BATI AVRUPA YEREL MEDYA ÇALIŞTAYI

ABONE OL
18:12 - 01/10/2020 18:12
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BATI AVRUPA YEREL MEDYA ÇALIŞTAYI

Nihayet devlet Avrupa’daki vatandaşlarını 55 yıl sonra da olsa hatırlayabildi. Önceki iktidarlar bizlerden sürekli alırlardı, bu iktidar vermeye başladı. Seçme hakkı verdi, askerliği bin Euro’ya indirdi, ev hanımlarını emekli yaptı, çocuk yardımı veriyor, kişisel araçların Türkiye’de kullanım süreleri 2 yıla uzatıldı. Cep telefonlarının harç ücreti ödemeden kullanılabilme süresi uzatıldı. Yurtdışında yaşayan gençler için Türkiye’ye kültürel gezi ve kamp programları düzenleniyor… Çok yakında seçilme hakkının da verileceğini ümit ediyorum.

Diaspora medyasını da hatırlamış bu arada iktidar ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Batı Avrupa Yerel Medya Çalıştayı’nı organize etmiş.  18,19,20 Mart tarihlerinde Frankfurt’ta gerçekleşti.  Batı Avrupa genelinde 70 gazeteci katıldı. Bu çalıştay, Türklerin Avrupa’ya gelmesinden 55 yıl sonra yerel medya kurum ve kuruluşlarıyla yapılan ilk çalıştay olması münasebetiyle fevkalade önemli. Diasporada imkânsızlıklar içinde Türkçe gazete ve dergi çıkarmak, radyo ve televizyon yayıncılığı yapmak kolay bir iş değil. Bu çalıştayda zoru başaran Türk insanının azmini de gördük. Davetliler yaşadıkları ülkelerde çıkardıkları gazete ve dergilerden örneklerle oradaydılar. Göğsümüz kabardı.

Organize ve katılım açısından baktığımızda mükemmel bir çalıştay. İyi niyetlerle hazırlanmış. Ancak, yapılan sempozyumların verimliliği açısından baktığımızda amacına uygun, verimli bir çalıştay oldu denilemez. Panelistlerin bir ikisi hariç diğerleri konunun ağırlığının altında ezildiler dersek yanlış olmaz.

Çalıştayda homojenlik yoktu. Katılımcılar yaptığımız işi daha verimli hale nasıl getiririz, bu çalıştaydan azami istifademiz ne olur?  gibi sorulara cevap bulmaya değil de, sadece birkaç proje alabilir miyiz, düşüncesiyle gelmiş gibiydiler. Bu düşünceler de yanlış değildir elbet. İmkânsızlıklar içinde boğuşurken imkân kapılarından içeriye girmeye çalışmak yanlış değil. Ancak sadece proje önceliği Türk insanına yakışmıyor.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı’nın yapmak istediğiyle katılımcıların yapmak istedikleri fazla örtüşmedi. Amaç birliği var gibi görünse de, yeteri kadar oluşmuş değil. Şartlar ve o şartlarda yapılabilecekler detaylarıyla masaya yatırılmadan amaç birliğini oluşturmak kolay olmayacak gibi. Aynı ülkenin insanları 55 yıl sonra bir salonda toplanmışlar ve kuvvetlerden bir kuvvet olan medyayı konuşuyorlar. Ancak birbirlerini anlamıyorlar veya anlayamıyorlar, hatta anlamaya çalışmıyorlar. Herkes kendi doğrusu etrafında dönüp duruyor. Nerede olduğunun tespitini yaparak nereye gideceğini planlayanların sayısı oldukça az.

Organizasyonu düzenleyenlere göre “Türkçe, Türk kültürü ve kimlik” öncelikli sorunlar. Davetliler ise aynı kaygıyı taşımıyorlar. Onların önceliği proje almak. Sıkıntı çekmeden yoluna devam etmek. Türkçe gazete ve dergi çıkarmayı reklam pastasına ortak olmak gibi görenler var. İdealist gazeteciler yok değildi orada. Her zaman olduğu gibi maalesef onların sayıları az ve sesleri gür çıkmıyor. Onlar zaten işlerini yapıyorlar. Davası var onların. Davalarına hizmetin ölçüsü de nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilmemek. Diklenmeden dik durmak.

Panelistler iki dilli medya konusunda anlaşamadılar. Önemli olan bir Türkün veya Türkiyelinin Avrupa dillerinde bir gazete çıkarması mıdır, yoksa Türkçe ve Almanca bir gazete çıkararak Türkçeyi ve Türk kültürünü, Türk kimliğini hem Türklere hem de Avrupalılara tanıtmak mıdır?

Bu konularda düşünceler net değil. Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları (YTB) ile panelistler ve katılımcılar aynı hassasiyete sahip değildiler. Yurt dışındaki Türk medyasının kendini konumlandırma biçimine ve söylemlerine dikkat çeken YTB başkanı Kudret Bülbül açış konuşmasında, “Sizi okuyanlar doğal olarak ya bir öz güven içinde yürüyüşlerini sürdürecekler ya bir teslimiyetçi bakış açısıyla bulundukları ülkelerde kaybolacaklar ya da reddiyeci bir bakış açısıyla bulundukları toplumdan kopup savrulacaklar.” Dedi. Dedi ama tartışmalarda bu konular çok fazla ilgi görmedi. Mesela, „Sizi okuyanlar doğal olarak ya bir öz güven içinde yürüyüşlerini sürdürecekler ya bir teslimiyetçi bakış açısıyla bulundukları ülkelerde kaybolacaklar…“ sözünün altı yeteri kadar çizilmedi davetliler tarafından.

“Biz bu korkularımızı 1990’larla birlikte büyük oranda aştık. Kendi tarihinden, kültüründen, medeniyetinden korkan bir Türkiye’den bütün bunlarla birlikte yaşayan, bütün bunlarla barışan bir Türkiye’ye evrildik. Evrildikçe normalleştik, normalleştikçe rahatladık ve rahatladıkça çok farklı toplum kesimleriyle iletişim kurabilen bir Türkiye’ye geldik.” Diyerek Türklerin Almanya’daki geleceklerinin özgüvenle şekilleneceğine de vurdu yaptı Bülbül.

Diasporadaki Türklerin özgüven konusunda sıkıntıları var. Cemaatler, STK ler Avrupa’da birbirlerine destek olmak yerine birbirlerinin ayağına basmayı daha çok tercih ediyorlar. Avrupa’daki Türkler tarihlerini bilmiyorlar, bildiklerinin de çoğu yanlış. Medyaya bu konularda büyük görevler düşüyor.

Normalleşmenin yolu, tarih bilincinin, kimlik bilincinin gelişmesinden geçer. Bu bilinci de Türkçe yayınlanan ve Türkçeyle birlikte Avrupa dillerinde yayınlanan gazeteler ve dergiler oluşturacaktır. Sadece reklam gazeteciliği yaparak gazeteci olunmaz. Olunsa bile işe yaramaz. Geleceğin inşası için duvara bir tuğla koymak lazımdır.

Türkçe gazete okumak, kitap okumak insanı özgüven sahibi yapmaz. Okunan kitabın, gazetenin verdiği mesaj insanı özgüven sahibi yapar.  Dil konusunda anlaşamayan bir topluluk içerik konusunda anlaşabilir mi onu bilmem. Anlaşamazsak “reddiyeci bir bakış açısıyla” bulunduğumuz toplumdan kopup savrulup gideceğiz demektir. İşaretler çoktan görünmeye başladı bile.

Batı Avrupa’da yaşayan Türk gazetecileri kendi imkânlarıyla bir çalışmanın içine girmişler. Yaptıkları iş kolay bir iş değildir. Türk gazetecileri 50 Euroluk reklam için 50 türlü hakarete maruz kalıyorlar. Bunlar gerçektir. Ancak bu fiili durumlar gazeteciyi kendi insanına hizmet etmekten alıkoymamalıdır.

Teklif:

1-Bazı ülkeler, yurt dışındaki kendi insanına ulaşmak için veya başka ülkelerde kendi düşüncesini yaymak ve destekçi bulmak için vakıflar kuruyorlar ve bir şekilde mesajlarını istedikleri ülkelere ulaştırabiliyorlar.
YTB bu görevi üstlenebilir, vakıflar kurabilir. Kurulan bu vakıflar aracılıyla diaspora medyası desteklenebilir. Desteklenen ve bu destekle motive edilen gazetecinin önceliği de reklam değil hizmet olabilir.

2- Sayın Bülbül, bizim normalleşmemiz o kadar kolay olmayacaktır. Öncelikle, Türkçe’nin Batı Avrupa’da ortak bir dil olması gerekiyor.
Tarih bilinci çok önemli.  Okulda çocuklarımıza “Türkler barbardır” denildiğinde hayır değildir diyebilmelidirler. Sadece demekle yetinmemeliler bu sözlerinin altını da doldurabilmelidirler. Çalışmalar bu yönde hızlandırılmalıdır. Türkçe’ye ve Türk kimliğine karşı var olan bu vurdumduymazlık hayra alamet olmasa gerektir.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.