BARIŞ RÜZGARI

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Didim’de 15. BARIŞ ŞENLİĞİ büyük bir coşku ile kutlandı. Bu şenlikte barış üzerinde konuşulmadı, barış yaşandı. Kaymakamı, Belediye Başkan Vekili ve sivil kuruluşlar uyum içinde üç günlük programı düzenli bir şekilde uyguladılar.

Ege rüzgârı kıyı halklarını bir araya getirdi. Türk ve yunan şarkıları, konserler, folklor grupları birlikte gösterilerini sundu.
Katılımcılar etkinlikleri seçme zorunda olduklarından şikâyet ediyordu. Üç günden daha fazla zaman dilimine ayrılsaydı daha çok etkinliğe katılabilirlerdi.
Cumhuriyet kitapları sergisi bilhassa yurt dışında yaşayan Türklerin ilgisini çekti. Anadolu ve Önel yayınevleri, gökkuşağı kitapevi tarafından kitapların Almanya’ya getirilmesi isteğini dile getirdiler. Cumhuriyet Gazetesi okurları Berlin’de Ali Yıldırım’ın başlattığı Cumok Almanya’yı düzenlemelidir, dediler.
Eylül ayı ile birlikte boğucu sıcaklar gitti. Rahat nefes alabileceğimiz bir havada, koşu startını görevinden uzaklaştırılan Belediye Başkanı Mümin Kamacı verdi. İngiliz komşularımızın daha çok ilgisini çekmişti, Barış’a koştular.
Çocuklara sunulan program oldukça renkliydi. Barış için çizdiler, resimler yaptılar ve tiyatro oyunlarını neşe içinde Akbük, Akköy, Mavişehir ve Didim amfi tiyatrolarında ve köy meydanlarında izlediler.
“Ağaç yaşken eğilir” derken çocukla barışın başlaması gerektiği unutulmadı.
Çocuklar İçin Barış, Barış İçin Çocuklar, başlığı ile yapılan panele Cumhuriyet Gazetesi kadın yazarları Muhsine Helimoğlu Yavuz ve Işıl Özgentürk konuşmacı olarak davet edilmişti. Kadınlar gününde, anneler gününde veya başka bir vesile ile bu kadın yazarlarımızın Almanya’ya davet edilmesi gerektiğine inanıyorum. Her iki yazarında zamanları kısıtlı, bu nedenle plânlama zamanında olursa geliriz, dediler. Derneklere şimdiden duyurmuş oluyorum. Muhsine Hanım’ın sistemli bir şekilde hazırlandığı konuşmasını çocuklar da dikkatle dinlediler. Daha başlarken öğretim üyesi olduğunu gösterdi. Zaten çocuklara dinlemekten başka tercih kalmamıştı. Panelin bir an önce başlaması için acele ediyordum. Zira sitemizde onun masal kitaplarını Cumhuriyet Gazetesi okurları işçi çocuklarına hediye ediyorlar. Öğretmen olupta kitaplarını tanımayan yoktur herhalde. Savaş en büyük şiddettir. En fazla kurbanı çocuklar olduğu gibi, en çok zarar gören de onlardır.
 
iltergh-13-09-a.jpg
 
Destanlara ve antik çağa, tarihe bakınca kurban edilen kız çocukları, taht kavgalarında cellâtta verilen erkek çocukları daha yakın Osmanlı tarihine kadar uzanır. Çocuğu öldürülen annelerin ızdırabı ve kadının kini üzerine birçok hikâyeler yazılmıştır. Savaşa gitmek istemeyen, savaş taraftarı olmayan kralların trajik hikâyeleri vardır destanlarda.
Erkek çocuklar doğuştan savaş istekli değildir, ellerine silah vererek güya barış için savaş öğretilir. ABD Başkanı Barack Obama’nın 1 Eylül 2010 Irak’ta Barış Harekâtı bitmiştir, deyince çocuklarını kaybeden anneler neler hissettiler, kim bilir.
Aslında masallar gerçek hayatı anlatırlar. Bir yerde, bir toplumda sorun varsa anlatı da vardır. Masal gerçekleri anlattığı için korku ve korunmayı anlatır. Doğruyu söylerse karşıt savaş olur, o halde masal şeklinde dolaylı anlatmaktır, gerçeği anlatmak.
Ekonomik nedenler çocuk ve gençleri çöplerden yaşamaya zorluyor. Çöpten yaşayıp okul harçlığını çıkaran, hatta ailesine bakanlar var.
Şiddet konu olunca, en acısı ailede olan şiddeti konuşmadan olmaz. Cinsel tacizlerin çoğunun ailede veya aileye yakın tanıdıklardan olduğu düşünülünce, çocuğu koruma zorlaşıyor. Ekonomik boyutlar ve uyuşturucu neticesinde olan cinayetlerin son zamanda arttığı görülüyor. Gazetelerin üçüncü sayfalarını okumamak bir çözüm olamaz. Panel gibi toplantılar salonlarda kalmamalı, devlet ve vatandaş elele çözüm üretmelidir.
 
Işıl Özgentürk bambaşka bir konuya giriş yaptı. Ben haliyle Almanya ile Türkiye’deki benzerlik ve farklılıkları düşündüm.
Almanya’da uygulanan kurallar kanunlarla gösterilir, hayatımıza sınırlar koyar. Trafikte düzen, ses kirliliğine veya çevre kirliliğine karşı yasalar katıdır ve uygulanır. Ama Türkiye’de sosyal kontrol, görünmez yasaklar kadınları sözüm ona koruyor. Mayo ile sitede kadın dolaşamaz, perdelerini iyi kapat!
Kız çocuklarına mayo değiştirirken çabuk olması söyleniyor, yoksa ayıp olur diyerek kız çocukları için baskılar konuyor.
Işıl Hanım aile yapısında, çocuğun soru sorması önleniyor diyerek konuşmasını okul öncesine getirdi. Daha sonra okulda çok soru soran çocuklar sevilmez, böylece günün birinde sus toplumu yaratılır.
Daha küçük yaşlarda öğrencilerin tekerlemelerle diğer millet ve halk topluluklarına karşı ön yargılı yetiştirildiğine dikkat çekti.
Küreselleşme adı altında sorgulamadan satın alan tüketen toplumlara ihtiyaç var. Aileler meslek seçiminde ekonomik getirisi olan mesleklere yöneltirken çocuğu bir proje olarak görüyor. Kendi başına özgür bir birey olarak yetiştirilmiyor. Sanat ve toplumsal değerler yok ediliyor.
Anaokulları farklılıkların kabul gördüğü bir basamak olmalıdır. Farklı olmanın kötü bir şey olmadığı daha küçük yaşlarda öğretilmelidir. Çocuk dili başka, görünüşü başka veya özürlü olanları dışlamamayı yaşayarak öğrenmelidirler.
Bir yandan sekiz çift markalı ayakkabısı olan, diğer yanda tek ve yırtık ayakkabısı olan çocuk aynı sınıfta barış içinde yaşayamaz.
Çocuk parasızlığı anlayamaz. Paylaşma, dayanışma ve yardımseverlik gibi değerler yok olunca, çocuğun imrenme duygusu kıskançlığa dönüşür saldırgan olur. Gençler arasında saldırgan olmayanlar da içine kapanır. Bu nedenle hırsızlık olayları ve intiharlar artmıştır.
Gelir eşit paylaşılıp, doğum kontrolü iyi yapılmalıdır.
İntihar eden genç ve yetişkinlerin az çocuklu, iyi yetiştirilmiş, ama krizlere hazırlanmamış ailelerden geldiği, hırsızlık yapanların ise çok çocuklu, çocuk yetiştirecek bilgisi olmayan ailelerden geldiği söylenip, yazılıyor. Bu bilimsel olarak araştırılmalıdır.
Türkiye AB üyeleri ülkeler arasında ekonomide yedinci sırada, büyüme sırasında Dünya’da 16. sırada iken fakirlikte ilk 105 ülke arasındadır. Orantısız durumdan kurtulmazsa toplum huzur bulamaz.
Bu satırları yazarken sitemizi, cennet gibi yemyeşil güzel bahçeli evleri, demir parmaklıklar içinde hapis hücrelerine benzetiyorum. Emniyet görevlileri demir parmaklıkları tavsiye ediyor. Kapılarımızı bile kilitlemeden denize gittiğimiz günleri hâlâ hatırlıyorum.
Ekonomi gücü elinde tutanlar Türk çocuklarını sus çocuğu yaparak, barışın içini boşaltılıyorlar, gelir eşit paylaşılmadan Dünya’da ve elbette Türkiye’de tam barış ve huzur olamaz.
Hoşça kalın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.