BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

ABONE OL
18:22 - 01/10/2020 18:22
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

3 Mayıs tüm dünyada basın özgürlüğü günü olarak kutlanıyor. Bizim ülkemizde bu günü özgürlük günü olarak kutlamanın doğru olmayacağı, olamayacağı gün gibi ortadayken biz ona ”anılıyor” diyelim. Öyle diyelim çünkü “basın özgürlüğü” size ömür büzüm ülkemizde.
Türkçesi Özgürlük Evi olan Freedom Hous ülkemizi 2014 ün basın özgürlüğü sıralamasında Uganda’nın da altında bir sıraya yerleştirmiş. Bizden sonra gelen ülke de Kuzey Kore!
Bu ayıp ülkeyi gazeteciler hapishanesine çeviren sivil diktanın yakasına yapıştırılan bir yaftadır.
Utanırlar mı? 
Nerede! Ar damarları çatlak bunların. Utanmazlar! Arlanmazlar!
Utanmazların, arsızların, ar damarı çatlamışların en önde gidenlerinden Hariciye Nazırı Davutzadegil buyurdu hemen.
“Ülkemizde basın,  bu sıralamaların en üstünde yer alan ülkelerden daha özgürdür!” 
Caaart! Kaba kâğıt! 
UNESCO; 1977 yılından bu yana,  Kolombiya’da yolsuzluklar ve uyuşturucu çeteleriyle mücadele ederken öldürülen insan hakları savunucusu gazeteci Guillermo Cano’nun adını taşıyan bir ödül veriyor.
Bu yıl bu ödül gazetecilik tarihine adını kitabı daha basılmadan yasaklanan gazeteci olarak yazdıran,
“yazdırılan” mı deseydim, , Ahmet Şık’a verilmiş. 
Ahmet Şık ödül töreninde yaptığı konuşmada “ben” adılını hiç kullanmadan bir konuşma yapmış. Konuşmasından kimi satır başları şöyle Şık’ın:
“Kendileri gibi düşünmeyen herkesi düşman belleyerek hukuksuz biçimde susturmaya çalışan iktidar sahipleri, hoşlarına gitmeyen fikirlerin ifade edilmesini dahi istemiyorlar. Yaptıkları haksızlıklar karşısında herkes sussun istiyorlar”
“Türkiye’de yazılı, görsel, işitsel medyanın çok büyük bir bölümünde, hâkim güç konumunda olan zulüm ortakları, insanlıklarını, ahlaki ve mesleki tüm değerlerini, vicdanlarını çıkarları için satıp, zalimlerle işbirliği yapıyorlar.
“Hakiki gerçek ile medyatik gerçek arasındaki uçurumu derinleştiriyorlar. Her türlü baskı ve şiddeti, sansür ve oto sansürü haklı göstermeye gayret ediyorlar. İktidara ve zulmüne muhalif herkesi kurdukları medya mahkemelerinde suçluyor, yargılıyor ve cellatlığını üstleniyorlar. Meslektaşları iktidar baskısıyla işsiz bırakıldığında karşı çıkmak yerine sesiz kalmayı ve hatta sevinmeyi görev biliyorlar. Tutuklanan her gazetecinin ardından, her diktatörlüğün klişesi olan ‘terörist’ gerekçesinin doğruluğunu kanıtlamak için çabalıyorlar. Her şeyi aklamanın, sözüm ona meşrulaştırmanın en kolay yolu olarak, katıksız bir imanla esiri oldukları zalime sığınıyorlar. Utanç verici ama onlara da bana da gazeteci deniliyor. Oysa ki onlar sadece zalim bir iktidarın propagandasını yapıyor.”
Konuşmasının aşağıya aldığım bölümü Hariciye Nazırı Davudzadegil’e kapak olur mu dersiniz?
“Geride bıraktıkları her cansız bedenle, esir aldıkları her yeni tutsakla ve medyadaki işbirlikçileriyle birlikte korku cumhuriyetinin devam edeceğini sananları, bunu başardıklarını düşünenleri uyarmak gerek. Tıpkı kendilerinden önceki zalimler ve işbirlikçileri gibi yanılıyorlar. Çünkü dünya tarihi sayısız diktatörle ve yarattıkları korku rejimlerinin çöküş hikâyeleriyle dolu. Bu kaçınılmaz son elbette, ülkemi bir baskı ortamının karanlığına hapsetmeye çalışan lideri, iktidarı ve elbette işbirlikçileri için de gerçekleşecek. Çünkü sınırı olmayan kötülük günü geldiğinde, bu sınırsızlığın yarattığı gücü elinde tuttuğunu düşünen ve kendi kötülüğüyle de baş edemeyenleri de içine alacak. Ve herkesi hak ettiği sıfatla kaydeden tarih, Türkiye’nin diktatör heveslisi liderinin de, zulmün ortağı olmayı tercih edenlerin de adını koyacak. Bu nedenle bizim bugünkü sorumuz zulmü bize kimin dayattığı değil, onunla nasıl mücadele edeceğimiz ve nasıl yenebileceğimizdir.”
Konuyu bu sorudaki gibi anlayan, özümseyen, yorumlayan ve işlerini bu anlayış, bu özümseme ve bu yorumla yapan gazetecilerle olur basın özgürlüğü.
Çanak yalayıcıdan gazeteci olmaz. 
Çanak yalayıcının gazetecilik yaptığı ülkede de basın özgürlüğünden söz edilmez, edilemez.
Bana; „Çanak yalayıcı olan gazetecileri değil, işini gazeteciliği anlayarak, özümseyerek, yorumlayarak yapan gazetecileri say!“ deyin. Kolay! Onlar bir elin parmakları kadar azdırlar ülkemde çünkü.
Çanak yalayıcılar mı?
Sürüsüne bereket…
Bir uçlarından gir, öbür uçlarından çık! Sallasan birine çarparsın. O kadar çoklar yani…
Ürkütsen sayamazsın onları…



Hasan Arslan 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.