasının getirdiği değerlerden rahatsız olarak sürekli yok saymaya çalışmak, tüm maksatların ortaya çıkması anlamına gelmiyor mu? Türkiye zor bir süreçten geçiyor. Belki de siyasal tarihinde hiç bu kadar tüm sistemleriyle tıkandığı görülmemiştir. Şimdi ülkeyi geldiği bu noktada çarkların arasına sokanlara sormak gerek. Peki, şimdi ne olacak? İşte bunun yanıtını ardı ardına yaşananlar yaşanacaklar gösterecek. İnadına otoriter bir yönetim biçimini hayata geçirmek adına, tek bir kişinin ağzından çıkacak kararlarla. Türkiye nasıl bir şekle gelecek bunu düşünmek istemiyorum. Başkanlık modelini bu ülke kaldırmaz, zaten şimdi Başkanlık modelinin tüm yansımalarını yaşıyor bu millet. Parlamenter sistemden başka bir yönetim biçimi felaketin adı olur. Türlü açıklamalarla sürekli gündemi değiştirmek, başkanlığı isteyenlerin hazırladıkları bir senaryodan başka bir şey değildir. Cahil ve cühela toplumsa saklanan gerçekleri göremediği için yazılmış hikâyeye inanmış durumda. Bugün Televizyonlarda günün 24 saati oynatılan içi boş mistik dizilere dönüşmüş ülke. Buda Türkiye’nin kültürel, sanatsal, eğitimsel noktada geldiği durumu gösteriyor. Demokrasiden, aydınlık ve laik düşünce anlayışından, Atatürk devrimlerinden, cumhuriyetten, akıl ve bilimden ülkeyi koparırsanız, ülke işte o zaman kaçınılmaz sonları yaşamaya başlar. Aslında birilerinin de istedikleri bu değil mi? Adını bile koydular ılımlı İslam cumhuriyeti, ya da her yerde yazmaya çalıştıkları son Osmanlı. (RTE) nin dediği gibi, ” tutturmuşlar bir laiklik, boş verin bunu ne laikliği, bundan sonra ümmetçilik evladır, geliyoruz sindire sindire geliyoruz” Sözleri hala hafızalardan silinmedi. İşte şimdi Türkiye bu sonu bu felaketi yaşamaya başladı bile. Muhalefeti olmayan bir ülke ve AKP bu gerçeği gördüğü için tüm fırsatların kendisine dönmesini kurnazca iyi kullanıyor. Kurnaz siyaset işte onların yaptıkları. Bunu da şu ana kadar çok iyi becerdiler. Felakete sürüklenen koca bir ülke. Ama gerçeği hala göremeyen bir muhalefet ve asıl felakete ortak olanlar da onlar değil mi?

ANAYASA VE BAŞKANLIK…

Ülkenin içinde bulunduğu bu zor dönemde, hala Anayasa ve inadına Başkanlık diyenlerin bazı gerçekleri görmemeleri düşündürücü değil mi? Kendi Anayasalarını ve içinde Başkanlık diyen masala zemin hazırlar nitelikte bir senaryonun yazılması neden saklanıyor? İçeriği belli bir Anayasa ve Başkanlık modelinin ülkenin kaderinin tek bir kişinin elinde olması, demokrasinin tamamen unutulması demektir. Parlamenter sistemdeki çok sesliliğin yok sayılıp.

Laiklik, Atatürk ve Cumhuriyeti, ilkellik olarak gören bir anlayışın ülkeye hâkim olması başkanlık demektir. Güneydoğuda son derece ciddi anlamda yaşananlara baktığımızda, bu durumun çözümü konusundaki inatlaşmak ve önemli sonuçları konusunda kimse felaketin farkında değil? İnsanların yaşama umutları kaybolmuş, Bölünmeye adım adım yaklaşan bir Türkiye, şimdi tehlikeyi nasıl yazabilirim bilmiyorum, ama hala meydanlarda şişirilmiş topluluklarla açılış bahaneleriyle yapılan konuşmalar, millet aynı şeyleri duymaktan usandı sanırım, paralel yapı, Orta doğuda yaşananların yansıtılış şekli ve asıl onaylamadığım önemli bir gerçekse, cumhurun bu kadar çok sık meydanlarda olması, siyasal figür olarak yapılan söylemler ve açıklamalar. Tarafsız olması gereken bir cumhurun, bir siyasal partinin etkileşimini hala yansıtıyor olması. Anayasa kararlarını dikkate almamak, tarihi inkâr etmek, otoriter bir yönetim biçimi anlayışıyla tüm sistemi kendi kontrolü altında kullanmak ” Tek Adam” olmak. Atatürk Türkiye’sine, akıl ve bilime, aydınlığa, tarihe, cumhuriyete ve laik düşünceye sivil darbenin adı, diğer bir yönüyle, yapacakları Anayasa ile yetkileri elinde tutacak bir Başkanlık yapılmaya çalışılan bu. Türkiye Parlamenter sistemin dışında bir yönetim biçimini kabul edemez. İnsan hak ve özgürlüklerinin olmadığı, konuşamayan bir Türkiye bunun adı bana göre Başkanlık değil mi? Bu sistem tarihte yaşanan ve Batı’ya teslim olmanın adıdır. Son yaşanan siyasal krizi yaratanlar bu gerçeği umarım zamanında görürler. Türkiye artık fiilen Başkanlık modeline girdi bana göre. Dünyanın dışarıdan heyecanla seyrettiği bu güzelim ülke. Başkanlık hayaliyle yanıp tutuşanların ihtirasları hırsları hayalleri yüzünden. Tarihin tüm saygınlığını, otoriter bir zihniyetin düğümlediği çarkların arasında, ne yazık ki yavaş yavaş bir daha açılmamak üzere bağlayacaktır. 

Türkiye zor yıllara hazırlanmalı derim.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.