BİLİM VE DİN

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bilimin öncülüğünde ekonomik, teknolojik ve sosyal gelişmelerle insanlığın yaşam ve çalışma koşulları büyük ölçüde düzelmiş ve gelişmiştir.

Peki, bilim nedir ve nasıl yapılır?
Bilim, her şeyden önce hayal kurabilmektir; hayalin akabinde oyunsal bir yöntemle (deneylerle) hayal ettiğimiz veya gözlemlediğimiz olguları doğrulama veya yanlışlama sürecidir. Bilim, deneysel ve düşünsel yollarla gözlemlediğimiz veya sezinlediğimiz olgular üzerine adım adım bütünsel bir bilgiye varmaktır. Özetlersek, bilim gözlenebilir veya sezilebilir olguları belirgin özellikleriyle tanımlamak ve bu olgular arasındaki ilişkileri açıklayarak genel ilkelere (teorilere) varma ve bunları test ederek doğru veya yanlış olup olmadıklarını ortaya çıkarmaktır.

Din ile bilimin arasındaki fark nedir?
Bilimsel gelişmenin olmazsa olmaz koşullarından birisi ve belki de en önemlisi özerk ve bağımsız bir ortamın yaratılmasıdır. Bilimsel yaratıcılık her türlü siyasi ve dini baskıdan uzak olması gerekir ve en önemlisi de bilim insanının kendine özgüveniyle olur.
Buna karşılık din, insanları sonsuz saadete ve huzura götürmek için Allah tarafından peygamberler vasıtasıyla gösterilen yol demektir. Yani din, Allah (Tanrı) tarafından indirilmiş bir bildiri (vahiy) dir. Allah tarafından vahiy edilen din tanımlama gereği tartışmasızdır, kabulü ise mutlakdır. Dinin olmazsa olmaz koşullarından birisi ve belki de en önemlisi Allah’a sorgusuz itaattir. Din, özerkliği ve bağımsız düşünceyi asla kabul etmez. Dinde yaratıcılıkdan ve sorgulamaktan ziyade, gönderilen semavi hükümlere kesin olarak inanıp tasdik ve tatbik etmek vardır. Buna da kısaca iman deriz. İman, semavi kuralları akla ve deneye dayanmaksızın, kalp ile tasdik etmek, dil ile söylemek ve yapılan ibadet ile tatbik etmektir.
Bu durumda din ile bilim arasında bir ikilem doğmaktadır. Bilimde olmazsa olmazlardan birisi özerk, bağımsız ve sorgulayıcı ortamın yaratılması gerekirken, din bu ortamı imanın zayıflığı olarak görmektedir.

Türkiye’de din üzerinden bilime baskı var mı?
İşte tam bu noktada Türkiye’de din ile bilim arasında yaşanan son olayı bu ikileme örnek gösterebiliriz. Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek bilim kurumu olan TÜBİTAK’ın yayınladığı aylık Bilim ve Teknik Dergisi’nin son sayısında evrim teorisyeni Darwin’li kapağının değiştirilmesi ve içinde yer evrim konusunda yer alan yazıların da çıkarılmasını, işte yukarıda bahsettiğimiz din ile bilimin çatışmasına bir örnek olarak gösterebiliriz.

Burada TÜBİTAK ile ilgili bir kaç açıklama yapmak uygundur düşüncesindeyim. TÜBITAK, 2003 yılından bu yana yapılan son atamalarla gündemdeki yerini koruyor. 2003 yılında TÜBITAK başkanlığına, bilim kurulu tarafından seçilen Prof. Namık Kemal Pak başbakanlık tarafından onaylanmadı. Onun yerine TÜBİTAK kanunu değiştirilerek, takip edebildiğim kadarıyla, hiç bir tane uluslararası bilimsel yayını olmayan, Prof. N.Yetiş getirildi. Bu haksız uygulama dünyanın en ünlü bilim dergisi “Nature” tarafından “bilime siyasi baskı” olarak nitelendirildi.

TÜBITAK’ın DARWİN ile ilgili makaleyi ve kapak resmini son anda siyasi bir baskı nedeniyle çıkarmasına ve bu makaleyi hazırlayan kişinin derhal görevden alınmasına, yukarıda bahsettiğim gelişmeler neticesinde, hiç şaşırmıyor, hatta Türkiye’de son dönemde olağan bir süreç olarak kabul ediyor, bilimin siyasi ve dini baskı altına alınma olayı olarak görüyorum.

Bu olay neden önemli?
UNESCO’nun 2009 yılını evrim teorisinin 150. yıldönümü nedeniyle evrim teorisyeni DARWİN adına DARWİN yılı ilan etti. Dünyanın saygın gazete ve dergileri bu olaya değindi, açık oturumlar düzenlendi, evrim teorisi tartışıldı. Siz kişisel olarak gerek dini nedenlerden, gerekse başka nedenlerden dolayı Evrim Teorisi’ne muhalif olabilirsiniz. Sizin gibi birçok insan da karşı düşüncede olabilir. Ama şunu hiç unutmamak gerekir ki bilimde asla sansür olmaz. Etik kurallar nedeniyle elbette bir takım yasal kısıtlamalar olabilir. Fakat bilimsel etik gereği, bilimsel özgürlük, istisnalar hariç, ne siyasi ne de dini gerekçelerle sansüre uğratılamaz. Sunulan teoriye karşı farklı fikir sahibiyseniz müdahale değil, kendi düşüncelerinizi ortaya koyarsınız ve sansürsüz, baskısız bir ortamda tartışırsınız. Bu durumda emin olun, kazanan bilim ve bilimle beraber insanlık olacak.

Pekâlâ, “Evrim” teorisi nedir?
Evrim kuramı gökten inmiş tanrısal bir bildiri (vahiy) değildir. İlk olarak DARWİN tarafından sistematik bir şekilde gözlemlere dayanan ve daha sonra bu kuramı destekleyen ve türlerin evrim geçirerek geliştiğini kanıtlayan bir kuramdır. Buna karşılık son yıllarda yoğun olarak karşıt görüş olarak „Yaradılış” veya diğer adıyla “akıllı tasarım” adı altında bilimsel verilere değil de, bir inanç biçimine dayanan bir söylem ortaya atılmaktadır. Bu nedenle de Türkiye’de son dönem milli eğitim bakanlığının bu tür bilgileri okullarda Evrim teorisi yerine ders olarak okutarak çocuklarımızı bilimsel düşünceden soğutma tehlikeleri yatmaktadır.

Bu bağlamda hatırlatmakta yarar vardır. 17 Eylül 2007 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi “Eğitimde Yaradılışçılığın Tehlikeleri” başlıklı rapor ve ona bağlı karar tasarısı ele alındı ve 25 aleyhte, 3 çekimser oya karşın 48 lehte oyla kabul edildi. Bu karara göre yaradılışçılığın, bilimsel verilere dayanmadığı ve bu nedenle okullarda okutulmasının doğru olmadığı kesin bir dille vurgulandı.

Bilim ile inancı aynı anda yürütemeyiz mi?
Bu yazımın hedefi dini veya inancı sorgulamak değildir. İnanç kişisel bir hakdır ve kişi ile Allah arasında olan bir ilişkidir. Bilim insanı prensip olarak inanç ile bilimi kavramsal farklılıkları nedeniyle kesin ayırması gerekir. Buna karşılık gerek kişi, gerekse toplum olarak inancı ve bilimi bir arada götürmenin yollarını da aramamız gerekmektedir. Bunu yaparken de siyasetin inanç bazında bilime karşıtlığı önlenmelidir. Aksi takdirde bilimsel üretim yapan değil, başka milletlerin bilimsel üretimlerini tüketmeye yönelmiş oluruz.
Dinimiz her ne kadar öbür dünya için çalışın demişse de, aynı şekilde bu dünya için de çalışmamız gerektiğini vurgulayan ayetlerini de dikkate almalıyız. Bilhassa ikra/alak suresini okuduğumuz zaman: “Oku, Yaratan Rabbinin adıyla! O insanı alaktan (meniden) yarattı; Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin kerem sahibidir”.
Kuran-ı Kerim’deki bu satırları bence çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Allah “oku” emriyle insanlığa bir “kitap” veriyor ve bu kitabın yaydığı „ışık” (ilim) islamiyetin ilk dönemlerinde tüm dünyayı aydınlatıyor. Burada okumanın, bilgi edinmenin ne kadar önemli olduğu vurgulanıyor. Kuran-ı Kerim’de oku diye başlayan ayetinde insanlığın nasıl yaratıldığı anlatılıyor. Bu bize bir şeyler anlatmıyor mu? Oku derken aynı zamanda bilgi edinmekten bahsediliyor burada. Örneğin “O insanı alaktan (meniden) yarattı” derken insanlığın yaratılışını araştırın diyor ayette. Bu elbette bir örnektir. Kuran-ı Kerim, sadece insanlığın değil kâinatın yaratılışını ve daha birçok şeyi ve çevrenizi iyi „okuyarak” algılayın, anlayın ve uygulayın demek istiyor bize. Bu da bizi düşündürmesi gerekmez mi? Toplum olarak bilim ile inancı aynı anda yürütemeyiz mi?
Tek şartla, bilime, dinden ve siyasetten uzak özerk alan tanımak gerek.

Dr. Ali Sak

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.