BASINIMIZ DA BİAT ETTİ!

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Medyanın patron vekilleri, Grant tuvalet huzura avdet ettiler.

Patron temsilcileri, dincisi, liberali, döneni, dönmeye yeni adım atanı, çaktırmadan biat edeni bayramda hediye alacak çocuklar gibi heyecanlıydılar.

Hepsinin gözünde acaba sorusu, yüzlerinde yapay gülümseme, sessiz ve ürkek birbirlerini süzerek tek sıra uygun adım yürüdüler.

Korkuyorlardı, çünkü başbakanın öfkesinin sınırı yoktu.

Çanak soruları özenle soran meşhur yönetmenlerin espri eksenindeki sorularına bile kızıyordu. Kızması, yüzündeki mimikte, gözündeki öfkede kalsa neyse.

Çocuk azarlar gibi tersliyordu.

Saygılı, mahcup kapıdan girdiklerinde, ellerine beyaz birer torba tutuşturdular.

Merakları, heyecanlarını bastıramadı. Hediye olmasına hediyeydi de, nasıl bir hediye olabilirdi?

Torbaların hafifliği hayal kırıklığı yarattı, fakat belli etmediler.

Başbakan, camiye giderken, camiden çıkarken arabasının bagajında taşıdığı oyuncakları çocuklara dağıtır, oradan rastlantı! gibi geçen çeşitli TV kameraları çekim yaparlar, bütün televizyonlarda son dakika haberi olarak ülkeye seyrettirirlerdi.

Tarikat temsilcileri arka masalara oturdular.

Tarikat dışı eski ve yeni biat müminleri ön saflarda yer aldılar.

Jöleli saçlarıyla, heyecanını bastıramayan, Yiğit gazeteci, derin bir nefes alıp;

‘’Padişahım çok yaşa !”diye bağırası geliyordu.

Başbakanın, oturun işaretiyle sessizce oturdular.

Dışarıda bir ağaç gövdesine yaslanmış Bekir Coşkun, içerideki arkadaşlarının, uğradığı haksızlığa karşı dimdik duracaklarından emin bekliyordu.

Başbakan, Bekir Coşkun’u daha önce ülkesinden kovmak istemişti. Onun Tayyip Bey gibi gidecek başka ülkeleri olmadığı için, ‘’gidecek başka ülkem yok” diyerek boynunu bükmüştü.

Ülkesinden kovamadılar, ama gazetesinden kovdular.

Bakanlar yemin- billâh etti. Başbakan ‘’ekmek, Mushaf çarpsın benim dahilim yok ‘’ dedi.

Herkes önüne baktı. Hallerine şükrettiler. ‘’Sana mı kaldı a Bekir! Koskoca iktidarla uğraşmak!” diye düşündüler. Sonra boyunlarını başlarını hafif yana eğerek yüzlerine sahte tebessümlü birer maske takarak, başbakanın basın konusunda derin ve zengin öğütler yazılı nutkunu aynadan okumasını iç geçirerek dinlemeye koyuldular.

Başbakan, aynada kendisi için yazılmış yazıyı anlamını bile anlamadan bitirdi.

Patron temsilcileri, çılgınca alkışladılar. Kendi aralarında da AKP kurmaylarının ve başbakanın duyacağı şekilde; ‘’Vallahi bravo! Çok güzel konuştu” anlamında değerlendirmelerde bulundular.

Jöleli yiğit gazeteci, ‘’en büyük Tayyip, başka büyük yok!” diye çığlıklar atarak başbakanın ayaklarına kapanmak için yaptığı hamleyi, korumalar son anda önledi.

Dışarıda Bekir Coşkun’un yanına Mine Kırıkkanat geldi. ‘’Kim bilir meslektaşlar başbakanı nasıl ağır eleştiri bombardımanına tutuyorlar” diyerek, umut bekleyişini sürdürdüler.

İçeride jöleli Yiğit, kuş sütü eksik yemekleri afiyetle midesine götürürken, tabağını masaya bırakıp: ‘’Velinimetimiz, aziz Başbakanım! Naçizane bir önerim var; RETÜK gibi bir üst kurul oluşturalım. ‘’ Tüm medyayı, internet gazetelerini denetlesin. Başına da genç, size bağlı, birini getirirsiniz. Bakın o zaman size karşı yazmaya kim cesaret edebilir.” Diğerleri kıskanarak baktılar.

Jöleli Yiğit, o eski deli dolu günlerini düşündü.

Meslektaşları sabahın köründe yataklarından alınmış, azılı katiller gibi derdest edilmiş, hücrelere kapatılmış, iki yıla yakın bir süredir esir kampını andıran Silivri’de çile çekmekteydiler. Neyse ki erken uyandı. Onu da atsaydılar içeri, ne yapardı? Düşündükçe soğuk terler döküyordu. Fatih Altaylı’ya minnetle baktı. İyi ki bu görevi verip geleceğini kurtarmıştı.

‘’Bu üst kurul oluşturulur, başına da beni getirirse artık bu dünyada benim için ölüm yok” diye düşünürken tabağındaki yemeğine yumuldu.

Dışarıda, özgür olduklarını sandıkları ülkede, doğruları, sadece doğruları yazdıkları için gazetelerinden kovulan, kalemlerinden ve dürüstlüklerinden başka varlıkları olmayan gazeteciler, içerdeki meslektaşlarının gerçekleri yiğitçe ortaya koydukları inancıyla gözleri kapıda umutla bekliyorlardı.

Kapılar açıldı. Başbakanın iltifatlarına mazhar olmanın sevinciyle, diş kovuklarında kalan lokma kırıntılarını geverek, neşeyle, şen- şakrak, paydos zili ile sokağa fırlamış okullular gibi evlerine koştular. Ne Bekir Coşkun’u gördüler, ne de kovulmuş gazetecileri…

Bekir Coşkun ve arkadaşları şaşkın bakakaldılar.

Yıkık, şaşkın…

Tıpkı Pako’yu yitirdiği gün gibi!

Hiçbir şey hissetmiyordu…

Saçları Jöleli Yiğit’i gördü.

Gözünde küçücük kalmıştı, diğerleri gibi…

Küçücük!

Zavallı ufacık yaratıklardı hepside.

Tuttu onlara acıdı!

Onlar adına utandı!

Utandı…

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.