BİR GECEDE CAHİLLEŞTİK Mİ?

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının sık sık söyledikleri bir söz var: ”Harf devrimiyle bir gecede cahilleştik, tarihimizden koptuk.” Gerçekten bir gecede geçmişimizi unutup bilgisizliğe mi gömüldük. Anadolu ve Trakya’nın her evinin dolapları cilt cilt kitaplarla doluydu da bunları okuyamaz mı olduk bir gecede? Toplumun yüzde yüze yakını okuryazardı da harf devrimiyle bir gecede okuma yazmayı mı unuttular?
Yukarıdaki soruların yanıtlarını merak edip doğruları öğrenmek her yurtseverin ödevi olmalı. Konunun aydınlatılması için Osmanlı dönemiyle Cumhuriyet sonrası basılan kitap sayılarını ve okuryazarlık oranlarını inceleyip kararlaştırmak gerek.

1493’te İspanya’dan kaçarak ülkemize sığınan Yahudiler matbaalarını da yanlarında getirerek kendi dillerinde kitap basıyorlardı. Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermeniler 1567, Marunîler 1610, Rumlar 1627’de matbaalarını kurmuşlardı. İlk matbaanın 1450’de kurulduğunu da anımsatmak gerek. Oysa ülkemizde ilk matbaa 1727’de kuruldu. Osmanlı, Avrupa ülkelerinden iki yüz yetmiş yedi yıl sonra kendi halkının aydınlanmasına kapı açmıştı. Ülkede yaşayan gayrimüslimler çoktan aydınlanma devriminin ışığında yürümeye başlamışlardı bile. Hangi nedenle olursa olsun matbaanın gecikmesi bağışlanamaz. Kendi halkını ortaçağ karanlığına tutsak eden bir yönetim anlayışının Türklüğe de Müslümanlığa da yararı olmaz.
Matbaa geç geldi de kitap basım hızı yitirilen yılların eksikliğini kapatabildi mi? 1727’den harf devriminin yapıldığı tarihe kadar yurtiçi ve dışında basılan yapıt sayısı yaklaşık otuz bindir. Oysa Osmanlı’da matbaanın kurulduğu zamana kadar Avrupa’da basılan kitap sayısı bir buçuk milyon ( bir milyar dört yüz milyon nüsha) dur. 1736-1836 arasındaki yüz yıllık dönemde ise bir milyon sekiz yüz kitap, iki buçuk milyar tane basılmış. Osmanlı ile Batı’yı basılan kitap sayısı açısından karşılaştırdığımızda acı bir gerçek ortaya çıkmakta. Avrupa’nın hızla ilerleyişini, Osmanlı’nın çöküşünü gerçekçi olmayan bir kısım hamasi sözlerle, hurafelerle açıklamak yerine yukarıda anlattığımız verilerle değerlendirmek doğruyu bulmamızda bizlere yardımcı olur.
1928’de harf devriminin yapılmasından 1938 tarihine kadar yeni Türk abecesiyle basılan kitap sayısı, on altı bin altmış üçtür. Yani Osmanlının üç yüz yılda yayımladığı toplam kitabın yarısını genç Cumhuriyet on yılda yayımlamıştır. Bu o zamanki ekonomik koşulları düşündüğümüzde olağanüstüdür. Çünkü on yılı aşkın süren bir savaşlar dizisinden sonra yıkıntı durumuna gelen bir ülkenin ayağa kalkma döneminden söz etmekteyiz. Fabrika bacalarının tütmediği, tarımın çöktüğü, ulaşımın olmadığı, sağlık hizmetlerinin yapılamadığı, çağdaş eğitimin düşlerde görülebildiği, nüfusun azaldığı ve çalışacak insan bulma güçlüğünün olduğu bir ülkeden söz etmekteyiz.
Cumhuriyet kurulduğunda ülkemizde okuma yazma bilenlerin nüfusa oranı yüzde altı. Bu oran, kadınlarda yüzde bir bile değil. Okuryazar olanların çoğunluğu devlet memurları. Okuryazarlık daha çok kentlerde görülmekte. Nüfusunun büyük bölümünün köylerde yaşadığı düşünüldüğünde ülkemizin nasıl karanlığın, bilgisizliğin içinde olduğu da anlaşılır.
Türkiye eğitimde yaptığı büyük atılımlarla okuma yazma oranını 1927’de yüzde 11’e, 1935’te yüzde 20,4’e, 1950’de 33,6’ya çıkarmıştır. Okuryazar oranındaki bu artış dünyada görülmedik bir düzeydedir. Bu artışların olmasında ”gece kursları, halk odaları, halkevleri ve millet mekteplerinin çok önemli katkısı var. Yeni Türk harflerinin okuma ve yazmayı kolaylaştırması önemli bir etkendir bu artışta.
Okuma yazma bilmeyen birinin kitap okuması söz konusu olamayacağına göre harf devriminin yapılmasıyla ”bir gecede cahil kalmamız” düşüncesi dayanaksızdır. Okumak için de kitap gerekli. O da yok denecek kadar az. Anadolu ve Trakya’nın köylerini, kasabalarını, kentlerini gezin bakalım; hangi evde Arap harfleriyle yazılmış kaç kitap (Kuran-ı Kerim dışında) bulabilirsiniz? Kaçımızın dedesi, ninesi okuryazardı? Kaçımızın evinde dedelerimizden kalma kitaplarımız var? Osmanlı’daki yayın yaşamını Avrupa ile karşılaştırdığımızda içler acısı durum ortadayken birtakım gerçek dışı sözlerle harf devrimi aracılığıyla Atatürk’ü suçlamak vicdana da akla da sığmaz. Hamasi söylemleri bırakıp Osmanlı’nın yüz yıllarca halkımızı okuryazar yapmayarak uygarlık ışığından neden yoksun bıraktığını sorgulayalım. Cumhuriyet’in başarılarına da saygı duyalım.
Gericiler yıllardır yalanlar uydurarak Cumhuriyet’i karalamak istemekteler. Güneşi balçıkla sıvamak olanaklı mı? Cumhuriyet güneşine balçık dayanır mı? Onun ışığı görmeyen gözleri de aydınlatacak. Gece bitip tan ağardığında ak koyunla kara koyun ortaya çıkar.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.