BERLİN’DE İFTAR SOFRALARI

ABONE OL
18:14 - 01/10/2020 18:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BERLİN’DE İFTAR SOFRALARI


Guten Appetit


Ramazan ayının bir haftasını geride bıraktık. Geriye baktığımızda neler yaşandı, hangi etkinlikler yapıldı diye: 
İftar sofraları kuruldu, bu sofralarda samimi bir atmosfer içinde gülüp oynayanlar, Ramazan ayının mukaddesliğine halel getirmeyecek konuşmalar yapıldı. Yüzler güldü. Kur’anlar okundu dualar yapıldı. “Sen’in rızan için oruç tutuk, Sen’in rızan için açıyoruz. Rızkımızı genişlet, imanımızı artır, anamı babamı, bütün inananları koru, bize dayanma gücü ver, sabrımızı artır, İslâm âleminin üzerindeki karabulutları def eyle…amin.”

Müslümanların severek gittiği, koşarak katıldığı iftar sofraları vardı: Bu sofralar ne güzel sofralar böyle, Müslümanlar bir araya geldi, kucaklaştı, hal hatır sordu, yemek yedi, dostlar-arkadaşlar birbirleriyle buluştu, sohbetler yapıldı, hatırlar soruldu. Hatta bazı iftar sofralarında Hristiyanlar da vardı. Ramazan ayının bereketi onların yüzünü de güldürdü. Türk Mutfağının eşsiz lezzetleriyle tanıştılar. Guten Appetit.

Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi ne diye söylersiniz? (Saf 2-3)

Aynı sofrada buluşmak zorunda kalan Müslümanların katıldığı iftar sofraları da vardı. Lüks otellerde kuruldu bu sofralar. Yemek parasından fazla otel kirası verildi. İsraf diz boyu. Vatandaşın cebinden çıkan aidat paralarından finanse edilmiş olmalı. Birlik ve beraberlik adına işlenen cinayet. İki saat sonra bu birlik beraberlik malum yerlere bırakılacak. Allah ıslah etsin bu sofraları kuranları ve oralarda bir araya gelen düşman kardeşleri. O sofrada Ramazanın fazileti değil de sanki Müslümanların kibri var gibi. Gösteriş meraklılarının kurduğu sofra;’ Biz bu sene iftarı Sheraton Hotel’de verdik, bütün STK lar ve resmi zevat oradaydı, 370 kişiye iftar verdik.’ gibi bir şımarıklığın verdiği gurur: “O ne kötü bir düğün yemeğidir ki; zenginler çağrılıyor da fakirler kalıyor.” Hadisine uygun sofralar. 
Bir STK başkanının deyimiyle, Çakallarla(!) kuzular(!) aynı sofradalar. Aman Allah’ım, ne büyük bir çelişki bu. Herhalde kıyamet alameti, çakallarla kuzular yan yana. 

Bütün bunlara rağmen, bu sofralarda bir araya gelen Berlin’in toplum mühendisleri, bu birlikteliklerini rutin çalışmalarında da sürdürseler, vatandaşın elinden tutsalar, maddi ve manevi fedakârlıklarda bulunsalar ne güzel olur, biz o zaman onları alkışlamaz mıyız, önlerinde şapka çıkarmaz mıyız? 

Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Mehmet Görmez’in, Müslümanların kaçınması gerektiği iftar sofralarıyla ilgili açıklamasının üzerindeki mürekkep daha kurumadan, o teşkilata mensup çalışanlar ve görevliler de bu iftarlarda boy gösterince, ister istemez Sayın Görmez’e dönüyor gözlerimiz. Başkanım siz neler açıklıyorsunuz, kuruluşunuzun mensupları neler yapıyor? 

Sayın Görmez’in açıklaması şöyle:  ”Özellikle bu toplumsallaşmalar reklama, tanıtıma ve gösteri aracına dönüştürülmemelidir. Bütün sosyal, kamusal ve ticari kuruluşlar her yıl ramazan ayında yaptıkları hayırlı faaliyetlere devam etmelidirler. Ancak bunu yaparken ramazanın sükûnetine, huzuruna ve maneviyatına riayet etmelidirler.” 

Peygamberimiz de bu konuya değinmiş: “Muhakkak ki kıyamet günü azap cihetinden insanların en şiddetlisi, Allâh ü Teâlâ hazretlerinin ilmi, kendisine menfaat vermediği âlimdir.” 

İmam Rabbani de duyarsız kalmamış konuya :“Onlar (kötü âlimler), “Faris Taşı” gibidirler. Şu cihetle ki kendisine (bakırdan) pürüzsüz bir şey ve demir yapıştığında (dokunduğu) nda; altın olur. Ancak kendisi (yine) taş olarak kalır.
Onlar (Kötü âlimler) çakmak taşında ve ağaçta tutuşturulmuş ateş gibidirler. Kendisinden âleme birçok menfaat (ve faydalar) hâsıl olur; lakin kendi içlerinde tutuşturulan bu ateşten taş ve ağacın hiçbir nasîbi ve menfaati yoktur. Belki (hatta) derim ki, bu ilim kendileri hakkında zararlıdır. Çünkü bu ilim sebebiyle kendilerinin aleyhinde hüccet (delil) tamam oldu. Nebi (s) hazretlerinin buyurdukları gibi. “(Kenzül’l-Ummâl: 29099)

En çarpıcı söz yine Yüce Mevla’mızdan: „Tevrat’ın yükü ile onurlandırılmış iken bu yükü taşıyamamış olanların durumu, sırtına kitaplar yüklenmiş (ama onlardan habersiz bulunan) merkebin durumuna benzer. Allah’ın mesajlarını yalanlamaya şartlanmış olanların durumu ne acıdır, çünkü Allah rehberliğini böyle zalim bir halka ihsan etmez!“ (Cuma 5)




İmsakiye kavgaları

Ramazanın ilk gününden itibaren imsakiye kavgaları başladı. Senin imsakiyen yanlış, benim imsakiyem doğru kavgası. Bazı cemaatler 01.30 da imsak yaptı bazı cemaatler 03.30, bazıları 04.30 da.  Bazıları da 05.00 de. 
İftar`da da değişiklikler var: Bazı cemaatler 20.30 da, bazıları 19.30 da, bazıları 18.30 da, bazıları 21.40 da, bazıları da  22.00 de iftarlarını açtılar. Bu duruma göre cemaatlerin birine göre diğeri oruç tutmuyor. Orucu bilerek bozuyor. Öyle sanıyorum ki bu tartışma ramazan ayının sonuna kadar devam edecek. 

Bazı camilerde verilen iftar yemeklerinin ramazan ayına ayrı bir lezzet kattığını da söylemem gerek. Almanlar dahil olmak üzere her ırktan insanlar bu sofraların neşe kaynağı. Lüks otellerde verilen bir iftar bedeliyle bu camilerde 1 ay iftar verilebilir. Sebep olanlardan Allah razı olacaktır.  Ne yazık ki iftar sofralarındaki bu kalabalıkların teravih namazlarına yansımadığı da gözlemlendi.




Müsiad’ın iftar sofrası

Kendi mekânlarında iftar verdiler. İftara başkan Veli Karakaya’nın davetlisi olarak katıldık. Her Salı aynı mekânda iftar yapıyorlarmış. Davetlilerin dışında da isteyen herkes bu iftara katılabiliyor. Mütevazı bir yemek. Samimi bir ortam. Bizler Türk Eğitim Derneği ve Mocca Dergisi grubu olarak en arka masaya oturduk, sevgili Sefa Doğanay, sevgili Murat Tosun ve sevgili Hakan Yazanel de aynı masadaydı.  Sayın Karakaya tek tek masalara giderek herkese hoş geldin dedi ve kucaklaştı misafirleriyle. Masalarda teşehhüt miktarı kadar oturarak hal -hatır sordu. Ne güzel.

 


Yemekten evvel, Karakaya açış konuşması yaptı ve günün mana ve ehemmiyetini anlatmak üzere T.C Berlin Büyükelçiliği Din Hizmetleri Ataşesi Bilal Öztürk’ü kürsüye davet etti.  Öztürk, ezber bozan güzel ve anlamlı bir konuşma yaptı. Kur’an’ın anlaşılması üzerinde durdu. Müslümanların sadece Arapça olarak Kur’an’ı okuduklarından, hatmettiklerinden ama anlamadıklarından yakındı:”Kur’an ayındayız önemli bir aydır bu ay. Kur’an’ı okumak onu anlamak demektir. Kur’an Araplara inmiştir ve Araplara kendi dillerinde oku emrini vermiştir.  Bu buyruk tecvidli oku, sadece yüzünden oku, sadece hatmet anlamına gelmez. Okuyun ve anlayın anlamına gelir. Sadece hatim yapmak için  Kur’an okunmamalı, aynı zamanda anlamak da gerekir. Sad suresinin 29’uncu ayetinde şöyle buyrulur: “(Ey Muhammed!) Sana indirdiğimiz bu kutsal ilahi kelam (Onda her şeyi açıkladık ki) insanlar onun mesajı üzerinde iyice düşünsünler ve akıl -iz’an sahipleri ondan ders alsınlar.”




Konuşmasının sonunda iş adamlarına,  helal kazanç peşinde olmaları gerektiğini de hatırlatan Öztürk; Mutaffifin suresinden ayetler okudu: “Eksik ölçüp tartanların vay haline! Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler. Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar. Onlar tekrar diriltileceklerini zannetmiyorlar mı?”

Sayın Öztürk, Berlin’de hoş bir seda bırakma arzusunda olan bir Ataşe. Sıkıntıları var. Bazen mevzuat önüne engel koyuyor bazen de cemaat. Buna rağmen Zuhr-i ahir namazı konusunda cesaretini topladı ve cemaati rahatlattı. Karşı çıkanlar oldu elbet, ama o göğüslemesini bildi. Önümüzde daha halledilmesi gereken çok mesele var sayın ataşem:  Dini nikah,- Mehir, uzun günlerde  oruç, birden fazla evlilik, kadınların dövülmesi, Ehl-i Kitapla ilgili meseleler mesela; Ehl-i Kitap’ın erkeğiyle Müslüman kızların evlenmesi, teravih namazı vb. konular.

 


Sayın Öztürk aslında bu konulara eğilmek isteyen bir Ataşe, ancak bu konuları kürsüye taşımaya zamanı kalır mı onu bilemem. İyi niyetinden emin olduğum ve bazı konularda adım atma cesaretine sahip olduğunu da tahmin ettiğim Sayın Öztürk’e çalışmalarında başarılar diliyorum.

 



Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.