BİTMEYEN YANGINLAR, SÖNMEYEN KANDİLLER…

ABONE OL
11:43 - 23/10/2020 11:43
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bu hafta hem yurdun dört bir yanında, hem de kalbimizde bitmeyen yangınlar var.
Her nedense rüzgârın şiddetlendiği dönemlerde ormanlarımızı iki-üç yerden yükselen alevler teslim alıyor.
Çocuk ve gençlik yıllarımızı ağaç, orman, deniz ve dere kenarlarında geçirmiş; uzun yıllar dağ ve ormanlarda izci kampları kurmuş, yelken-kürek denizcilikle uğraşmış, mongolfier balonla bulutların arasından yer yüzünü seyretmiş, doğada ki her şeyin canlı olduğuna inanan biriyim. Eğer doğa’nın insanlarla konuştuğuna, iç sesinizle onlarla sohbet ettiğinize inanırsanız söylediklerini duyabilirsiniz. Bana göre her ağaç toprağa bağlı ve kurumamış ise, yanarken insanlar kadar acı çeker. Hisleri, duyguları, korkuları vardır.
Rüzgâr; meltem veya fırtına şeklinde eserken, yağmur damla-damla ya da iri taneler halinde yağar ise, bir sevinci kızgınlığı ya da üzüntüyü hissedersiniz. Onların gölgesinde dinlenirken tüm bu duygular sarar dört bir yanınızı…
İzcilik yıllarımızda orman yangınlarında gönüllü olarak görev almış, pek çok canlının (genellikle yavaş yürüyen kaplumbağa ve kirpilerin) “bizi kurtarın…” dercesine insanlara nasıl yöneldiklerine ve onlara doğru koştuklarına defalarca şahit olmuşuzdur.
Adlarına türküler yazılmış olsa da, eski ormancıların koruma konusunda ciddi yetkileri ve sorumlulukları vardı. Şimdi ise Milli Parklarda bile orman muhafaza memurlarının hükmü kalmadı.
Yangınlarla birlikte dedikodular da başladı tabii…
Yok THY. Yangın söndürme uçağı ihalesini başka bir firmaya kaptırmış… Yok ihaleyi alan firmanın uçağı yokmuş. Personeli azmış. Bir kısım müteahhitler yanan yerlere daha sonra bina yapmak için bu yangınları kasıtlı olarak çıkarttırıyorlarmış vs. gibi.
İstanbul da ki kapalı çarşı esnafının aşırı yağmurda dükkanlarını su basınca belediye başkanına “Nerede bu Afad? Bir tek yetkili bulamadık?” diye bas-bas bağırması gibi yanan evlerini seyredenlerin de “Nerede bu itfaiye?” diye feryat etmeleri birbirine benziyordu.
Korumadığımız ve sahipsiz bıraktığımız yerlerin çalınması, yanması, yağmalanması son derece normal. Ormanları korumak için eskiye dönmek, ormanları devlet ormanı yapmak ve sahiplenmek şart. Yoksa bu yangınlar hiç sönmeyecek.
***
Bu hafta bir başka acı ise yüreğimizi yaktı. Öyle ki, Mudanya’nın fakir-fukarasının yakından tanıdığı, diş doktoru, Dosteli tasavvuf musikisi derneğinin kurucu başkanı, deniz dostu, eski izci arkadaşımız Osman Ergun Esrigün’ü kaybettik. Esrigün kendisini sevenleri ve son durağı olan Uğur Mumcu Kültür merkezi yanındaki dernek binasının, on yıl boşunca ramazan ayında her akşam 400 kişinin lokma ettiği ramazan çadırını, Mudanya ya ilk kez sema gösterini getirdiği meydanı, bayramlarda ayakkabı ve giysi dağıttığı kapıyı, o kapıda ramazan boyunca sönmeyen kandilleri, küçük yelkenli teknesi ile dolaştığı kıyıları yalnız bıraktı. Yanına bir mana aldı, kayığına binip sonsuzluğa gitti. Anıları kaldı ondan geriye…
Unutmamak gerekir ki, bir yeri zenginleştiren insanlardır. İnsanın olmadığı her yer sadece ıssız değil fakirdir de… Bu zamansız ölüm zaten pek çok yönden fakirleşmiş olan Mudanya’yı biraz daha fakirleştirdi. Umarız özenle yaktığı kandilleri sönmez, yaptığı iyilikler unutulmaz, yattığı yerden ışık saçmaya devam eder. Allah rahmet eylesin. Ruhu şad olsun.
Taner Tümerdirim
[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.