BİNGÖL ÇOBANLARI

ABONE OL
18:08 - 01/10/2020 18:08
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BİNGÖL ÇOBANLARI

Dedem; babamın babası ve babaannem Bingöl’den gelmişler Adana’ya. Babam; eski takvime göre 1336 doğumluydu. Yeni takvimde bu yıl 1920 nin karşılığıdır.
Bizimkiler gelirken babam yokmuş henüz dünyada. Bu duruma göre; bizimkilerin Adana’ya göçleri babamın doğumundan önceki yıllarda olmuş. Kesin tarihi bilmiyoruz.
Zaman zaman akrabalarımız geldiler Bingöl’den Adana’ya. Adana’nın Yumurtalık İlçe’sinin Demirtaş Köyü bizim köyümüz. Bizimkiler de Bingöl’e gittiler akrabalarımıza.
Ben; bu yıla kadar gitmemiştim. Bu yıl gitmeye karar verdik eşimle. İki yeğenim var Bingöl’de. Bir Bingöllü öğretmenle evlenen kardeşimin kızları. Çalışıyorlar orada. Babalarını bir trafik kazasında gönderdiler sonsuzluğa.
Gittik, gördük ve geldik.
Atalarımın anayurtları diyelim oralara. Eski adı Hoşgar olan Sancak Bucağı’na bağlı. Sancak, Kiğı’nın bucağı.
Köyün eski adı Geylun Abbas. Yeni adıysa Su Düğünü. Bizimkiler, bu köyün sınırları içinde kalan Esenler Mezrası’nda oturuyorlar. Mezranın eski adı Marze Mirkun. Bu sözcüklerin tümü Zazaca.
Anadilleri Zazaca bizimkilerin. Bana; günümüzde, Zazaca ve Kürtçe karışımı bir dille konuştuklarını söylediler. Ancak; bölgede yaşayan Zazalar Kürtçe, Kürtler de Zazacayı biliyorlarmış. Aralarında herhangibir anlaşma sorunu yokmuş yani.
Onların bir de yaylaları var. Ömer Ağa Yaylası onlarınmış. Oraya da çıkardılar beni. Yığma taş konutlarında konuk ettiler. Geçim kaynakları hayvancılık. Büyükbaş hayvan besliyorlar ve onun ticaretini yapıyorlar.
Deniz görmedikleri doğru da çobanları yok. Hayvanlar gün boyu özgürce otluyor ve akşam olunca da dönüyorlarmış kendiliklerinden.
Bu gezinin anısına, her okuduğumda duygulandığım Bingöl Çobanları şiirini kullanarak yazdığım, Ha-Ber’de de yayınlanan bir yazımı bir kez daha paylaşmamı çok görmeyin bana ne olur!
Duygusal bir adamım ben. Duygusallığıma verin!
• Bu şiiri daha önce okuyup okumadığınızı bilemem. Daha ilk dizesinde başlıyor insanınn içini yakan acı.
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum.
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların,
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün  yoktur kuzu peşinde bizi
Her gün aynı pınardan doldurup testimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımzla.
Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni,
• O iç yakan acı büyüyerek sürüyor bu dizede.
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini,
Arzu, başlarımızdan yıldzlar gibi yüksek;
• Ne arzu edeceğini de bilemez zaten o.
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,
Dolaştırıp dururuz ayni daüssılayı.
• Ona göre bu, memleketin hastalığıdır. Sağaltımı da yoktur… Belki de… Ona göre…
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam;
Su karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,
“Suna”mın baska köye gelin gittiği akşam,
• Suna’sı neden başka köye gelin gitmiştir sizce? Gitmeyi istemiş midir? Ona sorulnuş mudur kime ve nereye gelin gitmek istediği?
Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,
Çoban hicranlarını bağrına basar yayla.
Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,
Diye hıçkırır kaval.
Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun,
Daima eğeceksin başkalarına boyun;
• Kavalı aklını başına devşirmesini önerir ona. 
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarsı,
• „Sınırlarını tanı!” der.
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an,
Madem ki kara bahtın adını koydu çoban!
• Çobanlık, sizce de, onun kara yazgısı mıdır?
Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,
• Nasıl yaşamaktadır acaba? Ne yiyip içmektedir?
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
Anlattı uzun uzun.
• O konuda destanlar yazar aslında.
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla,
Karıştım o gün, bugün bu zavallı çobanla
• Neden “zavallı”dır sizce o? Zavallılığı kendisi mi seçmiştir?
Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına,
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına.
Kemalettin KAMU
• Gönüllerimizi yayla yaptık mı, yapabildik mi gerçekten Bingöl çobanlarına?

Amacım; biraz, sizin gönüllerinizi de Bingöl çobanlarına yayla yapmak, yapablmektir.
Köylerde ya da mezralarda yaşayan, yaşamak zorunda kalan Bingöl Çobanları’na ben; bir kez daha,
yayla yaptım gönlümü.
Okuma yazma bilmeyenlerin sayısı nedir? Sormadım. Ama; hâlâ Türkçe bilmeyen kadınlarımızın ve
erkeklerimizin olduklarına tanık oldum.
Köylerde ve mezralarda yaşayanların yaşam koşulları insanlığımdan utandırdı beni.
21. Yüzyıldayız.
Daha ne diyeyim?
Nokta…

Hasan Arslan

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.