BELİRLİ GÜNLER

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 

Hemen hemen yılın her gününde kutlayacak veya anacak önemli ve belirlenmiş olaylar ve konular var. Takip etmekte oldukça zorlaşıyor. Biri diğerinden daha önemsiz değil.
En iyisi olay ve konuları unutmamak için bir hatırlatma olarak alıp, öyle değerlendirmek. Önemli saydığımız günleri, bu günlerin bize hatırlattıkları kavramları yılın diğer zamanında ele almalıyız.
Bütün belirlenmiş bayram ve anma geleneklerinden en çok sevdiğim 1 Mayıs İşçi Bayramı, 8 Mart Kadınlar günü gibi dünyada kutlanan önemli olaylardır.
14 Şubat Valentin Günü, Türkiye’de doğru anlatılırsa, adı mutlaka değiştirilecekse Sevgi Günü olup, Yunus Emre ve Mevlâna’ya da yer verilmelidir.
23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Türkiye dışında bu düzenli organizeye devam edilirse, Dünya Çocuk Günü ile birleştirileceğine inanıyorum. Hep hazır almaktansa, biz de dünyaya bir bayram hediye etmiş oluruz.
Belirli günlerin hemen hepsi Cumhuriyet Reform’ları ile Türkiye’de kutlanmaya başlandı.
Teknoloji ilerledikçe dünyadan haberdar olunduğu gibi birlikte sevinip, birlikte üzülüyoruz.
Fazıl Hüsnü Dağlarca (1914-2008) benden yıllar önce düşünmüş. Pasaport şiirinde çevreye, yeryüzüne yapılan ilk zararın sınırlarla ayrılmasını buluyor. Böylece gezi hürriyeti yalnız zenginlere verilmiş. Fakir insanlar doğdukları yerlere adeta hapsediliyor. Pasaportun getirdiği zorlukları Bertolt Brecht’te (1884-1977) yazmıştı. Ülkeleri ayıran sınırlarda insana davranış pasaportun iyi ve az değerli olmasına bağlanıyor, insanın iyisi veya kötüsüne göre değil.
Acaba Türkiye’de nerelisin sorusunun arkasında ne yatıyor, bilmiyorum. Önce Berlin’liyim sonra Didim’liyim cevabı yetmiyor. Aslen nerelisin sorusuna cevap almadan sormaya devam ediyorlar. Otobüs durağında kısa karşılaşmalarda bile. Kuyularından tuz çıktığı için 1956 yılında doğduğum köy kaldırıldı, diye anlatmak zorunda kalıyorum.
Son kutladığımız Anneler Günü. Şu günlerde Türkiye’de çok ağlayan ana var. Almanya’da anaların sıkıntıları ve sorunları az değil. Bence kutlama yerine anma desek, daha iyi olur.
Türk ve İslâm kültüründe birbirine uymayan çifte standart var. Kadın kötü kadın oluyor, kirlendiği için kızlar öldürülüyor. Ama anayı kutsallaştırılıp göklere kaldırıyoruz. Kötü dediğimiz kadının da anne olacağı düşünülmüyor. Günlerdir televizyonda bir kitapçının reklâmı yapılıyor, kitaplardan ikisinin adları şöyle:
Neden Kötü Kadın Oldum ve İki Kötü Kadının Mektupları. Aynı başlıklar aynı kötülüğü yapan erkekler ve babalar için kullanılmaz.
Yine de biz kadınların değil de, anaların ayaklarının altında cennetin anahtarını aramaya devam edelim.
Benim için Anneler Günü’nde en güzel hediye torunlarımla beraber olmaktı. Birlikte oynadık, masal anlattık ve Nasreddin Hoca’mızdan fıkralarla doyasıya güldük.
Duyduğum ve okuduğum hediyelerin en güzelini Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Zeynel Lüle’nin hediyesini buldum. Annesine 1975 yılında bir şiir besteleyerek piyanoda çalmış. Annesinin hıçkırıklarla sevinç gözyaşlarıyla hediye alması şaşılacak bir şey değil.
Sen gönlümün kadınısın
 
O güzel gözlerinde
Bütün ömrüm beliren
Uzun yıllar geçti de
Silindi mi sanarsın
Ne başka hatıralar
Ne zaman siler onu
Bıraktığın izlere
İyice bak tanırsın
Sen gönlümün kadınısın
Kalbimin tek bağısın
Çünkü onun üstünde
Binlerce hatıramsın…
Bu şarkıdan sonra annesi ancak beş yıl daha yaşamış. Annesinin ölümden sonra da sevgi devam ediyor.
“Aradan yıllar geçti
Bunlar da bir zamanmış
Mutluluk bir nefeste
Dağılan bir dumanmış”
Soracağımız çok şeyleri analarımızı kaybedince anlıyoruz. En iyisi onlar varken zaman ayırmak, birlikte olmayı yoğun yaşamak.
Carolina Maria de Jesus, Brezilya’nın Sao Paulo kentinde Çöplük adı verilen gecekonduda kargacık burgacık harflerle günlük tutar. Bir gazeteci bununla ilgilenir, 1958 yılında Anneler Günü’nde başladığı anıları yıllar sonra yayınlanır. Böylece fakirlikten kurtulur. “Bugün Anneler Günü. Gökyüzü hem mavi, hem beyaz. Sanki tabiat bile evlatlarının isteklerini getiremeyen annelerin yüzüne gülüyor.
Güneş yükseliyor. Bugün yağmur yağmayacak, bizim günümüz bu gün…
Gece oldu, yıldızlar saklanmıştı, Kulübenin içi sivrisinek dolu …”
Çocuklarını çöplükten doyuran analar bu gün de var. Bu ülke tanıdık olur veya hayali bir ülke olabilir.
Oya Baydar’ın Çöplüğün Generali kitabında çöplükten yaşayan ve karınları doyan insanların hikâyelerini anlatıyor.
Çocuklar ekmek yerine çöplükte mermi ve silah toplayıp, herhalde bunları satarak ekmek alıyorlar.
Bu kitapta bir başka hikâyede önce işsiz kalan, sonra iş arkadaşları diyerek birileri tarafından götürülen oğlu bir daha eve dönmüyor.
Oğlunun akıbetini bilmeyen ana aklını kaybediyor, buna rağmen oğlunu aramaya devam ediyor. İşten çıkmışsan ölüm değil ya. Allah herkesin rızkını verir, dediğini ve oğlunun cevabını hatırlıyor.
“Bunca aç insan bir lokma ekmek için neden çöplükleri karıştırıyor, madem Allah herkesin rızkını veriyor da.”
Bu oğlunun son isyan eder sözleri olmuştu.
Depremde çocuklarını yitiren bir ana yaşamayı artık anlamsız buluyor. Yaşamının boşluğunu ağıdı ile anlatıyor.
“Yeşil yeşil çimenlerim bitmez oldu,
Taşkın akan sularım akmaz oldu.
Serçe ağızlı yavrularım hani?
Doyunca süt emziremediğim,
Serçelerimi verin…
Oyyy… Oyyy…
Toprak!… Toprak!…
Nasıl bastın yavrularımı?
Serçelerimi yitirdim,
Oyyy… Oyyy…
… Ben niye yaşayım gardaşlar?”
Çocukları ile ilişkisi kesilmiş yalnız bir ana Gültekin Emre’nin bir şiirinde köpeği ile konuşuyor.
“… Haydi, biraz gezelim
Benim dert ortağım köpeğim
Postacı sevinç taşımaz
Oğlansız kızsız, sevgisiz bir akşam
Balkonlarda solmazsa çiçekler
Solar bir insan, sanki anısız bir akşam
Üşüdün mü canım
Yoruldunsa biraz duralım …”
“Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar.”
Kalanı yalan ağlamazsa, buna empati denir. Belirli günler acıları paylaşarak azaltmaya, mutluluk ve sevinçleri çoğaltmaya vesile olmalıdır.
Hoşça kalın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.