BİR ENGELLİDEN SAĞLIK BAKANI`NA AÇIK MEKTUP

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BİR ENGELLİDEN SAĞLIK BAKANI`NA AÇIK MEKTUP

Sayın MÜEZZİNOĞLU lütfen duyun sesimizi!!!

Her şeyde “İşte Avrupa’da böyle, yurt dışında şöyle…” diyerek özenti içinde olan ve Avrupa’yı gözünde büyüten devlet adamlarına sesleniyorum. 

Özellikle SAĞLIK BAKANI’na!!!

Yurt dışında yaşayan bir engelli vatandaşınız olarak bu sene Türkiye’de gördüğüm, yaşadığım ve etkilendiğim olumsuzluklardan dolayı yurt dışındaki tüm engelli vatandaşlarımız adına sorunlarımızı size ulaştırmak istiyorum. Bugüne kadar bulunduğunuz makama ulaşamayan, sorunlarını iletemeyen bu vatandaşlarınızın yaşadıklarından belki de bihabersiniz. Bu nedenle yazmak, dile getirmek, dikkatinizi çekmek istedim. Umarım ve dilerim ki biz engellilerin ortak sorunu olan -aşağıda anlatacağım- uygulamalardaki çarpıklıkların ortadan kaldırılması için gereğinin yapılması sizin döneminizde gerçekleşir.
Sayın Bakan’ım, size hem kendi adıma hem de benim durumumda olan binlerce kişi adına sesleniyorum. Lütfen sesimizi duyun ve gereğinin yapılması için emirlerinizi esirgemeyiniz!

Bizim için en önemli sorun yaşadığımız ülkelerde bize verilen sağlık, sakatlık belgelerinin Türkiye’de bir anlam ifade etmediğini görmektir. Biz burada yabancı ülkede sakatız, elimizde bunu gösterir doktor raporları ve belgeleri var. Buna rağmen Türkiye’ye gelince sanki her şey tozpembe oluyor ve âdeta bizlere sihirli bir değnekle dokunulmuşçasına elimizdeki belgelere rağmen sakatlığımız ortadan kaldırılıyor, görmezden geliniyor. Oysa bizim sakatlığımızın ülkelere göre değil bedenimize göre değerlendirilmesi gerekmez mi? Engelli biri dünyanın neresine giderse gitsin engellilik durumu ondan ayrı düşünülebilir mi? Böyle bir mantık söz konusu olabilir mi? 

Burada alınan belgeler öyle bir-iki günde hastane koridorlarında oradan oraya koşuşturarak pür telaş içinde laf olsun diye alınmış raporlara dayanmamaktadır. Dönem dönem, her ciddi rahatsızlık sonucu dalında uzman olan doktorların verdiği raporlara istinaden düzenlenen belgelerdir. Hakkınız değilse zaten ne yapsanız da o raporları ve sonucunda sakatlık oranınızı gösteren belgeleri alamazsınız. Durum böyle iken, yıllardır yaşadığımız sağlık sorunları sonucunda aşama aşama yükselen sakatlık oranımızı ve bunu ibraz eden resmî belgeyi neden kabul etmiyorsunuz da bize hastanelerde gereksiz ve anlamsız yere çile çektiriyorsunuz diye sormaktan kendimi alamıyorum. 

Buraları, Avrupa’yı örnek alışınıza diyecek laf yok. Her konuda, her fırsatta övgülerle sözünü ettiğiniz bu ülke yasalarını, kurallarını her türlü konuda benimsiyor, ülkemizde, uygun ortamlar, düzenlemelerle ortak paydada buluşma, örnek alma, uygulama gayretleri gösteriyorsunuz. Oysa engellilerin sorunları söz konusu olunca nedense hiçbir siyaset adamının, bürokratın ilgisini çekmiyor. Yapılan düzenlemeler, uygulanan yasalar görmezden geliniyor ve biz engellilere sağlanan haklar kendi ülkemizde tamamen yok sayılıyor. En acısı da, elin ülkesinde, elin adamının bana verdiği değeri kendi ülkemde görememenin ezikliği… İşte asıl bu, tüm rahatsızlıklarımın üstüne tuz-biber ekerek daha da beter bir engel oluşturmaya yetiyor yüreğimin derinliklerinde.  Böylesine dışlanmayı yaşamak gerçekten çok acı. Avrupa’nın her şeyine güveniyor, inanıyorsunuz da sadece doktorlarının verdiği kararlara mı güvenmiyorsunuz?

Durum bu iken ve benim elimde belgelerimin aslı ve yeminli tercümesi varken beni Türkiye’de yeniden heyete sokma çabanızı anlayamıyorum. Bunun adı vatandaşa eziyet ve işkence değil de nedir? Biz sizden sadaka istemiyoruz. Tek isteğimiz, biraz anlayış ve sizin yurt dışındaki meslektaşlarınızın kararına, görüşüne saygı duymanız. Çalmıyoruz-çırpmıyoruz. Yalanımız-dolanımız yok. Ülkemizdeki sağlık yasası doğrultusunda -varsa- haklarımızdan yararlanmak istiyoruz. Örneğin Türkiye’de bir arabam olsun istiyorum. İstiyorum ki tatile geldiğimde kendi arabamla gönlümce gezebileyim. O da ne? Üç yaş sınırı koymuşsunuz. Üstelik bir de Türkiye’ye kesin dönüş şartı. Eee, başka şartınız yok mu? Çekinmeyin, söyleyin, valla hatırım kalır. Vurun abalıya. Karşınızda Alamancı var değil mi? Parayı sokaktan topluyor, cennette yaşıyor. Yediği önünde, yemediği ardında. Ona dokunmaz böyle şartlar. Onlar eskidenmiş efendi. Oysa bir bilseniz şu gerçeği: “Dışından baktım yeşil türbe, içine girdim estağfur tövbe.” daha ne diyeyim? Bunları ancak gurbette yaşayanlar anlar. Sizin anlamanızı elbette bekleyemeyiz. Size ne kardeşim benim ne zaman döneceğim? Ben de o ülkenin vatandaşı değil miyim? Eğer varsa haklarım yararlanmam sizi neden rahatsız etsin ki? Tatillere geldikçe kendi arabamı kullanmak istiyorum. Amaç ticaret değil. Koy önümüze satışını engelleyen kuralları, seve seve noktası, virgülüne kadar uyalım. Hatta kesinlikle Türkiye’de satışını engelleyin, ama benim arabamı getirip orada bırakmama engel olmayın. Yaş sınırını koyma. Zaten ben de her halde hurda, döküntü bir arabayla gelecek kadar düşüncesiz olamam. Daha olmadı yaş sınırını yükselt. Örneğin eskiden olduğu gibi 10 yaş sınırını koy! 1-2 aylık tatil döneminde kullanacağımız ve dönüşte kapatıp gideceğimiz ve belki de 10 ay bir daha hiç kullanılmayacak olan bir araba için dünyanın parasını verip 3 yaşında araba almanın mantığını siz kabullenebilir misiniz? Bu zorlama niye? Bu mantıksızlık niye? Nerde görülmüş bu yoğurdun bolluğu?

Haa diyebilirsiniz ki “Kardeşim, Türkiye’de araba mı yok, buradan alsana!” Olur, hemen… Hatta almışken 2-3 tane alayım, yedekli olsun. Güldürmeyin Allah aşkına! Benim burada 1-2 bin €’ya alabileceğim arabaya Türkiye’de fırsatçılar 15-20 bin TL istiyor. Buna ne buyurulur? Tabii biz Alamancıyız ya, bizde para çoook… Üstelik alnımızda da “keriz” yazıyor. Bile bile gidip o külüstürlere para vereceğiz… İyi bir şey alayım desen adam Türkiye’de sana arabayı Euro ya da dolar karşılığında satıyor. Bunu isterken de yüzü kızarmıyor bile. İşe bak, o ülkenin vatandaşı olacaksın, o ülkenin ekmeğini yiyecek, suyunu içeceksin ama menfaat söz konusu olunca o ülkenin parasını kenara itip elin parasıyla satış yapacaksın. Bak utanmaz, arlanmaza… Bu nasıl bir iş anlayamıyorum. Hem de en az 3-4 katı değerine. Hadi al da görelim. Bakalım bile bile kazık yemek içine siniyor mu?* 

Kime anlatıyorum ki? Deveye sormuşlar “Boynun neden eğri?” diye, “Nerem doğru ki?” demiş. Ben de bile bile laf olsun diye yazdım işte. Huyum kurusun bir aksaklık görünce çomak sokmadan duramıyorum. Üstelik beni çok yakından ilgilendiren bir konu olunca daha da üstüne gidesim geliyor.

Tüm engelli vatandaşlarıma geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Sabır ve sebat eşliğinde Allah’tan Şafi ismince sizlere bahşedeceği güzellikler için duacıyım. 
Sayın Bakanım, siz boş verin benim sözlerimi. Daha öncekiler gibi siz de düzenin gerektirdiğince bildiğiniz gibi devam edin. Bakmayın benim saçmalıklarıma. Eminim sizin çok daha önemli(!) işleriniz vardır. Vatandaşın sorunları bekleyebilir. Hele ki “Almancı” dediklerinizin…  

Allah kimseyi bu duyarsız ve bürokrasi düşkünlerinin eline düşürmesin.
Her şeye rağmen beni yanıltmanız ve sizden özür dileme zorunda bırakmanız beklentilerimle… 

Tahsin MELAN

*Lütfen, ne olur Türkiye’deki vatandaşlarım alınmasın, ben olayları kendi şartlarım doğrultusunda değerlendiriyorum.

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.