BİRLİĞİN GÜCÜ

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 İnsan sosyal bir varlık olduğundan dolayı ilkel kabilelerde bile birlikte yaşamaya özen göstermiştir. Sosyal ihtiyaçlardan gelen beraberlik önce aileyi bir araya getirmiştir. Ailelerin birleşmesi ile köy, mahalle şehir, bölge coğrafyada sınırları çizmeye başlamıştır. Ülkelerin sınırlanması ile devletler meydana gelmiştir.

Toplum çok daha geniş anlamdadır. Millet kavramı sınırlarla belirlenirken, topluma sınır konamaz. Birbirine çok uzak mekânlarda oldukları halde sosyal görüş, adet, örf ve alışkanlıklarda birbirine benzeyen toplum grupları görülür.
Sosyal grupları, tarihi gelişmesini toplumun birleştirici, esnek niteliklerini inceleyen bilime sosyoloji denir.
Her ne kadar August Comte, 1839 yılında yayınlanan eserinin
4.cildinde sosyoloji kelimesini ilk defa kullanmış olsa da bir kişiye mal etme doğru olmaz. Zira ondan önceki yazar ve filozofların etkisi yok sayılamaz.
Antik çağda filozoflar sosyal konularda da düşünce ürettikleri için felsefe ile sosyoloji anlamda birbirine karıştırılmıştır. Buna rağmen sosyolojiyi felsefe, psikoloji gibi bilim dallarından tamamen ayırmak mümkün değildir.
İlk etapta insanları birlikte yaşamada sosyal ihtiyaçlar rol oynamıştır. Fakat insanı diğer canlılardan ayıran özellikleri unutmamak gerekir. Sevgi, düşünme, mantık, empati gibi duyguların tatmin edilmesi zorunluluğu getirir. Bu nedenle iyi kötü anlamları ortaya çıkar. O halde her aile çocuğa pozitif ortam yaratmıyor.
Sosyal olaylar sosyal sistem içinde çeşitli kısımları birbirinden ayırmak zordur. Birbirleriyle iç içe daima bağlantı halindedir. Araştırmalar düşman yaratacak amaç için yapılmamalıdır. Pozitif amaçlara hizmet eden sosyolojik araştırmalar barışa katkıda bulunur. Bir kişiyi veya bir grubu dışlarsa iyi niyetli ve güvenilir değildir.
En büyük toplum gruplarını inanç grupları meydana getiriyor. İnançlar cami, kilise gibi yapılarla görülür hale geliyor. Bu durumda coğrafyada çizilen sınırları aşıyor.
Belli sosyal düşünceleri, yardımları, işbirliğini güçlendirmek amacı ile kurulan dernek, vakıf gibi kuruluşlar topluma faydalı hizmetleri uygularlar. Amaç ve uygulamalarda benzeyen derneklerin bir araya gelmesi, birlikte hareket etmeleri güçlenmelerini sağlar.
Derneklerin her gün üyelerini çoğaltmaya gayret etmeleri yararlı olur. Yalnız başkanların söz sahibi olması topluma bir fayda getirmez. Türkiye’de yaz tatilimi geçirdiğim siteye komşu site yönetimine, çok rahatsız oluyoruz akşam eğlencelerinde lütfen müziğinizi çok kuvvetli açmayın, dedim.
 
Sen kimsin, başkan mısın, diye sordular. Yani başkan olmayanın söz hakkı yok. Sözü dinlenmeyen halk kendine göre yöntem üretiyor. Herhalde tarihte hep böyle idi, ama günümüzde bireyler ünlü değillerse köşe yazarlarını kayıtsız sözcü seçiyor. Komşular sorunlarını devlet dairelerine, dernek yönetimine götürmek yerine köşe yazarlarına getiriyorlar. Dernek yönetimleri de taraf sistemine göre çalışıyorlar. Nesnel olmak oldukça güçleşiyor.
Başka sitelerde durum aynı mı bilmiyorum, bizim sitede sakinlerin aşağı yukarı dörtte biri yurtdışında yaşayan komşulardan oluşuyor. Yalnız dernek üyeliği için değil, katılım parası adı altında oldukça yüklü bir bütçe oluşturuyorlar. İlgilenmeleri kendi ve toplumun çıkarı içindir. Boş ver, ben tatilimi geçirmek istiyorum, suya sabuna karışmam dememek lâzım. Bilinenleri öğretmeli ve göstermelidir. Yönetim seçiminde aktif olunmalıdır. Kendini beğenen dernek başkanından ilk duyduğum burası Almanya olamaz, sözü oluyor. Ama bir müddet sonra diğer üyeler benimsiyor.
Yıllar önce bir Belediye çalışanı, çöplerimizi ayırırsak kârımız ne olacak, demişti. Bu sözü hiç unutamadım, ama Didim’de çöpler bugün çok güzel ayrılıyor. Eski kâğıt ve kartonlardan İzmir’de çocuk yuvalarına mobilya yapılıyor. Öğrendiklerimizi Türkiye’de uygulamaya çalışırsak onlar yaratıcılık becerileriyle daha iyisini yapıyorlar. Biz de orada öğrendiklerimizi Avrupa’ya getiriyoruz.
Bu örnekte görüldüğü gibi toplum esnek ve değişken, devamlı hareket halinde gelişmeye yatkındır.
Toplumda ilk erkekler savaşçı olarak yetiştirilmiş. Zapt etmek, sınırları genişleterek ganimetlerle yaşamlarını sürdürmüşler. Daha sonra savaşlar korunma amaçlı yapılmıştır.
Birlikten güç ve kuvvet doğar, diyen Avrupa bu yönde ilk olarak ellili yıllarda birleşmeye adım atıldı. 2009 yılına kadar Avrupa Topluluğu adıyla anıldı. Bu tarihten sonra Avrupa Birliği oldu. Bugüne kadar politikada, kültürde hukukta, maliyede tam bir birlik sağlanmış sayılmaz. Her sene arabayla Türkiye’ye giderken Berlin’den Bulgaristan sınırına kadar gelişmelerin tarihine şahit oldum. Olumlu yönlerinden faydalandım. Sınırlarda bekleme, gümrük ve pasaport kontrolleri çilesinden kurtulduk. Faydalı ve olumlu vasıflar saymakla bitmez.
Kapitalist ülkelerin bekçiliğini yapan komünist ülke düşmanlığından koruyan Türkiye’den önce doğu komünist ülkelerin Avrupa Birliğine üye olmalarına çok üzülmüştüm. Bu duyguları Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan’dan geçerken hâlâ hissediyor ve içerliyorum açıkçası. Türkiye’ye haksızlık bugünde yapılmaktadır. Birlik 27 ülkeden 23 resmi dil ve diğer azınlık dilleriyle korunmaya çalışıyor. Avrupa Parlamentosu’nda Türk kökenli milletvekillerinin bulunması bir kazançtır.
Birbirinden çok değişik özellikleri olan birlik 1999 yılında para birimi Euro ile daha bütünleşti. 1990 yılında iki Almanya’nın birleşmesinde hükmetme rolüne girmemeleri için bazı kurallar konmuştu.
Birlikte beraber barış içinde yaşamak ilk amaç olmuştu. Arzumuz başarılmasıdır, biz Türk kökenliler de bu geminin içindeyiz. Batarsa gemi hep birlikte batarız.
Birleşmede etik ve ahlâk çifte standartlı olmamalı. İki Almanya birleşirken Yugoslavya’nın parçalanmasında ilk oluşan devletçiği önce tanıyan Almanya olmamalıydı. Aynı şekilde ortak düşmanın sömürge olduğunu Avrupa’yı idare edenler halka doğru söylemelidir. Kendi barış içinde yaşarken diğer kıtalarda savaşa silah satışı ile katkıda bulunmaları doğru değildir.
İslam’ı Avrupa dışında sayanlar İslam’ın kıtayı modernleştirmede beşik olduğunu bilmek istemeyen, kendini beğenmiş tarih bilgisi olmayanlardır. Savaşların olduğu ülkelerde çoğunluk Müslümandır, aldıkları silahları satanlar yüzde 99 Hristiyanlardır. İslam’ın Viyana kapılarında kadar 600 yıl yaşadığını inkâr etmektir. İspanya’dan Avrupa’ya dağılan ilim ve kültürü ortaya çıkaran, İslam’ın Avrupa’ya ait olduğunu bilen bilim insanları, tarihçiler ve yazarlar her gün yeni eserler üretiyorlar. Dergi, kitaplar, televizyonda belgesellerde hareketlenmeye başladı. İslam Almanya’ya ait değil diyenler çelişki içindedir. Öyleyse Avrupa’yı birleştirmeye çalışmakta anlamsız olur. O halde Almanya da Avrupa’nın bir parçası olamaz. 1300 yıllık tarih inkâr edilemez.
Birleşmenin pozitif gücünü Avrupa futbol yarışmaları gösterdi. Milyonlarca insanı televizyon başına toplamayı başardı. Bir futbol takımı çok iyi oyunculardan meydana gelebilir. Ama birlikte dayanışma içinde oynamazlarsa kazanamıyorlar.
Demokrasi adı altında idareyi ele alan Hitler’in propaganda bakanı Dr.Josef Goebbels’in Berlin-Schöneberg semtinde bugün yıkılmış olan spor salonunda bağırarak konuşmasını hatırlayan yaşlılar var aramızda. Goebbels, görülmemiş bir savaş yapmamızı istiyor musunuz, diye sorduğunda bütün salonda bulunanlar eveeet, diye bağırıyordu. Tek partinin, tek politikacısı, tek diktatörü vardı. Hayır diyecekler hapislerde çürüyor, bireysel özelliğini taşıyanlar birer birer yok ediliyordu. Birliktelikte kötü niyetle kullanılınca sadece buyuran ve emirleri yerine getirenlere yaşama fırsatı verilir.
Toplum her konuda yetenekli insanları desteklemelidir. Sanat, edebiyat kıymetleri bilinmezse o ülkeyi terk eder. Birleşmek bireyleri aynı yapma anlamına gelmez.
Bavyera televizyonunu Capriccio yayınında Fazıl Say’a övgüler yağdırdı. Kendi ülkesi de onun gibi harika, üstün yetenek ve becerisinin kıymetini bilmelidir. Aşık Veysel’in Kara Toprak parçasına yaptığı besteyi piyanoda çalarken çok duygulandım. Sandım ki, Anadolu toprağı Berlin’de oturma odama gelmişti. İşte böyle olmalı küreselleşme, diye düşündüm. Böyle bir sanatçı ile aynı havayı solumak, aynı güneşten istifade etmek, aynı kürede yaşamak ne güzel şey.
Hoşça kalın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
 
 
Not:
Sosyoloji konusunda başucu kitabımı daha yeni elime aldım, mutlaka yenisi çıkmıştır. Türkiye’ye izine gidenler araştırabilir:
Sulhi Dönmezer, Sosyoloji
Nihat Sayar, Yayın ve Yardım Vakfı Yayınları
7. Baskı, 1978 İstanbul

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.