BİR SANDIKTA SEN ÇAL!

ABONE OL
18:57 - 01/10/2020 18:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Uzun ama rahat bir yolculuktan sonra 19 Mayısta Kapıkule’den Türkiye’ye girerken garip duygular içindeyiz. Bir taraftan ülkemize kavuşmanın sevincini yaşarken, bir tarafta ülkemizin içinde bulunduğu endişe verici ortamın üzüntüsünü yüreğimizde duyuyoruz.

Türkiye’de can güvenliği yok olmuş durumda.

Bir yanda PKK ve onun siyasi uzantısı DTP terörü birlikte planlamakta, birlikte uygulamakta. Hemen her yerleşim birimlerinde PKK militanları ev yakmakta, küçücük çocuklarla el yapımı bombalar, Molotof kokteylleriyle otobüslere, arabalara saldırmakta, yakıp yıkmaktalar.

Meğer Kürt açılımı dedikleri aslında PKK’yı terörüyle birlikte legal duruma getirmekmiş.

İmralı’dan emir geliyor, saldırı başlıyor.
Devlet sus-pus.

Türkiye’de bölünmenin provaları yapılıyor.

Başbakan, cumhuriyetin değerlerine savaş açmış durumda.

Cumhuriyetten yana olanlara var gücüyle saldırıyor.

19Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı, basında ve görsel medyada arka sayfalara gizlenmiş.

Yandaş medyada hiç yok.

Ahlaksızca bir kampanya yürütülüyor. Her gün, Atlantik ötesinden gizli çekilmiş, sıradan kişilerin yapamayacağı çekimler pazara sürülüyor.

Genel kanı; bütün bu komplolar bir elden ve başbakanın bilgisi ile imamın kölelerince yapılıyor olduğudur.

Bu kasetlerin ipuçları ve bu tertibin finans kaynağı bulunmasına rağmen ne yürütmenin, ne yargının, ne de yasamanın tepki koymaması kuşkuları pekiştiriyor.

Amaç, MHP’yi baraj altında bırakıp, AKP’nin ve DTP’nin dolayısıyla PKK’nın önünü açmak.

Bu tertipler, AKP’yi ve ABD’nin kucağında mutlu bir yaşam süren cemaat reisinin ne denli korkulu gelecek tedirginliği içinde bulunduklarının dışa vurumudur.

Şimdiden 1 Mart teskeresinin reddedilmesi yine gündeme taşınıp, Türkiye’nin olası AKP-PKK ortaklığında bölünmesine kılıf hazırlanıyor.

Referandumda ölüleri mezardan çıkarmaya kalkışan imam, kendisine verilen görevin bedelini hakkıyla asıl efendilerine sadakatle ödemenin yolunun ileride önüne çıkacak engellerin bertaraf edilmesinden geçtiğinin farkında.

O nedenle asıl efendilerinin katkısıyla her yolu, her komployu denemekten kaçınmıyor.

Normalde bir ülkenin başbakanı, bu yasadışı, insanlık dışı tertiplere tepki duyması ve suçluları yargı önüne çıkarması gerekirken, Türkiye’nin başbakanı bu çirkin tertipleri kendi kazanç hanesine yazdırmanın peşinde.

Bu çirkin kasetleri ilgilendiren o kasetlerde teşhir edilen ailenin sorunu olması gerekirken, başbakanın mahallenin namus bekçiliği görevini üstlenmesi başka kuşkuları da çağrıştırıyor.

Bu kasetlerde görev alan kadınların kimliği hiç soruşturulmuyor.

Yoksa bu tertip ‘’Hedefe ulaşmak için papaz elbisesi bile giyerim” in gereği midir?

Başbakan için kayıtları yayınlayanlar şimdi Silivri’de.

Üstelik bu kasetler sadece ailenin mahremiyeti değil başbakanın para ilişkilerinin ne boyutlarda olduğunun gerçeği olmasına rağmen.

Ama başbakanın ne yasa, ne düşünce özgürlüğü, ne saldırdığı insanların onuru umurunda değil.

Artık demokrasi trenine gereksinim duymuyor.

Değil başbakanın, sıradan insanların bile ağzına alamayacağı hakaretleri, tehditleri başbakan sakınmadan sıralıyor.

Bir generalin konuşma sonunda ayağa kalkmadığı için hesabının görüldüğünü, şimdi Silivri’ye tıkıldığını böbürlenerek bangır bangır bağırıyor.

Şimdide bir milyon yediyüzbin gencin haklarını cemaate feda eden YÖK ve ÖSYM başkanlarının karanlık planlarını açıklayan, ortaya çıkaran bilim adamlarını gazetecileri Silivri Toplama Kampına göndereceğini açıkça söylemekten çekinmiyor.

Hele dürüst bir gazetecilik örneği veren Abbas Güçlü’yü hem tehdit ediyor, hem cemaat militanlarına hedef gösteriyor.

Yargı tümüyle AKP’nin Adalet Bakanlığına teslim…

Militan müsteşar, şimdi Adalet(!) Bakanı.

Hukuktan yana, dürüst yargıçlar çok. Ama onların yansız karar vermeleri anında engellenebiliyor.

Hukukçuların, YARSAV’ın karşı çıkmalarına rağmen AKP’nin ısrarla Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) adıyla kurduğu sistemle yargı kararları, yargı konuları anında AKP’nin Adalet Bakanlığına iletiliyor.

AKP’ye ters gelecek bir yargı kararı olası değil.

Ama ‘‘Yetmez ama evet” çiler dut yemiş bülbül gibi boş boş bakıp duruyorlar.

AKP ve Cemaatin borazanları, bürokratları, valileri, kaymakamları derken şimdi de çakma müftüler devreye girip fetvalar vermeye başladılar.

Düzce’de DİSK’e bağlı işçilerin tazminatsız işten çıkarılmasına sendikanın Grev uyarısına Müftülüğün verdiği emirler gereği camilerde Grev Günahtır hutbeleri okutulmuştur.

Artık AKP, sermayeden yana koyduğu tavırlara, yandaş şirketlerde hak aramayı nereden, hangi Ayetten bulduğu bilinmeyen hükümlerle dini de AKP’lileştirmeye kalkışmaları başlamıştır.

Seçimleri kazanmak için her yolu ahlaki kurallara uyup uymadığını umursamadan çılgın ve tehlikeli her yolu denemekten başka umarları kalmamıştır.

Unuttuğu bir nokta ise, bu oyunları yutmayacak, tehditlere pabuç bırakmayacak yurtseverler, aydınlar, dürüstlüğü ilke edinen, hainden, işbirlikçiden korkmayan onurlu Türk Ulusu’nun varlığıdır.

Artık, sıradan vatandaşlar, çocuklar bile tanıyor sizi.

Toplama, yapay kalabalıkların toplandığı, tesettüre bürünmüş, harem ağalarının cariyeleştirmeye çalıştıkları, geleceklerini bilemeyen kadınların ön sıralarda AKP’nin çığırtkanlığını içimiz acıyarak izlerken, yeğenim İrem, ince sesiyle anlamını bilmediği bir tümceyle yazımın başlığını belirledi.

Kalabalığa komut verir gibi bağırması cuk oturdu:

Bir sandıkta sen çal!

Bir sandıkta sen çal!

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.