BATI CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK

ABONE OL
18:50 - 01/10/2020 18:50
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Batı güneşin battığı, karanlığı bir yorgan gibi evreni örten bir bitişin habercisi mi?
Yoksa yaşamın kirliliğini örtmeye görevli aygıt mı?
Doğudan güneşin doğuşu aydınlığın başlangıcı olduğu kadar güzelliklerin ve çirkinliklerin tüm gerçekliğiyle ortaya konması mı?
Doğu gündüzü, batı geceyi mi çağrıştırıyor?

Batılılaşma uygarlığı, doğu ilkelliği mi temsil ediyor?
Peygamberi olmayan dinlerin etkisindeki doğunun etik değerleri ile Ortadoğu’da doğup batıda yer eden İslam’ın ve İslam’dan önceki Peygamberli dinlerin etik değerleri arasındaki farkları yansız teologlara bırakalım.
Batının hem teknik, hem bilimsel bakımdan zenginliği karşısında, doğunun bilim ve teknik yoksulluğunu doğunun hep değişime ve yeniliğe karşı olarak gösterilmesi tartışılır bir görüştür.
Ama batıda olan değişimin Osmanlı’nın ve onun egemenliğindeki İslam’ın Avrupa kıtasını ele geçirme tehdidinin etkisi önemlidir.
İngiltere’de 16. ve 17. yüzyıllarda var olmaya başlayan burjuva, kilisenin dünyevi alanda acımasız baskılarla üstünlük sağlamasına karşı çıkmaya başladı.
Krallığın kiliseyle işbirliği, kilisenin gittikçe yozlaşmasına karşı oluşan hoşnutsuzluk tepkilerin gittikçe artmasını ve kilisenin zalimliklerine karşı uyanış başladı.
Bu uyanış Avrupa’da aydınlanmanın önünü açtı.
Aslında aydınlanmanın temelini insanın kendi aklını kullanması ile başladı.
Aklın kullanılmasıyla özgürlüğü, eşitliği sağlayacak düşünceyi ortaya koyarak bir yaşam modeli mücadelesi başladı.
Bu mücadele burjuva önderliğinde yeni bir toplum düzenini, yeni bir kültür oluşmasını, yeni bir siyasal ve sosyal yapıya ulaşılmasını sağlamıştır.
1789 Fransız Devrimi, mutlak monarşinin yerine Cumhuriyetin gelmesi ve Ulusçuluğun ortaya çıkmasıyla Ulus Devlet dönemini başlattı.
Ayrıca Katolik kilisesi bir takım reformlar yapmak zorunda kaldı.
Fransız Devriminde kadınların büyük yürüyüşü karşısında kral; Yurttaş Hakları Bildirisini kabul etme zorunda kalması aydınlanmada kadının önemini kanıtlamıştır.
Avrupa’da başlayan Rönesans, Fransa’da, İtalya’da hümanizmi, sanatsal yaratıcılığı Hollanda, İspanya, Avusturya ve Portekiz’de sanatta, edebiyatta büyük eserlerin yaratılmasını sağladı.
Almanya hümanizm yanında dini alanda büyük değişiklikleri yaşama geçirdi.
Martin Luther’in Katolik Kilisesine ve Papanın gücüne karşı başlattığı mücadele Hıristiyanlığın bölünmesini başlatmıştır.
18. Yüzyılda doruğa erişen aydınlanma daha sonraları duygusallığa, romantizme geçmeye başladı.
Aydınlanmayı yaratan, bilimde, sanatta, yönetim biçimlerinde çığır açan Avrupa tekrar savaşların peşinde koşmaya başladı.
Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) Avrupa merkezli küresel savaştır.
O dönemin büyük güçleri; İngiltere, Fransa ve Rusya ( İtilaf Devletleri) ile Almanya, Avusturya, Macaristan, İtalya ve sonradan Osmanlı İmparatorluğu (İttifak Devletleri) Uzun süren ve bu zaman kadar en çok ülkenin katılımıyla yapılan ilk savaştır. Sonradan İtalya İtilaf Devletlerinin safına geçmiştir.
Bu savaş on milyona yakın askerin ölümü ve Osmanlı İmparatorluğunun bölüşülmesiyle sona ermişti.
Bu savaşın külleri sönmeden dünyanın en korkunç savaşı olarak adlandırılan 2. Dünya Savaşı başlatıldı. (1939-1945)
İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, ABD Müttefik Devletler, Almanya, İtalya doğudan Japonya Mihver Devletler olarak savaştı. Altı yılsonunda 60 ile 70 milyon insanın ölümüyle sonuçlanan bu savaş Yahudi soykırımı yanında ilk kez nükleer silahların kullanıldığı en korkunç savaş olmasıyla tarihe geçti.
Karl Marks, F. Hegel, F. Engels, İmmanuel Kant, Johann Wolfgang Goethe’yi yetiştiren Almanya’ da Hitler gibi bir Faşist çıkıyor dünyayı kana boyuyor.
El Greco’ Goya, Picasso’nun ülkesinde sonradan Franco gibi bir diktatörü çıkabiliyor.
Ugo Fogcolo ve Giacomo Leopardi Dante İtalyası Mossolini gibi bir faşiste teslim oluyor.
Aydınlık çağının ve Rönesans’ın Avrupa’sı ve zenginliğin ve kuvvetin merkezi ABD’nin doğuyu sömürme amaçlı birlikteliği karşısında hep Sovyetler Birliği engel olarak görülüyordu.
Sovyet Bloğunun dağılmasıyla Batı önce kendi sınırları içinde ki Yugoslavya’nın kanlı parçalanmasını tamamladı.
Sovyet Paktının bertaraf edilmesiyle önünde engel kalmayan Batı, lider konumundaki ABD’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi ile Batı’ya boyun eğmeyen İslam ülkelerini yeni bir din ve mezhep yapısıyla bertaraf etme hareketini başlattı.
Bir buçuk milyon Müslüman’ın katledilmesiyle Irak işgal edildi. ABD’nin ve Batı’nın doğrudan katkısı, Türkiye’nin dolaylı desteğiyle orada bir Kürt Devleti kurduruldu.
Bu savaşta ve savaş sonrasında ABD ve İttifak devletler beklemedikleri bir can kaybına uğradılar.
Bu nedenle Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da doğrudan savaş yerine uzun zaman hazırladıkları işbirlikçilerle halkı isyana hazırladılar.
Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn ve Yemen’de büyük çapta ayaklanmaları başlattılar. Direnen Libya’yı başta gönülsüz Türkiye’nin de katkısıyla bombalayarak Kaddafi’yi linç ettirdiler.
Volter, Dalamber, Moliere, Didero Jan Jak Russo’nun Fransa’sı Sarkozy eliyle Libya’da Cezayir’deki kırımın aynısını yaptırdılar.
Mübarek’in Mısır’ı batı ile yakınlığı ve uyumluluğu bu günkü Türkiye’nin batı ve ABD ile yakınlığı ve uyumluluğu arasında bir fark yoktu. Âmâ Mübarek’in hizmet süresi bitmişti. Kullanım süresi dolmuştu.
Bertaraf edildi.
Şimdi sıra önce Suriye’de daha sonra İran’da.
Buradaki gerekçe mezhep ayrılığı olarak ortaya atıldı. Kışkırtma başlatıldı.
Arap Baharı’nın gerekçesi; Arap halklarını demokrasi, özgürlük ve insan halklarına kavuşturulması idi.
Libya’da şeriat yanlıları, Mısır’da Müslüman Kardeşler İslam Devletini kurmaktalar.
Suriye umdukları gibi hemen teslim olmadı. Orada Türkiye’nin desteğiyle Taliban, Kürt Teröristler Suriye’de Şii katliamı peşinde katliam yapmaktadır.
Irak bölünmüş durumda.
O aydınlanmayı, özgürlüğü, insan halklarını getirdiği avunmasıyla yatıp kalkan Batı, dün kendi kıtalarında milyonlarca insanın ölümünün ayıbını alnında taşırken bugün; petrollerine doğrudan el koymak için Müslüman kıyımını başlatmışlardır.
Yani Batı cephesinde yeni bir şey yok.
Sömürmek için öldürmeye devam ediyorlar.
Ama onlar tek başlarına bunu başaramayacağını bildiklerinden hep işbirlikçileri kullandılar.
Müslüman görünümlü taşeronları kullanıyorlar.
Şu Japon Atasözü bu döneme o kadar uyuyor ki:
”Pirincin içindeki siyah taşlardan korkma.
Beyaz olanlardan kork!”

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.