BERLİN´DE CUMHURİYET BAYRAMI

ABONE OL
18:06 - 01/10/2020 18:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BERLİN´DE CUMHURİYET BAYRAMI

– Farklılıklarımızdan ziyade ortak yanlarımızı öne çıkarmamızın gerektiği bir dönemden geçiyoruz-

Bu sene ilk defa başkonsoluslukla büyükelçilik Cumhuriyet Bayramı’nı birlikte kutladılar. 

Mantıklı bir uygulama. Aynı şehirde devletin iki kurumunun ayrı ayrı kutlama yapmaları uygun düşmüyordu.  Halkımız bu uygulamayı hem masraf hem de zaman israfı açısından uygun görmüyordu. 

Cumhuriyet Bayramı  kutlamalarında önceki yıllarda maksadını aşan konuşmalar yapılırdı. Sanki Türk Milleti’nin önceden bir devleti yokmuşta 1923 te ilk defa bir devlet kurmuşlar   gibi nutuklar atılırdı. Türk Milleti’nin geçmişinden bahsedilirken, karanlık bir tablo çizilirdi. Konuşmacılar; gericilik, yobazlık, hainlik gibi kavramları kullanalarak atalarını linç etmekten zevk alırlardı. 

Dünyada geçmişini yerin dibine batırmak için uğraşan, atalarının değerlerini ayaklar altına alan, tarihi şahsiyetlerini ve o dönemde olup biten olayları manipüle ederek yabancı milletlere anlatmaktan zevk alan başka bir millet olmasa gerektir. 

Köklerini inkar eden, kendilerini  yepyeni bir devletin mensupları gibi gösteren dışa bağımlı bir hastalıklı zihniyet oluşmuştu. Köle ruhlu bu insanlar hastalıklı beyinleriyle geçmişlerine kin kusarlardı. Padişahlarını hain ilan edecek, onlara Kızıl Sultan diyecek kadar tarih bilgisinden ve de şuurundan yoksun hain monşerlerdi bunlar. O kadar ki; Ramazan’da, Cuma günü ve de  Cuma saatinde  Cumhuriyet resepsiyonu vermekte  sakınca bile görmüyorlardı. Bu yaptıkları hainliğin adına da ilericilik diyorlardı, cumhuriyetçilik, diyorlardı,  laiklik diyorlardı, demokratlık diyorlardı, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak diyorlardı. Cumhuru olmayan  cumhuriyetçiler, halkı olmayan demokratlardı bunlar. Kendi halkına, kendi halkının  inancına, geleneklerine, kültürüne, sanatına yabancı monşerlerdi bunlar… 

2017`de Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu

30 Ekim 2017 Pazartesi günü Cumhuriyet resepsiyonuna davet edildim. Kalabalık bir davetli vardı. Sivil Toplum Kuruluşları’nın temsilcileri, Yabancı Misyon Şefleri, Dini Liderler hepsi oradaydı. Büyükelçi Ali Kemal Aydın misafirlerine hoşgeldiniz diyerek konuşmasına başladı. Türkiye’de çıkarları olan ülkelerden ve o ülkelerin Türkiye üzerinde oynadıkları oyunlardan bahsetti. Sahip olduğumuz değerlerin çok kıymetli olduğundan ve o değerlerden asla vazgeçilmeyeceğinden bahsetti. Türkçenin ve Türk Kültürü’nün altını çizdi, ikili ilişkilerdeki olumsuzlukların burada yaşayan insanlara yansıtılmaması gerektiğinden bahsetti. İnsani yardım konusunda dünyanın neresinde olursa olsun zulme uğrayan birisi varsa Türkiye’nin oraya koşarak gittiğinden, şahsiyetli dış politikadan, insan haklarından, din, dil, ırk ayırımı yapılmadan hak sahibine verilmesi gereken insan haklarından bahsetti, farklılıklarımıza rağmen birlik ve beraberlik içinde olmamızdan bahsetti daha neler neler… Kompleksleri olmayan özgüven sahibi bir Büyükelçi böyle olur, benim ülkem işte böyle temsil edilir dedim.

Rahatladım ve gururlandım. O konuşmanın tamamını sizlerle paylaşmak istedim: 

“Değerli Misafirlerimiz, Sevgili Vatandaşlarımız;
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 94. yıldönümü resepsiyonumuza hoşgeldiniz. 
Millet olarak ciddi sınavlardan başarıyla geçtiğimiz, haklı mücadeleleri kazanmakta olduğumuz bu dönemde, Cumhuriyetimizin kuruluşunu her zamankinden daha büyük bir coşku ve sevinçle kutlamayı hak ediyoruz. 
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana, milli egemenliğine ve siyasi, ekonomik ve askeri bağımsızlığına halel getirecek hiçbir müdahaleye izin vermemiştir, bundan sonra da vermeyecektir. Türk milletine ve onun bağımsızlığına ve özgürlüğüne karşı kurulan tuzaklar hep hüsranla sonlanmıştır. 
15 Temmuz’da anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkan FETÖ terör örgütünün darbe girişimi de aynı akıbete uğramıştır. Türk halkı, hür iradesini yok saymaya kalkışan zorbalara karşı, canı pahasına da olsa demokrasiye güçlü bir şekilde sahip çıkmış, hak ve hukukunu korumuştur. Bu noktada, hain darbe girişimi sırasında hayatını kaybeden aziz şehitlerimizi bir daha rahmetle anıyor, yiğit gazilerimizi buradan selamlıyorum. 
Aynı anda birden fazla terör örgütüne karşı mücadele etmekte olduğumuz bu kritik dönemde, ülkemizin güvenliği her şeyin önünde gelmektedir. Dostlarımızdan beklentimiz bu önemli süreçte bizimle olmaları, dayanışma sergilemeleri ve gerekli anlayışı göstermeleridir. Bu alanda asgari bir işbirliği tesis edilmeden ilişkilerde ilerleme sağlamayı beklemek gerçekçi değildir. 

Siyasi, ekonomik, ticari ve en önemlisi insani bakımlardan en yoğun ilişkiler içinde olduğumuz Almanya ile münasebetlerimizde zor bir dönemden geçtiğimiz ortadadır. Son zamanlarda yaşadığımız bunca sorun ve görüş ayrılıklarına rağmen, geçmişi 300 yıla yaklaşan geleneksel dostluk bağlarımızın olduğu Almanya’yla ilişkilerimizin önümüzdeki dönemde karşılıklı adımlarla yeniden normalleşme sürecine girmesi hepimizin ortak temennisidir. 

Tabiatıyla üç buçuk milyonluk Almanya Türk toplumu ikili ilişkilerimizi özel ve biricik kılan en önemli unsurlardan biridir. Bugün, yani 30 Ekim, aynı zamanda Türk işçilerinin Almanya’ya gelişini başlatan Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın 56. yıldönümüdür. Bugün burada bulunan bu ilk kuşağın fedakar temsilcisi büyüklerimizi Büyükelçiliğimizde görmekten ve kendilerini ağırlamaktan da ayrıca memnuniyet duyduğumu belirtmek istiyorum.
Sadece çalışma ve iş hayatında değil; siyasette, kültürde, sporda, sağlık ve eğitim sektörlerinde ve medya gibi daha bir çok alanda Almanya’nın sosyal hayatına zenginlik katıyorsunuz. Bu başarılarınızın daimi olmasını ve iki toplum arasındaki birleştirici konumunuzu güçlendirerek sürdürmenizi diliyorum. 
Ancak bu noktada, Almanya’daki toplumumuzun son yıllarda giderek artan bir şekilde yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslam karşıtlığına maruz kaldığını da üzülerek belirtmek durumundayım. Bu mağduriyet, fiili ve fiziki saldırıların ötesinde, ülkemiz ve toplumumuz aleyhinde yaratılan yanlış algı ve menfi atmosfer nedeniyle günlük hayatta ve kamusal alanda dışlayıcı ve ayrımcı davranışlar şeklinde de vücut bulmaktadır. Bu olumsuz gelişmeler buradaki toplumumuzu gönülden yaralamakta ve haklı endişelere yol açmaktadır. 
İnsanlarımız arasında, özellikle de genç nesilde dışlanmışlık ve ötekileştirilmişlik duygusunun giderek yer ettiğini gözlemliyoruz. 

Maalesef, üzülerek görüyoruz ki, ikili ilişkilerimizdeki gerginliklerin faturası da buradaki toplumumuzdan çıkarılmak istenmektedir. Bunun son örneğini, Berlin’deki bazı belediyelerin Türkçe dersleri için ücret talep etmelerinde görüyoruz. Bu haksız talebe karşı dernek ve kuruluşlarıyla Türk toplumu gerekli tepkiyi ortaya koymaktadır. Bu yanlıştan bir an önce dönülmesini bekliyoruz.
Son zamanlarda giderek güçlenmekte olan yabancı düşmanı ve İslam karşıtı aşırı sağ görüşlü akımlarla mücadele edilmesini ve bunlara karşı gerekli bütün önlemlerin alınmasını acil olarak bekliyoruz.  
Türk ekonomisi, yükselen sanayisi, genişleyen ticareti ve artan yatırımları ile büyümeye, istihdam yaratmaya devam etmektedir. Yapılan tüm olumsuz yayınlara ve kampanyalara rağmen Türkiye’yi ziyaret eden turist sayısında geçen yıla göre önemli bir artış sağlanmıştır. 
Bu yılın ilk iki çeyreğinde yüzde beşin üzerine büyüyerek Avrupa’nın en hızlı gelişen ekonomisine sahip olan Türkiye, yabancı yatırımcılar için güvenli ve kazançlı konumunu sürdürmektedir. Ulaştırma ve enerji alanları başta olmak üzere çeşitli sektörlerde devasa yatırım projeleri hızla ilerlemektedir. Özetle, ekonomimiz, bazı çevrelerin çizmeye çalıştığı kara tablonun tam aksine güçlü ve sapasağlam ayaktadır.  
Türkiye’nin istikrarı Avrupa’nın istikrarı demektir. Son mülteci krizinde olduğu gibi Türkiye uluslararası camianın ortak sorumluluğunun önemli kısmını taşımaya devam edecektir. Bizim kültürümüzde ekmeğimizi komşumuzla, misafirimizle paylaşmak vardır. 
Ülkemizdeki 3 milyonu aşkın mülteciye de bu gözle bakıp, onları toplum olarak kucakladık. Ekmeğimizi paylaştık. Bir milyona yakın Suriyeli çocuğa eğitim verebilmek için kısıtlı imkanlarımızı zorladık. Kimseden de takdir beklemedik. 
Türkiye, insani yardımlar alanında günümüzde milli gelire oranla dünyanın bir numaralı donörü haline gelmişse, Myanmar’dan Yemen’e, Somali’den Filistin’e dünyanın dört bir tarafına elini uzatabilen, muhtaçların yardımına koşan bir ülke olmuşsa, bu son yıllarda izlenen insani dış politikaların sonucudur. Bu yaklaşımımızın savaştan kaçan insanlara kapıyı kapatma payesi üzerinden seçim kazanan bazı Avrupalı siyasetçilere örnek teşkil etmesini ümit ediyorum. 
Farklılıklarımızdan ziyade ortak yanlarımızı öne çıkarmamızın gerektiği bir dönemden geçiyoruz. Sizlerin burada ortak asgari paydalarda birlikte hareket etmeniz, hak ve menfaatlerinizin korunması açısından hayati önemdedir… 
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!”

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.