BİR LİDER YARATILIYOR

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Batı demokrasilerinde konjüktürden doğma liderler çok sık görülmez. Genelde liderler, ileride gelecekleri veya getirilecekleri görevler için hazırlanırlar, bilgilendirilirler, deneyim kazanmaları sağlanır ve çevresi iyi bir danışman kadrosu ile donatılır… Bu süreç içersinde çevresindeki danışman kadrosu da sınanır… Hatırlanacaktır, hangi partiden olursa olsun, Berlin’e hükümet eden Belediye Başkanlarına, geleceğin Cumhurbaşkanı gözü ile bakılırdı… Gerekçesi ise çok basitti… Uluslararası ilişkilerde ülkeyi temsil edecek kişinin, uluslararası ilişkileri iyi bilmesi, dengeleri iyi kurması ve koruması.

Federal Almanya’da, uluslararası ilişkiler ve dengeleri koruyarak bir şehri veya eyaleti yönetmek ancak Berlin’de olabilirdi, çünkü Berlin ABD, İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği tarafından paylaşılmış bir durumdaydı. Bu şehri(eyaleti) yönetecek kişinin de, bu dengeleri çok iyi bilmesi, özellikle de, ABD, İngiltere ve Fransa gibi batı bloğu ile Sovyetler Birliği ve doğu Berlin, yani doğu bloğu arasındaki dengeleri çok iyi yönetebilmesi gerekirdi. Bu açıdan bakıldığında, çok başarılı bir belediye başkanlığı döneminin ardından, CDU’lu Eberhard Diepgen’in daha sonra Cumhurbaşkanlığına getirilmemesi hayal kırıklığı yarattı ama bir dönemin kapandığının da habercisi oldu. Nitekim Anayasa Mahkemesi Başkanlığından Cumhurbaşkanlığına getirilen Roman Herzog döneminde, Federal Almanya, uluslararası ilişkilerde fazla bir performans sergileyemedi. Aynı Türkiye’de Anayasa Mahkemesi Başkanlığından Cumhurbaşkanlığına getirilen Ahmet Necdet Sezer döneminde olduğu gibi…
Yani; duvar yıkılıp önce iki Berlin, ardından da iki Almanya’nın birleşmesinden ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Almanya’da da belli makamlar için hazırlanmış liderler dönemi kapandı ancak, ülkenin yönetiminde, özellikle de dış ilişkilerde, soğuk savaş döneminde yetişmiş olan son derece deneyimli bir kadro ile başlarında Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher vardı.1990’lı yılların sonlarında iktidar el değiştirdi ise de dışişlerinde aynı kadro ile Joschka Fischer, dünya konjüktürünün tüm olumsuzluklarına rağmen (Balkan savaşı ve bölünmeler) yoluna devam etti. Ardından gelen Frank Walter Steimeier’de aynı kadro ile görev yaptı ve başarılı da oldu… Şimdi o kadro artık yok. Hemen, hemen tümü emekli oldu. Şu andaki Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle’nin ise dış ilişkilerde hiç tecrübesinin olmamasına, bir de, birlikte görev yaptığı bakanlıktaki bürokratların, dünya dengelerinin çok hassa olduğu soğuk savaş döneminde yetişmemiş olmalarını ekleyin. Dış ilişkilerde durum bu…
İç politikaya gelince. Eski Federal Hükümetlerde, Başbakanlık ve Bakanlık makamlarında, eyaletlerde Bakanlık veya Başbakanlık yapmış kişiler ağırlıkta olurdu. Bir de bugünkü hükümete bakın. Başbakan Angela Merkel paraşütle bakanlık koltuğuna oturdu veya oturtuldu ama Helmuth Kohl’ün ve kadrosunun yanında iyi bir eğitim almasının yanı sıra, ayrıca DDR ( Doğu Almanya) kökenli olmasından dolayı, Sovyetler Birliği ve otoriter yönetimin ne olup, ne olmadığını çok iyi bilen birisi. Ayrıca; büyük koalisyon ( CDU/CSU ve SPD) döneminde ciddi deneyimler kazandı. Bütün eksikliklerine rağmen, çok başarısız bir Başbakan olduğu da söylenemez. Ama Wolfgang Schäuble’nin dışındaki Bakanlara bir bakın..! Federal Almanya gibi bir devi, FDP gibi bir parti ile birlikte yönetebilecek yetenekte kaç kişi göreceksiniz..?
Bir kişi hariç..!
Savunma Bakanı Karl-Theodor zu Guttenberg. Son derece iyi yetişmiş, mükemmel İngilizce konuşan, sağlıklı bir aile hayatı olan, genç, yakışıklı, çok iyi giyinen ve vücut dilini çok iyi kullanan, esprili bir kişilik… Ayrıca; askerliğini Dağ Komando Birliği gibi zor ama seçkin bir birlikte yapmış. Bakanlığının ilk günlerinde, Afganistan’da sivillerin vurulması olayındaki yönetim hatalarından da çok şey öğrenmiş durumda. Şimdi ise, basının da çok büyük katkıları ile, yavaş, yavaş yıldızı parlatılıyor. Koltuk kaygılarından dolayı partisi CSU içersinden fazla destek görmese bile, akıllı danışmanları ve basın sayesinde bir hayli yol almış durumda. Afganistan’a çok sık giderek orada görev yapan askerlere, hem moral veriyor hem de onlarla son derece sağlam bir diyalog kurmuş durumda… Alman Silahlı Kuvvetlerini 250.000 kişiden 165.000 kişiye indiren, kendi partisinin şiddetli itirazına rağmen, zorunlu askerliği kaldırıp, profesyonel ordu kurulmasına olanak sağlayan reform yasasını Federal Meclisten geçirdi ve Eyaletler Meclisinde de fazla zorlanacağa benzemiyor. Ekonomik ve güvenlik konuları ön planda olmasına rağmen, basında Maliye ve İçişleri Bakanlarından fazla yer buluyor. Son olarak da, yaklaşan Weihnacten ( Noel) dolayısı ile o günü ailelerinin yanında geçiremeyecek olan askerlere bir jest daha yaparak, eşi ile birlikte Afganistan’daki Alman askerlerini ziyarete gitti.
Bu bir ilk!..
Bunu yaparken de, akıllı bir yöntem uygulayarak, televizyon kameralarının geniş çaplı röportajlar yapmamalarını istedi ve kamuoyuna ” Samimiyim..! Show yapmıyorum ” mesajı vermiş oldu…
Başlığa dönersek… Uzun yılların ardından Almanya, bir lider yaratmaya hazırlanıyor. Bavyera’dan gelen bu lider adayı, kendisi gibi Bavyeralı ve aynı partiden olan Franz Josef Strauss gibi başbakan adaylığına soyunabilecek mi..? Soyunsa bile, önü kesilen ve başbakanlık adaylığı bizzat Helmuth Kohl tarafından engellenen Franz Josef Strauss’un kaderini mi paylaşacak..?
Bekleyip göreceğiz ama gerek Almanya’da yükselen muhafazakâr dalga, gerek sahip olduğu büyüleyici özellik ve gerekse basının kesin desteği, bu kez bu Bavyeralcının başarabileceği sinyali veriyor…
Kalın sağlıcakla efendim…
 
M. Deniz Olcayto   

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.