BATI CEPHESİNDE SADECE ŞAMATA VAR

ABONE OL
18:09 - 01/10/2020 18:09
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BATI CEPHESİNDE SADECE ŞAMATA VAR

Türkiye’de Die Welt Gazetesi Türkiye Muhabiri Deniz Yücel’in 29 Şubat’ta tutuklanması başta Almanya olmak üzere Avrupa’da içtenliksiz, yaprak kımıldatan bir görece rüzgâr estirildi.

Deniz Yücel’in derhal serbest bırakılması için parti sözcüleri, AB yetkilileri çoktandır yaptıkları açıklamaların, kınamaların bir ölçü fazlasını yaparak kendi kamuoyunu kandırmak istediler.

Gerçekten AB Türkiye’yi demokrasinin tüm kurallarının geçerli olduğu bir ülke olmasını istemekte içtenlikli olmadığını kanıtlamak için birçok örnek var.

Aslında takiye’yi yalnız AKP yapmadı.
AB ülkeleri hükümetleri, AB merkez yöneticileri de takiye yaptı.
Türkiye, eksikliklerine rağmen doksanlı yılların ortalarında Romanya’dan, Bulgaristan’dan ve daha birçok Avrupa ülkesinden hem ekonomik hem demokratik bakımdan iyi durumda olmasına rağmen AB’ye girişi engellendi.

Nedeni ise yüzyıl öncesine dayanıyordu.
Türkiye Avrupa’ya karşı bir Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı vermiş ve ülkesinden işgalcileri çıkarmıştı.
Bağımsız ve özgür bir ülke olarak Batı’nın çağdaş, yenilikçi yanını benimseyerek laik, demokrat, çağdaş bir hukuk devleti olmayı hedeflemişti.
Bu devlet yapısı diğer mazlum ülkelerce model olarak alınması sömürgeci ülkeler için sakıncalıydı.
O nedenle Türkiye’nin çağdaş bağımsız, özgürlükçü bir yapıya kavuşmasını engellemek için etnik ve dinci ayrılıkçıları, karşı devrimcileri desteklediler.
AKP’ye verdikleri desteğin nedeni de yukarıdaki nedenlerdir.

Bir Barış Köprüsü olarak sundukları Avrupa Birliği (AB) Türkiye’ye karşı tutumlarını değiştirmemiş, 1923’lerde kalan ve Lozan’da reddettiğimiz esaret şartlarını zaman zaman ceplerinden çıkararak Türkiye’yi yönetenlere kabul ettirdiği gizli-saklı değildir.

İktidara ilk geldiklerinde dinci ve kinci bir Türkiye amaçlarını her fırsatta belirten AKP’ye, Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt para gücüyle, gereksinim duyduklarında etnik ayrılıkçıları, tarikatları, Gülen Cemaatini   desteklemişler ve yeri geldiğinde kullanmışlardır.
Bu destek sadece batının sağcı, muhafazakâr yönetimlerinden değil, solda olduğunu söyleyen yönetimlerce de verilmiştir.

Willy Brandt ve Olaf Polme’den sonraki Avrupa’daki Sosyal Demokrat partiler de sağ iktidarlara katıldılar.
Almanya’da SPD, özellikle Gerhard Schröder döneminde İngiliz İşçi Partisi lideri Tony Blair’le birlikte liberal bir çizgiyi seçerek sosyal demokrat ilkeleri terk ettiler.

Bugün de SPD Merkez yönetiminin büyük çoğunluğu Gerhard Schröder ekibidir.
Schröder, başbakanken Erdoğan’ın en yakın destekçisi idi.
Türkiye’ye gittiğinde Erdoğan’ın özel konutunda, aile ortamında ağırlanıyordu.
Hatta bir AKP Kurultayının şeref konuğu olarak Schröder bir yanına Hiram Abbas, diğer yanında Barzani’yi alarak Erdoğan’a destek vermişti.
O Barzani ise Kuzey Irak’ta Türkmen soykırımı yapmaktaydı.
Kerkük’te Türkmenlerin nüfus kaydını sildi.
Türkmen mezarlığındaki mezar taşları sökülürken ne AKP’den, Bahçeli’den, insan haklarına duyarlı olduklarını her fırsatta söyleyen batıdan tepki gelmedi
O Barzani, AKP Kurultayında AKP’lilerce:
”Türkiye seninle gurur duyuyor!” Çığlıkları ile alkışlanmasından ne Schröder ne de AB ülkeleri rahatsızlık duydu.
Başbakanlıktan sonra Putin’nin icazetiyle Gazprom Şirketinde Erdoğan ilişkilerini komisyoncu olarak sürdürdü.
Almanya’da tüm siyasi partiler AKP-Gülen ortak iktidarının yanında oldular.
Aydınların, gazetecilerin, yurtsever askerlerin kumpaslarla toplama kamplarında tutsak edilmelerini;
”Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diye desteklediler.
Sonra Avrupalı aydınların AKP iktidarının amacını kendi kamuoyuna açıklayıp tavır alınca alel -acele Almanya’da göçmen kökenli ABD’de stajdan geçmiş bir milletvekili ile Ermeni Soykırımı tasarısını meclisten geçirerek AKP iktidarına en büyük desteği sağladılar.
Bakmayın o milletvekiline kan testi sorma ilkelliğine.
Aslında tam darda kaldıkları sırada bu Alman Meclisinin kararı AKP iktidarı için can simidi oldu.

Şimdi yerel yönetimlerin bazı AKP siyasetçilerinin tek adam rejimi propagandası için Almanya ‘da
Yapmak istedikleri toplantıların yasaklanmasını Türkiye Adalet Bakanı; ”Alman Hükümetinin Faşist bir uygulaması” olarak değerlendirdi.
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Deniz Yücel’in Alman casusu olduğunu, bu nedenle Almanya’nın aynı zamanda PKK gibi terör örgütlerine yardım ve yataklık ettiğini açıkladı.
Merkel ise çaresizlik içinde; ” sorunları diyalogla çözmeyi ”önermekle geçiştirdi.

Halbuki, Almanya Parlamento Başkanı Lambert;
”Türkiye, yakın zamanda iki darbe yaşamıştır. Biri 15 Temmuz Darbesi, ikincisi (Erdoğan-Bahçeli ortaklığında) Anayasa Darbesidir.” Açıklamasını yaparken Başbakan Angela Merkel’in ve SPD’nin çiçeği burnunda başbakan adayı Martin Schulz’un bu konuda sessiz kalması içtensizliklerinin açık göstergesidir.

Merkel, sığınmacılar üzerinden bir Barış Ödülü alamayınca, en azından başbakanlığı garantiye almak için sığınmacıları geri göndereceği ülke arayışına çıktı.

Türkiye’nin kısa sürede Esad’ın gideceği ve Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılmak için aldıkları abdest duruyor mu? Bilinmez ama, kim ve neci oldukları bilinmeyen milyonlarca Suriyeli sığınmacıları beslemek için değil Avrupa’ya salma şantajı için barındırdığı bilinen bir gerçektir.

O nedenledir ki, Avrupa’nın Devlet Bahçelisi olarak Erdoğan’ın her dara düştüğünde çat kapı Kaçak Sarayın altın kaplamalı koltuklarında Avrupa’dan gönderilmiş cariye pozisyonuna düşmesi karşılıklı çıkarın çirkin yüzünden başka bir şey değildir.

Türkiye’de daha önceleri Gülen’in amacını belgeleriyle yazan, terörü nereden gelirse gelsin eleştiren gazetecileri, barışı savunan, yazan bilim adamlarını terörist suçlamasıyla hapsedilmelerine sadece yasak savma ekseninde yapmacık eleştiride bulunan Alman Siyasetçileri Erdoğan’la aynı ortak amaçtadırlar.

Erdoğan, padişah-başkan kimliğini AB kuralları içinde gerçekleştiremeyeceğini bildiğinden
AB ülkelerinin çoğu da Almanya’dan sonra en çok nüfusa sahip Türkiye’yi birlik içerisine almak istemediğinden karşılıklı takiyye yapmaktadırlar.
Ama, Avrupa’da ve Almanya’da azımsanmayacak demokrat, aydın bu ikili oyunu bilmekte ve kendi hükümetlerini ve partilerini eleştirmektedirler.
O nedenledir ki, bu eleştirilerimize rağmen Türkiye’de aydınlara, gazetecilere uygulanan yaptırımlara uğramıyoruz.
Aslında AKP yeni bir mağduriyet fırsatını kendi oy tabanı için, Avrupa’da Türkiye’yi aralarına almamak için çıkan fırsata yapmacık karşılıklı şamata yapmaktalar.
Yani alan memnun, satan memnun…

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.