BİR YANIM SİVAS'TA KAVRULUR ŞİMDİ

ABONE OL
18:07 - 01/10/2020 18:07
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BİR YANIM SİVAS’TA KAVRULUR ŞİMDİ
 
1981 yılında bir arkadaşımla okul tatillinde  Sivas’a gelmiştik.
12 Eylül Faşizminin her ortamda hissedildiği, yaşandığı bir dönemdi.
Kenan Evren Sivas’a gelecekti.
Onun geçeceği yollar temizleniyor, kaldırım taşları boyanıyor, ağaç dallarına kadar düzenlemeler yapılıyordu. Halk vakit geçirecek bir eğlence bulmuş gibi çalışanları izliyor, uyarılar yapıyorlardı.
Sivas’a yapılan demir çelik fabrikası yapımı durdurulmuştu.  
Çimento Fabrikasının ve Cer Atölyesinin özelleştirilmesi ya da kapatılması söylentisi yayılmıştı.
Sivas’ın gelir kaynakları olan bu kurumlar hem istihdamı yeterli olmasa da önemli bir boşluğu dolduruyordu.
Adım başı kahveler işsiz yığınların göstergesi olurken, Sivas Üniversitesi, çimento fabrikası, cer atölyesi ve yapımı durdurulan demir-çelik fabrikası süregelen batıya göçü tetikleyecekti.
Kenan Evren müjde verir gibi; ”Maddi olanaksızlık nedeniyle fabrika yapımını durdurduk!”Dediğinde halk sevinçle alkışlamıştı!
 
Meydandaki Atatürk heykeli yıkanıyor, temizleniyordu.
O Anıt heykel  başka yerde görmediğimiz bir biçimde  Atatürk’ün elinin işaret parmağı önünü işaret eder şeklinde yapılmıştı.
Sabahın erken saatinde Evren’e şirin gözükme çalışmaları arasında insanı gülümseten komik olaylarda yaşanıyordu.
O hummalı dönemde heykel önüne oturmuş bir müptezel serdiği gazete üzerine domates, peynir yanında bir otuz beşlik rakıyı götürürken önce temizlik işçileri uyarıyorlar ama adam inatla oturup rakısını yudumlayınca polis çağırırlar.
Polis hışımla adama yaklaşıp;
”Ulan belanı mı arıyorsun! Defol buradan” demesine adam rahat;
”Bana Atam emretti, ben de içiyorum!” Deyince polisler;
”Git başka yerde zıkkımlan!” Demelerine adam Atatürk’ün parmağını göstererek;
O, bana burada içeceksin diyor. Görmüyor musunuz?” Yanıtını verince dayaktan da kurtulmuştu.
 
Gençliğimin geçtiği Eski Belediye Sokakta  önce TÖS, sonra TÖB-DER, daha sonra o kara günün simgesi Madımak Oteli, Selçuk Hamamı, Çiçek Palas Bilardo Salonu ve üç kahvesi ve çeşitli eşya satıcısı esnafla konuşmuştum. Birlikteyken;
”Allah razı olsun Evren Paşa’dan. Terörden kurtardı.” Diye methiyeler dizerken, yalnız kaldığımızda Hamam işletmecisi;
”Hocam, iflas etmek üzereyiz. Yazın hamama pek gelen olmaz. Ama müşteri başka yere gitmesin diye  yakarız. Evren gelecek diye Türkiye’nin bir çok yerinden Folklor ekipleri geldi. Her gün hamam masrafları bize yüklendi. Onlarda bir girdiler mi  çıkmıyorlar!” Diye ağlarken beyaz eşya mağazası sahibi;
”Hocam, eskiden sol anarşist geliyordu yüz lira veriyorduk, sonra sağ anarşist geliyordu yüz lira veriyorduk alıp sessizce çekip gidiyorlardı. Şimdi bir emir geliyor beş bin, on bin. Neymiş? Atatürk büstü yapılacakmış!”
Halbuki, heykel yerine yarım bıraktırılan Demir Çelik Fabrikası için esnaf desteği isteseler, sonra adını Atatürk Demir Çelik Fabrikası koysalar daha anlamlı olmaz mı? Olur ama Atatürk’e zarar vermek amacında olan kafa bunu yapar mı?
Herkeste bir korku, ikiyüzlülük.
Şimdi değişen korkunun simgesi Evren yerine başka isimler.
Korku boyutu daha fazla.
Parkta elimdeki gazetelere bakıp konuşup-konuşmamakta kararsız biriyle konuşmak için ürkütmeden konuşmaya çalıştım. Neden sonra yine de çekinerek;
”Beyim hepimiz korkuyoruz. Cemaatçilikle ilgisi olmayan, hatta Fetö’yü eleştirdi diye cezalandırılan kimi kimseler ülkesi için gerçekleri söylediği için cezalandırılmışken, bugün onlar konuşmasın, yazmasın diye Fetöcü diye ya işinden oluyor ya da hapsediliyor!” Diye bugünü anlatıyordu.
 
Milli Eğitim Müdürü Nazır Buldur, bizim öğretmen okulunda eğitim şefiydi.
Saydığımız, sevdiğimiz öğretmenimizdi. Onu rahmetle anıyorum.
Makamına girdiğimizde ayağa kalkıp beni sarılıp öpmüştü.
Sonra; ” Senin ne işin var burada” Dedi ve  masasının çekmecesinden iki ayrı yazı çıkarıp;
”Bak iki komünizm propagandası suçlamasıyla soruşturman var. Çek git buradan.” uyarısını  yapmıştı.
Soruşturmada tutanaklarda ifadesi olan arkadaşlar; ”Görmedim, duymadım.” Şeklinde  derken, birçok konuda tartıştığımız İslam Kitap Evi sahibi öğretmen arkadaşımız Nuri Kıncır; ” Ben bu arkadaşımızı bir gün bile derse geç girdiğini görmedim. Üstelik bizim maaşımızı bu çocukların babalarının vergilerinden alıyoruz. Bu çocukları en iyi şekilde yetiştirmek zorundayız diye bizi uyarırdı. Komünistlik böyle bir şeyse iyi bir şeymiş.” Yanıtını okudum.  Örnek  davranıştı.
O dönemlerde suçlamalar; komünist, solcu iken bu dönemde önce Ergenekoncu, şimdi  Fetöcü diye suçlanması rastlantı değildir.
 
Sivas’ın merkezinden batıya özellikle İstanbul, İzmir, Ankara’ya yoğun göçler başlamıştı.
Giden insanlarının boşluğunu kırsal alanlardan özellikle de tarikatlar öncülüğünde yığınlar halinde planlı göçlerle dolduruluyordu.
Ülkenin bir çok bölgesinde özellikle Sivas, Çorum, Kahraman Maraş’ta planlı şekilde ortaya konulan o kanlı saldırılarla Alevi kimliği hedef alınarak aslında; aydın, demokrat, yurtsever, laik, solcu düşüncedeki insanlar hedef alınmıştı.
Gerici bir ayaklanmanın ön provasıydı bu kalkışmalar.
Çorum’da başlayıp, Maraş’ta en kanlı katliamın iğrençliğini seyretti insanlar.
Günlerce önceden evlerin işaretlenmesine sessiz kalan yetkililerin  aymazlıkları bugünlere gelmemizin sorumlularının kimi yaşamıyor ama yaşayanlar sanırım her gün her haksız katliamda, zulümde paylarının olduğunu mutlaka vicdanları sızlayarak duyuyorlardı.
 
Sivas’ta halkın önlem almasıyla o dönemlerde başarıya ulaşamamışlardı.
”Tekkeler mahallesinde Aleviler Cami yaktılar!”  Yalanıyla kışkırttıkları yandaşları Çavuşbaşı’nın yiğit halkı, Çiçekli Mahallesinin önceden savunma önlemini alan  genç-yaşlı, kadın-erkek halk yığınları ”ava giden katilleri damlarından, barikatlardan verdikleri karşılıkla avlayarak püskürttüler.”
Çorum’da Maraş’ta yaptıklarını Sivas’ta yapamamanın acısını ”2 Temmuz Katliamı ile çıkardılar”
Dönemin başbakanı Çiller, ”Halkımıza zarar gelmemiştir!” Açıklamasında bulunurken gaf yaptığını sananlar bugün ki iktidar yandaşlığını gördüklerinde gaf değil düşünce birliği olduğunu anlayacaklardır.
 
Korkuya rağmen ne Kenan Evren, ne Özal kaldı çekip gittiler gölgesiz.
Ama aydınlık Türkiye için canlarını verenler asla unutulmayacaklar.
Karanlık asla kalıcı olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır.
Güneş ufuktan doğduğunda o karanlık yaratıkları yarasalar gibi sığınacak bir kovuk arayacaklar ama bulamayacaklar.
Yıllar geçti aradan. Yolumuz gurbete düşeli ayrı kaldık Kabak Yazısından, Paşa Fabrikasından, Taş Mektebimizden.
Ama nerde olursam olayım her aklıma gelince içim yanar, mırıldanırım;
”Bir yanım Sivas’ta kavrulur şimdi!”
 
Yıldız AKALIN
 

 
 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.